Sahâbe (R.A.E.)’Nin Sünnet Anlayışı
Abdullah ibn-i Ömer (r.a.) diyor ki: “Ben pederim Ömer’ul-Faruk’un sağlığında evlendim. Ve Sünnet-i Muhammediyye (s.a.v.)’in icrası için düğün sofrası yaptım. Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’i ve bu meyanda Mihmandar-ı Resûl-i Kibriyâ Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)’i de davet ettim. Lâkin düğün evinde mâl-i ganimetten elimizde bir yeşil perde vardı ki, kadınlarımızın gönülleri hoş olsun diye o perdeyi de asmıştık. Misafirlerimiz gelmeye başladı. Bir müddet sonra Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) de teşrif eyledi. Ve kemâl-i tevazu ile yerine oturdu. Bu münasebetle hepimiz hoşlanmış ve sevinmiştik.
Lâkin bir aralık Ebû Eyyûb’un mübarek gözleri o yeşil perdeye ilişince muğber (gücenme) oldu ve teessürünü şu sözleriyle izhar etti: “Ey âdil ve kerîm olan kardeşim Hz. Ömer’in oğlu Abdullah! Siz ki Ashâb-ı Kirâm’ın ileri gelenlerisiniz. Böyle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in zamanında olmayan, duvarları lüzumsuz yere örtmek bid’atlarını ve israflarını yapmanız, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in sünnetine muhalif ve dünya ziynetine fazlaca meyil ve rağbet etmek değil midir?” deyince ben de mahcup olarak şöyle cevap verdim: “Haklısın yâ Ebâ Eyyûb! Ancak bu meselede benim her ne kadar rızam yok ise de kadınların ısrarı ve mubah olan şeylerin istimalinin kadınlarca caiz sayılmasından dolayı müsaade ettim.”
Bunun üzerine Mihmandar-ı Resûl Ebû Eyyûb (r.a.), benim özrümü kabul etmeyip bana şöyle ret cevabı verdi: “Yâ Abdullah! Sen ki, Hz. Ömer gibi bir zâtın muhterem evlâdısın. Siz nâsın muktadâ bih (kendine uyulan)’ı olacaksınız. Evet, kadınlara isteyenler mağlup olsunlar! Halbuki senin kadınlara mağlup olmanı hiç münasip görmüyorum. Öyle ise bana müsaade et, ben Sünnet-i Muhammediyye (s.a.v.)’e muhalif münker ve bid’at olan yerlerde duramam” diyerek kalktı ve hiç durmadan ve düğün yemeği yemeden avdet buyurdu (döndü).
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Ashâb-ı Kiram, c.1, s.61)