• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Ortadoğu paradoksunda Arabistan`ın rolü
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Arap ülkelerindeki krizlerinin ortaya çıkışından bugüne dek Suudi Arabistan farklı rollerle ortaya çıktı. Bu krizlerin öncesinde Arabistan’ın beklenmeyen şartlarla yüz yüze geldiğine, bir müddet bunun şaşkınlığını yaşadığına tanık olundu. Mısır ve Tunus’taki değişimler oldukça erken yaşanmıştı. Buna ilave olarak, Arabistan’ın Batı ile ilgili güveninde ciddi sarsıntılar meydana geldi. Mısır’da Amerika’nın Hüsnü Mübarek’e sahip çıkmasını ve onu korumasını bekliyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. Bölgede yıllarca Batının istediklerini yerine getiren ve Batı siyasetini izleyen Mısır hükümetinin arkasındaki destek birden bire geri çekildi.

Bütün bunların neticesinde Arabistan bölgede doğrudan doğruya değişimlerle yüz yüze geldi. Kendisiyle birlikte olmaya ikna edebileceklerini ikna edip özellikle de Fars Körfezi İşbirliği Konseyini yanına alarak müstakil bir oyun başlattı.

Arabistan’ın Bahreyn konusunda saldırganca bir tutum sergilendiğine şahit olduk. Bu ülkenin iktidarıyla el ele verip bu küçük Körfez ülkesine askerlerini gönderip halkın haklı isteklerini ve kıyamını bastırmaya yardım etti. Burada değişimin uzun bir zamana yayılmasıyla birlikte Suudi Arabistan yaşadığı ilk şoklardan ve saldırganca yapısından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Bu aşamada bölgedeki değişimlere karşı daha mutedil bir konum elde etmeye çalışmaktadır. Bölgede elde ettiği konumdan, Fars Körfezi Şurasındaki etkisinden dolayı oluşturacağı etkiyle Arabistan; Bahreyn, Mısır ve Yemen gibi ülkelerde meydana gelen krizlerden dolayı bölgede denge rolü üstlenebileceğinin farkına vardı. Diğer taraftan elinde bulundurduğu büyük miktardaki mali kaynaklar bu alanda etkisinin daha da artmasına yol açtı. Örneğin Petrol pazarının geleceğiyle ilgili tutumunda, petrol üretiminin korunmasını isteyen İran ve Venezüella gibi ülkelere karşın Arabistan’ın, Batının istediği doğrultuda amel edip petrol üretimini arttırdığına tanık olduk. Bu açıdan bölgede Batı’nın lehine bir dengenin oluşmasına yardımcı olmaya çalışmaktadır. Batı ise bu aşamada, bölgenin erkence karışmamasını, 2011’den önceki düzenin ihya edilmesi için çaba sarf edilmesini istemektedir.

Arabistan’ın Batı için önemi oldukça yüksektir. Bahreyn’de ve Ortadoğu’nun başka alanlarında İran nüfuzuna karşı önemli roller üstlenmesi beklenmektedir. Arabistan’ın faal bir şekilde rol üstlenmesini isteyen Batı, desteğini esirgememektedir. Bununla birlikte genelde Arabistan ve Batı için Ortadoğu krizinin değişik alanlarda birçok farklılıklar ya da benzerlikler taşıdığına tanık olmaktayız.

Arabistan’ın Bahreyn ile ilgili hedefi, ıslahat ve değişimin en azıyla işlerin geçiştirip Al-i Halife’nin siyasi ve askeri varlığının devamının sağlanmasıdır. Ancak Batılılar, eski sistemin eski usullerle devam etmesinin zor olduğuna inanmakta, ıslahatın gerçekleştirilmesi, belirli ölçülerde de olsa değişime gidilmesini istemektedir. Batı, gücü uzun süre ellerinde bulunduran hakim sistemler için bunun kaçınılmaz olduğunu savunmaktadır. Değişimlerin ve ıslahatın gerçekleşmemesi durumunda Al-i Halife’nin daha fazla yaşayamayacağına inanılmaktadır. Böylesi bir durumda bölge Batı için daha fazla problemli hale gelecek.

Arabistan ise sadece cüzi ve sathi ıslahatların yapılmasına muvafakat etmektedir. Ancak bu günlerde Arabistan’ın tutum değiştirmeye başladığını görmekteyiz. Güçlerini tedrici olarak Bahreyn’den çekeceğini duyurdu. Bu duyurunun taktiksel bir değişiklik olduğu muhakkaktır. Ancak Suudi Arabistan, uluslararası kamuoyu nezdinde eskisi gibi saldırganca bir şekilde anılmaktan rahatsız olmakta müzakere ehli olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda İran ile müzakerelere başlaması bile ihtimal dâhilindedir. Bahreyn’de yaşanacak iç müzakereleri desteklemektedir. Ancak Suudilerin Bahreyn’deki genel stratejileri ise köklü değişikliklerin yaşanmaması şeklindedir.

Suriye de benzer bir durum söz konusudur. Suudi Arabistan bu ülkede yönelik saldırganca bir tutum içinde bulunmaktadır. Esat’ın muhaliflerinin daha radikal bir hal almaları ve bu ülkede rejimin değişmesiyle ilgili çabalarla ilgili hiçbir endişesi yoktur. Çünkü Suriye’nin direniş ile ilgili bölgede üstlendiği rol bölgesel denge açısından önemli bir yere sahiptir. Ancak Amerika ve Siyonist rejim Suriye ile ilgili değerlendirmelerde endişeli bir tutum içerisinde bulunmaktadırlar. Esat’ın gitmesi durumunda kendilerine karşı tutum sergileyebilecek İslami bir yönetimin gelebileceğini, böylece işlerinin daha da zorlanacağını hesaplamaktadırlar. Bölgedeki direniş cephesinin yıkılması için çabalayan Arabistan’ın ise bu yönde herhangi bir kaygısı görünmemektedir.

Yemen’e gelince, Arabistan’ın uzunca zamandır Abdullah Salih’e verdiği destek ve Yemen hükümetiyle oluşturduğu birliktelik Arabistan için oldukça önem arz etmektedir. Abdullah Salih’in eski hâkimiyeti sağlayamayacağı ortaya çıkmış, bu gelişme Arabistan’ın Yemen’de farklı sorunlarla karşı karşıya gelmesine yol açmıştır. Yemen halkının kıyamı ve sistemin değişmesiyle ilgili isteği bu ülkenin sisteminde ciddi değişikliklerin oluşmasını zorunlu hale getirmektedir. Bundan dolayı Arabistan Salih’in gücünün elinden alınmasını olabildiğince geciktirmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan varlıklarıyla kendini rahat ve emniyette hissedebileceği kabileleri muhatap alıp kudreti bunlara devretmeye çalışmaktadır. Yani Arabistan bu gelişmelerin sadece güç nakli olması, Yemen’de halkın istediği adil bir sistemin oluşmaması, gücün Salih’ten alınıp Arabistan’ın güvendiği grup ya da kabilelere aktarılması için çabalamaktadır.

Yazan: Ali Ekber Esedi

Kaynak: Sayté Diplomasi

Çeviren: Hanefi Aydın

Bu haberler de ilginizi çekebilir