Muhammed Sudan Hoca mezarı başında yad edildi
Tüm hayatını İslam davasına adayan mütefekkir dava adamı Muhammed Sudan Hoca için vefatının 8'inci sene-i devriyesi münasebetiyle Şehitler Kervanı Platformu tarafından mezarı başında anma programı düzenlendi.
Geçirdiği ağır bir hastalık sürecinden sonra 10 Nisan 2014 tarihinde hakkın rahmetine kavuşan dava adamı Muhammed Sudan Hoca, vefatının 8'inci yıl dönümünde mezarı başında yad edildi.
Şehitler Kervanı Platformu tarafından Diyarbakır merkez Sur ilçesi Mardin Kapı Mezarlığında düzenlenen anma programı Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Vefatının yıldönümü münasebetiyle düzenlenen anma etkinliğinde konuşan Sudan Hoca'nın dava arkadaşlarından Zeynel Abidin Gülsever, Onun tek kaygısının İslam olduğunu ve davası için hiçbir bedel ödemekten geri durmadığını anlatırken yaşadığı sıkıntılar karşısındaki sabrını aktardı.
Zeynel Abidin Gülsever
"O, madde bağımlıların mekânı haline gelen cami bölümlerini Kur'an bülbülleri ile doldurdu"
Muhammed Sudan Hocanın başlattığı cami çalışması sürecini anlatan Gülsever, "1980 ihtilalinden sonra bu memleketlerde kimseler İslam'dan bahsedemezdi. Öyle bir dönemdi ki camiler açık ama imamları yoktu. Özellikle tanınan büyük camilerin tuvaletleri ile oda dediğimiz bazı bölümleri madde bağımlılarının yeri olmuş, hırsız çetelerinin yuvaları haline gelmişti. İşte 1980 yıllarında Allah-u Teala bu camileri yeniden imar edecek bir zat gönderdi. Muhammed Sudan Ağabey bizleri sokaktan, sinemalardan, kahvehanelerden ve de oyunlardan alıp Kur'an dersi verdi. Camilere götürüp halkalar kurarak bu halkın çocuklarına ders vermeyi öğretti." dedi.
Gülsever, "Ağabey, Diyarbakır'da kötü yollara düşmekte olan o Kürt gençlerinin ellerinden tutarak kurtarmış ve her birinin birer alim olmasına vesile olmuştu. Bir alim yetişir, gençleri yetiştirir, ölür veya şehit olur. Muhammed ağabey ise insanlardan kitaplar yazmak için yola koyulmuştu. O dönemde Diyarbakır'daki 154 camiye gençleri doldurdu. Ona minnettarız." ifadelerini kullandı.
"İslam düşmanları onun yetiştirdiği talebeleri cami önlerinde şehid etti ama o yılmadı"
Sudan Hoca'nın kişiliğinden bahseden Gülsever, "Onu anlatmaya kelimeler yetmez. O gençlerin sevdası olmuştu. Biz gençler olarak gündüz işyerine 3-4 kez gitmemiz yetmiyormuş gibi geceleri de evine gider beraber sabahlara kadar otururduk. Merhametli yapısını şu kıssa ile anlatmak istiyorum. Köyden gelip imam hatip okuyan iki öğrencinin ikametleri için ağabeye gittiğimizde camiye götürmemizi önerdi fakat söz konusu caminin imamı bu öğrencilerin orada kalmasına izin vermedi. Ağabeyin yine tavsiyesi üzerine bu iki öğrenci cami girişinde yatıp kalkmaya başlayınca 2 gün aradan sonra imam ve cami cemaati kabul etmek zorunda kaldı. Bu gençlerin sorunun çözüldüğünü bir hafta sonra kendisine bildirdiğimizde bizlere 'Allah size merhamet etsin. Neden bana söylemediniz? Bende bir haftadır halının üzerinde yatıyorum' demişti." şeklinde konuştu.
Başlatılan cami çalışmalarını hazmedemeyen İslam düşmanlarının yaptıkları saldırılara değinen Gülsever, "Daha önceleri 3-5 yaşlıdan başka kimsenin gitmediği, çocuk seslerinin duyulmadığı o camilerde artık Kur'an tilavetleri eksik olmazdı. İşte Ağabeyin vefatıyla belki o camiler hüzünlü belki de ağlıyordu. Bu çocuklar üzerindeki değişimi fark eden Marksist ve Leninist örgütler, ergenekoncular ve FETÖ'cüler ortaya çıkıp saldırmaya başladı, onu ve arkadaşlarını kıskaca alıp camilere baskınlar düzenlediler, onun yetiştirdiği talebeleri cami önlerinde şehid ettiler. Tüm baskılara rağmen o ve arkadaşları mücadeleye devam ettiler. Bu çalışmaları Diyarbakır'la yetinmeyip Türkiye'nin tüm camilerine yaydılar." diye belirtti.
"Onlar şehiddir ve bizde onların şehidliğine şehadet ediyoruz"
Gülsever, "Bu baskılardan sonra dönemin ergenekonu ve FETÖ'cülerin eliyle polis ile jandamalar tarafından camilere baskınlar düzenlendi, mescitlerdeki o gençler zindanlara atıldı. Yapılan baskılar karşısında batı illerine hicret etmek zorunda kalan Muhammed Ağabey, davasından vazgeçmeyerek gittiği şehirlerde de çalışmalarını sürdürdü. En son 28 Şubat zihniyetindeki güçler onu da yakalayıp zindanlarda işkencelere tabi tuttu." dedi.
Vefat eden bir kimseye şehid sıfatı verilmese de Muhammed Sudan için "Şehid" ünvanının yerinde olacağının altını çizen Gülsever, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Onun bana anlattıklarına binaen ona şehid diyebilirim. Çünkü o gözaltına alındığında 20 gün betonun üzerinde yatırıp tek bir hücreye attıklarında orada da yorgansız kalmıştı. O günden sonra göğsü ve ayağının ağırdığını söylemişti. Göğüs ağrısı akciğerinden kaynaklanıyordu. Bu ağrılar en son akciğer kanserine dönüştü. Şunu da belirtmek isterim ki bizleri o gün o işkenceleri yapanlar 'bugün ölmeyeceksiniz, ama 20 yıl sonra felç veya kanser olacak, böbreklerinizi yitireceksiniz.' diyorlardı. Nitekim dedikleri gibi de oldu. Muhammed Sudan Ağabey akciğer kanserine yakalandı, Fesih Güler ile Mehmet Yavuz böbreklerini kaybetti. Onlar şehiddir ve bizde onların şehidliğine şehadet ediyoruz.
Şu anda camilerdeki çalışmanın onun eseri olduğuna vurgu yapan Gülsever, "Camilerde Kur'an dersi gören gençler şunu bilmelidir ki o insanın ektiği tohumu bizler yeşerteceğiz. Muhammed Sudan Ağabey'in mirasına sahip çıkmak isteyenler camide Kur'an dersi vermekten vazgeçmemelidir. Bizler onunla beraber davasını seviyoruz ve yolunu sürdüreceğimizi buradan ilan ediyoruz. Kur'an'ın emirlerinden hiçbir zaman çıkmayacağımıza daha önce şehid düşmüş rehberlerimizin huzurunda and içiyoruz." dedi.
Program yapılan dua ile sona erdi. (İLKHA)