• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Katilleri Koruyan Mahkeme
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Çünkü bu mahkemenin hakimleri ve raportörleri kahir ekseriyeti itibariyle hukuki ve mesleki açıdan saygıyı hakkeden kişiler değillerdir. Bunların istihbarat örgütleriyle ilişkileri ayan beyan ortadadır. Aynı şekilde bu hakimlerin İsrail dostu olmaları ve Telaviv’in çıkarlarını daima öncelemeleri bilinen bir gerçektir. İlgili mahkeme açıkladığı sonuçta bilerek Hizbullah’ı hedef göstermiştir. Bunun maksadı bellidir: Lübnan’da Sünni- Şii çatışması çıkararak ülkeyi ateşe vermektir. Çünkü Hizbullah, İsrail’e karşı en güçlü ve en büyük direniş gücüdür. Onun bir şekilde bertaraf edilmesi gerekir.

Her kesin bildiği detaylara girmeden şunu belirteyim ki, Hizbullah’ın aleyhindeki bu kararı çürütmek için gösterdiği belgeler ile, ilgili mahkeme hakim ve raportörlerinin israil ile olan ilişkilerini gösteren deliller son derece dikkate değerdir. Hizbullah’ın ilgili dava konusunda ortaya koyduğu delil ve bilgi-belgeler gösteriyor ki gerçeği araştırma konusunda bu gibi bir mahkemenin hükmüne istinat etmek doğru olmaz. Özellikle Lübnan gibi karanlık cinayetlerin işlendiği ve her türden istihbarat ajanlarının cirit attığı bir ülkede işlenmiş bir cinayet söz konusuysa... Lübnan’ın içinde bazı partiler Vaşinton’un çıkarları için çalıştıklarından, haliyle bunların gözünde Hizbullah tam bir terör örgütüdür. Bunlar için Hamas, İslami Cihad Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de aynı şekilde terör örgütleridir. Şu bir gerçektir ki, İsrail Hizbullah’a karşı yürüttüğü savaşlarda bozguna uğradı. Haliyle İsrail’e her türlü silah ve istihbarat yardımı sağlayan Amerika da Hizbullah’a karşı çaresiz kalmıştır. Amerika şimdi, ilgili mahkemenin kararlarını da kullanarak değişik türden bir saldırı ile Hizbullah’ı ablukaya almak istemektedir. Diğer yandan Amerika, mezhep ve gurup fitnesini körükleyerek direniş güçleri etrafındaki çemberi daraltmak, ellerinde İsrail’e sıkılması için duran cephaneyi birbirleri aleyhinde tüketmek ve dolayısıyla ahlaki açıdan güç ve güvenilirliklerini yitirmelerini sağlamak için var gücünü harcamaktadır.

Hizbullah önderlerinin ileriyi gören, sağduyulu yaklaşımları, mezhep ve gurup çatışmalarının Arapları ne hale getirdiğinin bilincinde olmaları, onların bu tuzağa asla düşmeyeceklerinin ve Lübnan’ı Amerika ve İsrail’in istediği gibi bir iç savaşa itmeye müsaade etmeyecekleri güvencesi vermektedir. Zaten Hizbullah, Şia, Dürzi, Marunilerin ekserisi ile Sünni tarafın da büyük bir kısmını içine alan geniş bir “Milli Birlik Cephesi” kurmada başarı sağlamıştır. Bu cephe Trabluslu Sünni lider Necip Mikati hükümetini de kurmuştur. Böylece Lübnan’da mezhep ve gurup ayrımına değil, siyasi ayrıma dayalı bir yapı oluşmuştur. Hizbullah’ı destekleyen cephedeki diğer guruplar da ilgili mahkemenin kararını kabul etmemekte ve önceliğin Lübnan’ın istikrarı ve saldırgan İsrail’e karşı binlerce şehit vermiş bir toplumun direniş ruhunu kazanması olduğunu belirtmektedirler.

Uluslararası mahkemenin kararına nerden bakarsan bak, adalet denen bir şey bulamazsın. Bu mahkeme hukukilikten uzak, tamamen siyasi bir karar vermiştir. Mahkemenin bu kararı da, sadece katilleri koruyan bir özelliktedir. Belli ki bu karar, Amerika ve İsrail’in isteği üzerine alınmıştır. Mahkeme, İsrail’in burnunu sürtüp onu yenilgiye uğratan Hizbullah’tan öç almayı amaçlamıştır. Güney Lübnan’dan 2000 yılının ortalarında rezil olarak çekilmiş olan İsrail, 2006 savaşından da bir sonuç elde edememiştir. Hizbullah bu savaşların bütününden daha güçlü olarak çıkmış, İsrail’in doğusunda duran en caydırıcı güç durumuna gelmiştir. İsrail hiç bir vakit Suriye rejiminden de, onun şu anda kendi vatandaşlarını katleden ordusundan da korkmamıştır. Bilakis, sürekli bir yumruk gibi duran Hizbullah’tan korkmuş ve korkmaktadır.

