Cemaat Rehberinin `Ben` Değil `Cemaat` Vurgusu
Merhum Hüseyin Velioğlunun Hayatı ve Mücadelesi yazı dizisinin 21.si bu hafta yayınlandı. Hüseynisevda web sitesinde yayınlanan yazının bu haftaki konusu merhumun cemaate verdiği önem üzerineydi.
Abdullah Bahadır / doğruhaber
Yazı dizisinin girişinde Rehberin disiplin ve sistemli bir şekilden çalışma istem ve gayretinden söz edilirken O’nun “ Biz bir Cemaatiz, büyük bir mücadele veriyoruz, düşmanımız güçlü ve imkan sahibidir. Faaliyetlerimize müsaade etmez ve boş da durmaz. Eğer güzel bir şekilde örgütlenmez, sıkı disiplin ve düzen içerisinde sistemli bir şekilde çalışmaz, takip ve kontrolü iyi yapmazsak yapıda başıboşluk meydana gelir ve neticede düşmanımızın bizi kontrol altına alması kolaylaşır” dediği ifade ediliyor.
Yazının devamında Şehid Rehber’in Cemaat’in bütün elemanlarını nasıl da sıkı bir şekilde kontrol ettiği gözden kaçmıyor. Tabi bu kontrolün kuru bir disiplin ve katı bir denetim şeklinde olmadığına vurgu yapıldıktan sonra onun davaya adanmış bir şahsiyet olarak çalıştığına da örneklerle izahat getiriliyor
A. Ş. adlı Cemaat mensubunun anlattıklarıyla onun Hizmet odaklı olduğu ve “cevherler” konusunda zahmete katlanması gerektiğini ifade ettiği vurgulanıyor. Yazıda A.Ş.’nin dilinden merhumun bu yönleri şöyle aktarılıyor: “Hizmete odaklıydı. Kişinin şahsiyeti yanında daha çok yaptığı hizmete bakıyordu. Hizmetteki kaliteye ve hizmet edenin maharetine, becerisine çok önem veriyordu. Sonraki görüşmelerimizde de onun bu seçiciliğini bariz bir şekilde müşahede ettim. Bir cevher arayıcısıydı. Bu arayışın tabiatında riskler ve zahmetler de vardı. Ama cevherin kokusu alındıktan sonra, o zahmetlere katlanılmalıydı. Bu benzetmeyi ondan öğrenmiştik. Yıllar sonraki bir yazışmamızda bir kardeşimizin sosyal kapalılığını biraz da şikâyetimsi bir dil ile yazmıştım. Verdiği cevap çok orijinal ve çok hoşuma gitmişti. Arkeologlar demişti, bir yerde bir cevheri tespit ettiklerinde onu ortaya çıkarmak için toz içinde bin bir zahmetle çalışıp didinirler… Onlar gibi olmak lazımdı, bana çok güzel bir ders vermişti."
Şehid Rehber için İslam davasının, dünyevi hiçbir makam ve meslekle mukayese edilemeyecek kadar kutsal olduğu ifade edilen yazıda, kendisinin kesinlikle ön plana çıkarılmaması gerektiğini, binlerce kardeşin manevi gücü mesabesinde olan “cemaat”ın ön planda olması gerektiğini ifade ettiği belirtiliyor. “Ben yapıyorum, ben ediyorum” gurur ve kibrinden uzak davrandığı ifade edilen yazıda bir cemaat mensubu dilinden konuyla alakalı çarpıcı anekdot da aktarılıyor.
M. S. adlı Cemaat mensubu şunları söylüyor: “Onu tanıdık tanıyalı, illaki Cemaat derdi, yani falan şöyle dedi, filan şöyle yaptı yerine, Cemaat şöyle yaptı, böyle dedi denilmesi için çok çaba sarf ettiğine şahit oldum. Bir kardeşin önemli bir sorunu vardı ve bu iş için de bizatihi Şehid Rehber’in konuyla ilgilendiğini biliyordu. Tabi ki bu onu çok memnun edip rahatlatıyordu. Bir gün Şehid Rehber kendi el yazısıyla bir not yazdı ve o kardeşe vermemi istedi, ayrıca sözlü olarak da ona iletmem için bana bir şeyler söyledi. Bunun üzerin ben de: “Ağabey, bu notu sizin gönderdiğinizi söyleyeyim mi? Dedim. “O da: “Yok, gerek yoktur” dedi. Bunun üzerine ben: “Ağabey, bu kardeşimiz bu notu sizin yazdığınızı ve ileteceklerimi de sizin bana söylediğinizi zaten biliyor, siz onun sorunuyla bizzat ilgileniyorsunuz, saklamaya gerek var mı” dediğimde şu ders dolu ifadeleri kullandı: “Kendisi bilse de biz doğrudan söylemeyiz. Cemaat ismi ve kavramı hepimizin isminden daha büyük ve manevidir. Bu kardeşimiz ve hepimiz, Cemaat kavramını aramızda oturtmalıyız. Şahıs isimlerinden çok Cemaat ismini öne çıkarmalıyız. Cemaat dendiği zaman binlerce kardeşin manevi gücünü, şefkatini, kararlılığını, meseleye bakışını ve en önemlisi de şahs–i manevisi ortaya konmuş olur. Ama birinin veya benim ismim telaffuz edildiği ya da öne çıkarıldığı zaman, bu isimler bu kadar güzellikleri içinde barındırmaz. Dolayısıyla çok cılız kalır. Ayrıca bu gün ben varım ya da sizler varsınız, yarın hepimiz bu dünyadan göç edeceğiz. Ama Cemaatin şahs–i manevisi kalıcıdır.”
Böylece bu haftaki yazı dizisiyle onun, “lider” “önder” vasıflarıyla ön plana çıkan/çıkarılan kişiliklerle mukayese edilemeyecek farkını bir kez daha öğrenmiş olduk. Örnek mi istiyorsunuz?
“İçinde bulunduğumuz süreci daha derinlikli yürütmek için ……. görüşmelerim sürüyor. Şu anda devam eden …….. ortamı tümüyle benim çabam ve inisiyatifimle gelişmiştir. Ben şu ana kadar üzerime düşen sorumluluğu fazlası ile yerine getirdim. …….. Bu dönemde beni kullanıp aldatabileceğini düşünenler yanılırlar. Ben tarihi sorumluluklarımın farkında olan bir önderim. Çabalarım, daha fazla demokrasi ve özgürlük içindir. …..”
Aradaki farkı siz de gördünüz değil mi?