Hizbullah, halkını katleden özgürlüklerini kısan Suriye rejimine verdiği destekle yanlış yapsa bile, bu konumuyla eleştiri ve kınamayı hak etse de, bu durum onu israil karşısındaki haklı direnişini görmezden gelmemizi gerektirmez. Suriye halkının direnişi bir haktır ve desteklenmesi gerekir. Ama, aynı zamanda Hizbullah usulü İsrail’e karşı direniş de şüphe götürmez bir haktır ve her hal-ü karda desteklenmesi gerekir. Bu konuda sap ile samanı birbirine karıştırmamaya dikkat etmek gerekir. Lübnan’da durum çok farklıdır. Lübnan nüfus ve coğrafyasının azlığına rağmen zengin bir mozayike sahip bir ülkedir. Lübnan genel ve oturmuş, köklü özgürlükler ülkesidir. Bu nedenle otoriter bir devlet yapısını kaldıramaz. Lübnan’da yaşam kritik denklemler üzerine kuruludur. İç dengelerin Arap-İsrail mücadelesinin akışıyla güçlü bağları vardır. Lübnan uzun süren iç savaş döneminde çetin zorluklarla karşılaştı. Peşinden, her şeyi yerle bir eden İsrail işgalini yaşadı. Daha sonra, zayıf düşürülen bu Lübnan, İsrail’e karşı duran direniş hattında en güçlü ülke haline geldi. Hizbullah gücünün artmasına paralel olarak Lübnan asıllı direniş hareketleri gelişti. Hizbullah’ın artan gücü Lübnan için daha önce hiç görmediği bir güven ve koruma sağlamış ve zaman zaman tansiyon yükselse de, siyasi ve etnik tedirginlik olgusunu mutedil bir seviyeye indirebilmiştir. Görünen o ki, artık bundan sonra Lübnan yeniden tehlikeli bir iç savaşa kolay kolay sürüklenemeyecektir. Hizbullah’ın yükselen gücü ülke için bir emniyet sibopu görevi sağlamış, ve Lübnan için bir iç çatışma düşünenlerin umutlarını boşa çıkarmıştır.

Hiç bir kimse Hariri davasına bakan uluslararası mahkemenin yaydığı fitne ateşinin Lübnan’ı yeni bir tehlikenin eşiğine getirme çabası olduğundan şüphe etmemektedir. Mahkemenin Hizbullah yöneticilerinden dördünün tutuklanması talebi kabul edilemez bir şeydir. Bunu ne Hizbullah, ne de oyunun farkında olan akıl sahibi hiç kimse kabul edemez. Hiç kimseye, özünde İsrail ve Amerika çıkarlarını korumaya yönelik bu sonuçları kabul etmesi yaraşmaz. Gene hiç kimseye, Uluslararası mahkeme örtüsü ile gizlenen ve Lübnan’ın bağımsızlığına saldırı demek olan bu kararı kabul etmesi yakışmaz. Koyun postu giymiş bu kurd’a aldanmamak gerekir. Lübnan’ın selameti için ortak anlaşma noktası arayışı yerine, Lübnanlı bazı gurupların fitne ateşini körüklemeye çalışmaları ve Amerikanın uluslar arası camia adına seçilmiş Lübnan hükümetini azletmesini istemeleri, Lübnan’a yaptırım ve hatta Liderleri (Refik Hariri) öldürülen Sünni kesimi koruma adına dış müdahale hazırlığı istemeleri ibret vericidir. Sanki Lübnan’daki Sünni kesim Hariri ile beraber var olmuş, veya sanki Hariri Lübnan’da karanlık ellerle katledilen ilk lidermiş gibi… Evet Hariri’nin kanı da öldürülmüş diğer liderlerin kanı gibi elbette saygıdeğerdir. Öldürülen Sünni lider Raşid Kerami, Maruni lider Süleyman Franciye, Dürzü lider Kemal Canbolat ve Hizbullah’tan şehitlerin kanları nasıl değerliyse Hariri’nin ki de değerlidir. Ama batılı güçler neden Hariri için bu kadar duyarlı(!) olabiliyorlar? Aslında amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir. Lübnan için kötü senaryolar devreye koyan Amerika ve İsrail amacına ulaşamayacaktır. Amerika ve İsrail taktıkları maskelerin farkında olan bir Lübnan’ı karşılarında görecek, orman kanunu ile karar veren mahkemeleriyle baş başa kalacaklardır.

Abdulhalim Kandil

Kaynak: Al-Quds Al- Arabi

Çeviri: Selahaddin Yıldırım

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir