• DOLAR 34.644
  • EURO 36.479
  • ALTIN 2923.872
  • ...
Şefkat ve Vefânın İki Güzel Örneği: İslâm'da Baba-Oğul Diyaloğu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İslâm dîni getirmiş olduğu ilkeler ve koymuş olduğu hükümlerle Müslümanın hayâtını nasıl düzenlemesi ve diğer insanlarla ilişkilerinde tavrının ne yönde olması gerektiğini açıklamıştır. Toplumsal bir varlık olması hasebiyle insanın ilişki ve iletişimde bulunduğu kişilerin başında babası ve annesi veya diğer bir bakış açısıyla oğlu ve kızı gelmektedir.

Toplumun en küçük yapıtaşı olan âilenin temelinin sağlam olması için âile içindeki bireylerin birbirleriyle olan ilişki ve diyaloglarının üst düzeyde olması elbette önem arz etmektedir.

Bu bakımdan âileden topluma yayılacak olan iletişimin netîcesinin olumlu olması için bireylerin hâl ve hareketlerinde, söz ve davranışlarında uyum içerisinde olması ve İslâm’ın öngördüğü çizginin dışına çıkmaması gerektiğini ifâde edebiliriz.

Kur’ân-ı Kerîm’de anne/baba ile oğlun/kızın birbirlerine karşı takınması gereken tavır husûsunda birçok örnek bulunmaktadır.Bu örneklerde dikkat çeken husus taraflar arasında geçen konuşmalardaki üslûbun ne kadar ince ve yumuşak olduğudur. İlgili âyetler incelendiğinde karşılıklı diyaloglara yansıyan bu yumuşak üslûbun kaynağının taraflardaki şefkat ve vefâ duyguları olduğu görülecektir.

Bu şefkat ve vefâ duygularıyla mündemiç olmuş şahsiyetlerin ise ancak İslâm’ın boyasıyla boyanmış ve Yüce Allâh’ın (cc) emir ve yasakları doğrultusunda hayâtına yön veren kişiler olduğu aşikârdır.

Bu bağlamda şefkat ve vefâ duygularının İslâm’daki baba-oğul ilişkisinde en önde gelen hasletlerden olduğunu da söyleyebiliriz. En güzel örneklerini insanların yol göstericileri olan peygamberlerde gördüğümüz bu ulvî hasletler, evlâdını sâlihler arasında görmek isteyen/babasının duâsını almak isteyen her Müslümanın örnek alması gereken ahlâkî niteliklerdir.

Konuyu örneklendirdiğimizde Hz. İbrâhîm (as) ile oğlu Hz. İsmâîl (as) arasında geçen diyalog, şefkatli bir baba ile vefâlı bir evlâdın en güzel timsallerindendir. Bir oğlu olduğu takdirde onu Allâh’a (cc) kurban edeceğini adayan Hz. İbrâhîm’in, oğlu İsmâîl (as) yanında yürüyebilecek bir yaşa ulaşınca ‘Oğulcuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum.

Bir düşün, ne dersin’ sorusuna oğlu İsmâîl (as) ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun’ şeklinde cevap vermiştir.

1 Burada evlâdını kurban edecek bir babanın yüreğindeki şefkatin ‘oğulcuğum’ hitâbıyla ortaya çıktığı görülmektedir. Buna mukâbil canından olma pahasına, babasına olan vefâsını gösteren İsmâîl (as) sarsılmaz bir itâat ve saygı örneği sergilemiştir.

Görüldüğü gibi, örnek bir baba-oğul diyaloğunda netîcenin boyutları ne olursa olsun karşılıklı saygı ve yumuşak bir üsluptan asla tâviz verilmemektedir.

Hz. İbrâhîm örneğine devâm edecek olursak onun babası Azer’e olan tutumu da dikkatleri çekmektedir. Babasına yaptığı İslâm tebliği esnâsında her cümlesine ‘babacığım’ diyerek başlaması,

2 babası müşrik dahi olsa ona olan saygı ve hürmetinden vazgeçmemesi her hâl ve şartta babalara yumuşak davranılması gerektiğinin anlaşılması noktasında önemlidir.

Hz. İbrâhîm’in kavminin eziyetlerine hattâ babasının kendisini taşlama tehdîdine karşı bile bu nâzik ve naif tavrını devâm ettirmesi âile efrâdına yapılacak İslâmî tebliğin yöntemi bağlamında da bizlere yön vermektedir.

Bir evlat olarak Hz. İbrâhîm (as) Kur’ân-ı Kerîm’de Hz Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz gibi örnek alınması ve yoluna tâbi olunması gereken bir şahsiyet olarak sunulmaktadır; ‘Sonra sana hanîf olan İbrâhîm’in dînine tâbi olmanı vahyettik.’

3 ‘İbrâhîm’de ve onunla berâber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır…’

4 Kendi tebliğ ettiği dîni kabul etmeye yanaşmayan evlâdını son bir hamleyle de olsa kurtarma çabasında olan Hz. Nuh’un (as) oğluna olan hitâbı da baba şefkatinin ne denli büyük bir duygu olduğunu göstermektedir; ‘Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle berâber bin, kâfirlerle berâber olma! diye seslendi.’

5 Bu hitap yüreğinde evlat sevgisi ve Allah korkusu had safhaya ulaşmış bir peygamberin boğulmakta olan oğluna son seslenişidir. Ya’kûb’un (as) oğlu Yûsuf’a (as) olan konuşmasında da lokomotif olan kelimenin ‘oğulcuğum’

6 olduğu ve Hz. Yûsuf’un da sözlerine Hz. İbrâhîm gibi ‘babacığım’ diyerek başladığı görülmektedir. Ayrıca Ya’kûb’un (as) oğlunun anlattığı rüyâsına kayıtsız kalmadığı ve ona verdiği değeri açıkça gösterdiği de görülmektedir; ‘(Babası) ‘Yavrucuğum!’ dedi, ‘rüyânı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır.’

7 Bununla birlikte babasıyla karşılaşana dek başından onlarca sıkıntı geçen Yûsuf’un (as) ana-babasını ve kardeşlerini bulduğunda: ‘(Hep berâber Mısır'a gidip) Yûsuf'un yanına girdikleri zaman, ana babasını kucakladı, ‘Güven içinde Allâh’ın irâdesiyle Mısır'a girin!’ dedi.’

8 şeklinde sergilediği tavır, ana-babasını yıllarca görmeyen ve onların özlemini çeken bir evlattan sâdır olan müthiş bir vefâ gösterisi olarak ibret sahnesindeki yerini almıştır. Lokmân’ın (as) oğluna verdiği nasihatler de bir babanın oğluna neleri tembih etmesi gerektiğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır: ‘Lokmân, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allâh’a ortak koşma! Doğrusu şirk büyük bir zulümdür, demişti. (Lokmân, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve herşeyden haberdardır.

Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.

9 Örnek bir baba oğul ilişkisinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus, sorunun ve netîcenin ne olduğuna bakılmaksızın karşılıklı sevgi ve saygıyı elden bırakmamaktır.

Babaların âile efrâdının geçimini temin etmek/nafakalarını sağlamak için çalışmak gibi sorumluluklarının yanında çocuğunun iyi bir ahlâk ve terbiyeye sâhip olmasını sağlamak da görevleri arasında yer almaktadır.

Bu konuda Peygamber Efendimiz’in (sav) ‘Hiçbir baba evlâdına güzel edepten daha üstün bir bağışta bulunamaz’

10 hadîs-i şerîfi edepli bir çocuk yetiştirmek isteyen babaların kulaklarına küpe olacak tarzda bir uyarıdır.

Bu bağışın en anlamlı şekli ise çocukta görmek istenen güzellikleri kendi bünyesinde barındırmak ve ona sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmaktır.

Çocukların fikir ve görüşlerine saygı duymak, onların anlattığı hususları bir yetişkinden duyuyormuşçasına ilgiyle dinlemek, âile ve toplum içerisinde söz sâhibi olmalarına fırsat vermek ve özgüvenlerini geliştirecek desteği onlardan esirgememek onlarla olan diyaloğumuzu olumlu yönde etkileyecek ve onların basîret ve ferâset sahibi olmalarına katkıda bulunacaktır.

Hayırlı ve vefâlı bir evlattan beklenen ise en net ifâdesiyle ana-babasına karşı saygı ve hürmette en ufak bir kusur göstermemek, gönüllerini alıp onlara karşı dâimâ merhametli davranarak bağışlanmaları için Allâh’a (cc) duâ ve niyazda bulunmaktır.

Bu husus aynı zamanda Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan bir emirdir; ‘Rabbin, sâdece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti.

Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘of!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diyerek duâ et.’

11 Burada ana-babaya ‘of’ bile denmemesi yâni herhangi bir saygısızlık ve bıkkınlık ifâdesi dahi gösterilmemesi gerektiği emredilmektedir.

Başka bir âyette ise ‘of’ ifâdesi kâfir bir evlâdın ana-babasına söylediği kaba ve çirkin bir söz olarak takdîm edilmiştir.

12 Dolayısıyla ana-babaya âsî olmak bir tarafa, onları üzecek/kalplerini kıracak her türlü söylem ve eylem kişinin Rızâ-i İlâhî’den uzaklaşmasına sebebiyet verecektir. Nitekim Efendimiz (sav) Allâh’ın (cc) rızâsının ana-babanın rızâsında, Allâh’ın (cc) gazabının da ana-babanın gazabında olduğunu söylemiştir.

13 Kur’ân-ı Kerîm sağlıklı bir baba-oğul/evlat-ebeveyn ilişkisinde evlatların vazîfelerini ve takınmaları gereken tavrı şu şekilde açıklamıştır: Ana-babaya ihsanda bulunmak, onlara iyilik etmek,

14 ana-babaya infakta bulunmak,

15 onlara karşı iyi niyet beslemek,

16 onlara kötü söz söylemekten sakınmak ve güzel söz söylemek,

17 ana-babaya itâat (bir nevi onlara şükretmek/teşekkür etmek)18 ve hesap gününde anne ve babasının bağışlanması için duâ etmek.

19 Görüldüğü gibi nesillerin Allâh’a (cc) bağlı ve itâatkâr olmaları için ana-babaya ve evlatlara önemli görevler düşmektedir.

Bu görevlerin başında ebeveynlerin şefkat ve merhamet duygularıyla hareket etmeleri, evlatların ise ana-babalarına vefâ ve saygı ile davranmaları gelmektedir. İyi bir baba-oğul ilişkisi için sevgi ve ilgi, hoşgörü-tolerans, sabır, otorite ve inanç kavramlarının hayâta geçirilmesi gerekmektedir.

Özellikle çocukların şahsını ilgilendiren hususlarda onlarla istişâre etmek, onların fikirlerine değer vermek; onların kişiliklerinin oluşumu, dünyâya bakışları ve zihinlerinde oluşacak olan baba imajının mükemmel olması açısından çok derin izler bırakacaktır.

20 Bir baba ve bir evlat olarak yapabileceğimiz en güzel duâlarla sözlerimizi tamamlamak istiyoruz. ‘Rabbim, bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin râzı olacağın sâlih amel işlememi bana ilhâm et.

Neslimi de sâlih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslîm olanlardanım.’21 ‘Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve bütün mü’minleri bağışla.’

Bir Baba Çocuğuna Nasıl Davranmalı?

Babaların akıllı, şuurlu ve sorumlu davranarak çocuklarıyla güzel bir iletişim içinde olmaları elzemdir. Onları suçlamadan, geniş bir hoşgörüyle ve onların yerine kendisini koyarak çocuklara yaklaşmak ve onlarla ortak bir dil yakalamak gerekmektedir. Babalar; tatlı-sert bir tâkiple, yapıcı ve ibretli anlatımlarla çocukların gönlüne girmelidir. Evlâtlarının ruh dünyasına inme, kalbini fethetme; babaların asıl hedefleri olmalıdır.
Elbette ki analık nasıl zorsa, babalık da zordur. Bugün yoğun çalışma temposundan ne yazık ki, babayla çocuklar arasında zayıf bir irtibat kalmıştır. Oysa babayla çocuk arasındaki bağ, daha çocuk doğmadan önce, yani anne hâmileyken başlamalıdır. Baba, annenin o zorlu dönemlerinde onun en büyük yardımcısı olmalı; o hassas dönemde eşine daha çok ilgi, sevgi ve yakınlık göstermelidir. Böylece doğacak çocukla olan münasebet, o daha dünyaya gelmeden kurulmuş olur.

Baba olmak, yalnızca çocuk sahibi olmak değildir. Baba olmak, tatlı bir heyecandır. İlk doğan çocuğuyla baba bu heyecanı, tâbiri câizse “şok” seviyesinde yaşar. Fakat bu hislerin yanında babayı ağır sorumluluklar beklemektedir. Baba olmak; ciddiyet, bilgi ve öğrenme sürecini de beraberinde getirmelidir. Babalık engin sabır, hoşgörü, inanç ve sevgi ister.

BABADA İDEAL ÖLÇÜLER

Bu güzel duygularla beraber babada hemen ideal ölçüler şekilleniverir. “Mükemmel bir baba olmak ve örnek bir evlat yetiştirmek adına neler yapabilirim?” düşüncesiyle, baba büyük bir titizlikle arayış içine girmelidir. Şuurlu bir baba, yukarıda da belirttiğimiz gibi çocuk eğitimi konusundaki eksiklerini belirledikten sonra, bunları gidermek gayesiyle kalıcı adımlar atar. Evlât yetiştirme konusunda kendini geliştirir, yetiştirir.

Doğumdan önce başlayan babayla çocuk arasındaki bu münâsebet, çocuk doğduktan sonra da artarak devam eder. Çocuk, babanın kendisine gösterdiği ilgi, sevgi ve alâkayı fark ettikçe aradaki ünsiyet, sevgi ve yakınlık güçlenir. Kur’ân-ı Kerîm’de baba-çocuk arasındaki iletişimi anlatan pek çok âyet-i kerîme vardır. Bu âyetlerde, sorumluluk duygusunun doruğunda olan peygamber babaların oğullarını nasıl uyardıkları, onları en iyi bir şekilde yetiştirebilmek için nasıl çaba gösterdikleri tasvir edilmektedir. Bu kıssalar, babalara en güzel misallerdir. Hazret-i İbrahim’in oğluyla, Hazret-i Yakub’un oğullarıyla, Hazret-i Nûh’un, Hazret-i Lokman’ın oğluyla aralarındaki münasebetleri anlatan kıssalar, bizlere önemli mesajlar vermektedir. Bugün babaların bu kıssaları ve âyetleri bir bir inceleyerek neticelerine göre bir sorumluluk şuuru geliştirmeleri elzemdir.

BABA-OĞUL NASİHATLERİ

Lokman Hakîm, oğluna şu nasihatlerde bulunmaktadır:

“Ey oğulcuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir. İnsanlara karşı kibirlenme ve yeryüzünde çalımla, böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah Teâlâ kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt…” (Lokmân, 17-19)

“Hazret-i Âdem’in de oğlu Hazret-i Şît’e şöyle nasihat verdiği nakledilmiştir:

“Ey Şît! Dünyaya gönül bağlama. Her işin sonuna bakıp neticesinin nereye varacağını düşün. Bir işe başlayacağın vakit, kalbine bir sıkıntı gelirse, o işi bırak, yapma ve hayatın boyunca sürekli danışarak iş yap.” (M. Âsım Köksal, Peygamberler Târihi, TDV, c: 1, sh. 69-70)

Büyük âlimlerden İmâm-ı Gazâlî Hazretleri de şöyle demektedir:

“Ey oğul! Bilmediklerini öğrenmek istiyorsan, ilk önce bildiklerinle amel etmelisin. Allah vergilerinin en hayırlısı, akıl ve ilim olduğu gibi, musîbetlerin en kötüsü de ahmaklık ve cehâlettir.”

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, asırlar ötesinden şöyle seslenir:

“Ey oğul! Eğer düşmanını sevmek, düşmanının da seni sevmesini istiyorsan, kırk gün onun iyiliğini ve hayrını söyle. Göreceksin ki o düşman, senin en yakın dostun olacaktır. Çünkü gönülden dile, dilden de gönle yol vardır.”

Tasavvuf büyüklerinden İbrahim Ethem Hazretleri ise:

“Ey oğul! Vakitlerin en şereflisi olan gençlik çağı, amellerin en faziletlileri için harcanmalıdır. Bu ameller ise, Cenâb-ı Hakk’a olan ibâdet ve tâatlerdir.” buyurur.

Şeyh Edebali’nin altın-cevher misâli sözlerini hatırlamakta da fayda var:

“Ey oğul! Câhiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibârını kaybedene acı!.. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.”

ÇOCUK TERBİYESİ NE ZAMAN BAŞLAR?

Peygamberlerin ve çeşitli İslâm büyüklerinin evlâtlarına olan nasihatlerinde vurgulandığı gibi, babaların önce çocuklarını “Allâh’ın güzel kulları olmak üzere” yetiştirmeleri gerekir. Evlâdın güzel bir kul olması için, babanın da güzel bir kul olması şarttır. Eğri ağacın, doğru gölgesi olmaz.

Anne ve babalar önce kendi kalplerini doyurmalı, mânevî âlemlerini süslemeli ve engin tefekkür âlemlerinin seyyâhı olmalıdırlar ki, evlâtları da onların ufkuna doğru doludizgin at sürsün, yelken açsın!..

Evlât terbiyesi, çocuk doğmadan başlar. Çocukların bulunduğu ortama göre, doğumla birlikte eğitim, öğretim ve terbiye şekillenir. Bir çocuğun eğitimine ne kadar bilgi ve şuurla ihtimam gösterilirse, o kadar verim alınır. Bir çocuk ne kadar ihmal edilirse, o kadar kendisine ve çevresine zararı dokunur.

İslâm büyükleri, çocuklarının yalnızca maddî tahsilini değil, aynı zamanda onların mânevî terbiyelerini de temin için kendilerinin yetemedikleri durumlarda özel hocalar tutarak evlatlarının her yönden donanımlı olmalarını sağlamışlardır. Bugün anne-babalar, pahalı okullara göndermeyi, çocukları için en masraflı oyuncakları almayı, onların gönlünü hoş etmek için her türlü menfî propaganda ve hayat tarzının bulunduğu kitap, dergi, gazete, film vs. almayı “iyi bir ebeveyn olmak” zannediyorlar.

ÇOCUĞUN YALNIZ KARNINI DEĞİL KALP VE KAFASINI DA İHMAL ETMEYEN BİR BABA

Çocuklarımızın karınlarını doyurduğumuz kadar ve belki ondan daha fazla, kalp ve kafalarını nelerle doldurduğumuzla ilgilenmeliyiz. Çünkü insan, karnıyla değil, kalbi ve aklıyla düşünür, hareket eder. Çocuklarımızı, bizim olmadığımız yıllara hazırlamak istiyorsak onlara bir-iki gün bedeninde kalacak şeyler yedirmekle meşgul olmak yerine, iki dünyada da faydası olacak temel bilgileri öğretmekle meşgul olmalıyız. Bu hem onların, hem de bizim kurtuluşumuz için şarttır.

Hakikaten çok şeyle birlikte bugün devir değişmiştir. Bu inkâr edilemez bir gerçektir. Günümüzde eskiden önemli bir yer işgal eden “mâneviyat”, yerini kuru bir maddiyata bırakmıştır. Hislerimiz, duygularımız eski nezâketinde değil. Duyarsızlık, daha çok hâkim... Babalar, anneler ve çocuklar da bu değişimden nasiplerini aldılar.

Maalesef her şeyin birbirine karıştığı asrımızda çocukla âile arasına uçurumlar girmiştir. Baba-anne, baba-çocuk, âile-çocuk arasında iletişim bozuklukları mevcuttur. Dışarılar, çocukları kapmak için fırsat kollayan art niyetli insanlarla doludur. Bütün bu menfîlikleri teşhis edebilen babaların, evlâtlarına ve âilelerine karşı olgun ve kucaklayıcı tavırlar sergilemesi şarttır.

BABALIK VAZİFESİ ÇALIŞMAKTAN İBARET DEĞİLDİR

Bugünün babası, sadece çalışıp çabalayıp evin nafakasının teminini, yegâne babalık vazifesi sanmamalıdır. Elbette bu da lâzımdır; ev halkının aç ve açıkta olmaması, babaların en öncelikli sorumluluklarındandır. Ancak çocuk terbiyesinde âilevî bütünlük esastır. Bir taraf noksan olunca, o eksiklik çabucak kendini belli eder. Meselâ; terbiyede sadece anne ilgisi tek taraflıdır. Baba tamamlayıcı en temel unsurdur. Anne-baba ilgisi tam, bu sefer okul ve eğitim yok. Bu da eksikliktir. Maddî her şey var, ama mâneviyat eksik... Bu da en önemli eksikliktir. Misallerden anlaşılacağı üzere terbiyede bütünlük ve denge şarttır. Tek bir tarafa aşırı meyil, hayatın gerçeğine uymadığı gibi, çocukların iç dünyasında da tamiri imkânsız büyük yaralar açmaktadır.

Dolayısıyla bugün babaların akıllı, şuurlu ve sorumlu davranarak çocuklarıyla güzel bir iletişim içinde olmaları elzemdir. Onları suçlamadan, geniş bir hoşgörüyle ve onların yerine kendisini koyarak çocuklara yaklaşmak ve onlarla ortak bir dil yakalamak gerekmektedir. Babalar; tatlı-sert bir tâkiple, yapıcı ve ibretli anlatımlarla çocukların gönlüne girmelidir. Evlâtlarının ruh dünyasına inme, kalbini fethetme; babaların asıl hedefleri olmalıdır. Bunlar elbette ki kolay şeyler değildir. Büyük bir fedakârlık, gayret, bilgi ve tecrübe ister. Ancak sevgi, duâ, iyi niyet ve gayretle aşılmayacak hiçbir engel yoktur Allah Teâlâ’nın izniyle… Yeter ki babalar, bu niyet ve azimde olsunlar.

Evladın ana baba üzerindeki hakları

Sual: Evladın ana-baba üzerindeki hakları nelerdir?
CEVAP
Evladın, ana-baba üzerinde hakları vardır. Bazıları şöyledir:
1- İleride, çocuk annesiyle kötülenmemesi için, evladına anne olacak kızı, iyi yerden seçmelidir. Saliha olmasına dikkat etmelidir!

2- Çocuğa iyi isim koymalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Çocuğa güzel bir ad koymak, evladın baba üzerindeki haklarındandır.) [Beyheki]

Ahmed, Muhammed, Mahmud gibi Peygamber efendimizin isimlerini koymalıdır! Allahü teâlâ, (Habibimin isminde olan müslümana azap etmeye hayâ ederim) buyurdu. Resulü de, (Üç oğlu olup da, birine benim adımı vermeyen, cahillik etmiş olur) buyurdu. (Taberani)

3- Çocuğu güzel terbiye etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuğu güzel terbiye, evladın babasındaki haklarındandır.) [Beyheki]
(Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!) [İbni Mace]
(Çocuğu terbiye etmek torunlara sadaka vermekten daha sevaptır.) [Tirmizi]

4- Çocuğa karşı şefkatli davranmalıdır! Peygamber efendimiz aleyhisselam, torununu öperken biri görüp, (Ya Resulallah, benim on çocuğum var, hiç birini öpmem) dedi. Ona, (Merhamet etmeyen merhamet bulamaz) buyurdu. (Buhari)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuklarınızı çok öpün, her öpmenizde Cennetteki dereceniz yükselir.) [Buhari]
(Çocuk kokusu Cennet kokusudur.) [Taberani]

5- Çocuklara beddua etmemelidir. İbni Mübarek hazretleri, çocuğunu şikayet edene, (Çocuğa beddua ettin mi?) dedi. O da, evet deyince, (Çocuğun ahlakını sen bozdun) buyurdu.

6- Çocuklara iyilik etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Evladınıza ikram edin, ana-babanın sizde hakkı olduğu gibi, evladınızın da sizde hakkı vardır.) [Taberani]

7- Çocuğu helal gıda ile beslemelidir! Haram gıdanın etkisi çocuğun özüne işler, çocukta uygunsuz işlerin meydana gelmesine sebep olur. Hadis-i şerifte (Yiyip içtikleriniz helal, temiz olsun! Çocuklarınız, bunlardan hasıl olur) buyuruldu. (R.Nasıhin)

8- Babanın, çocuklarına ilim, edep ve sanat öğretmesi farzdır. Önce, Kur'an-ı kerim okumasını öğretmelidir. Sonra imanın ve İslam’ın şartlarını öğretmelidir. Yedi yaşından itibaren namaz kılmaya alıştırmalıdır! Dünya ve ahirette kurtuluş ilimledir. Çocuğu, din bilgilerini öğrendikten sonra, okula göndermeli, lise ve üniversite tahsili yaptırmalıdır. Dinini öğrenmeden mektebe gönderilirse, artık bunları öğrenecek vakit bulamaz. Din düşmanlarının tuzaklarına düşüp, onların yalanlarına aldanır. Dinsiz ve İslam ahlakından mahrum olarak yetişir. Dünya ve ahirette felaketlere sürüklenir. Millete zararlı olur. Kendine ve başkasına yapacağı kötülüklerin günahları, ana-babasına da yazılır. Çocuğunu, din bilgilerini öğretmeden önce, kâfir ve Hristiyanların mekteplerine göndermenin büyük zararları, İrşad-ül-hiyara kitabında yazılıdır.

9- Çocuk akıl baliğ olup evlendikten sonra ona şöyle demelidir:
(Evladım, seni terbiye ettim. Okutup, evlendirdim. Dünyada bir felakete, ahirette azaba uğramaktan Allahü teâlâya sığınırım. Aklını başına topla, buna göre çalış!) [İ.Hibban]

10- Ahnef bin Kays hazretleri buyurdu ki:
(Çocuklar için zorluklara katlanmalı, onların ayakları altında yumuşak yer, başları üstünde gölge olmalıyız! Onlara sert davranmayalım ki bizden uzaklaşmasınlar. Bizden usanıp ölümümüzü beklemesinler. Uygun isteklerini yerine getirmeli, hiddetlenirlerse teskine çalışmalıyız!)

11- Çocuklar arasında adalete riayet etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hediye verirken çocuklarınız arasında eşitliğe riayet ediniz!) [Taberani]

12- Fudayl bin Iyad hazretleri buyurdu ki:
(Ana-babasına iyilik eden, akrabasını ziyaret eden, din kardeşine ikramda bulunan, çoluğu çocuğu ve hizmetçisi ile iyi geçinen, dinini koruyan, malını iyi yerlerde harcayan, dilini tutan, gözünü haramlardan koruyan, fuzuli işlerden uzak duran ve Rabbine ibadet eden mürüvvet ehlidir.)

13- Baba, yapmayacağını zannettiği emri çocuğuna söylememelidir. Söyleyip de onu itaatsizliğe sürüklememelidir. Salih zatın biri, oğlundan hiçbir şey istemezdi. Sebebi sorulunca, (Bir şey istediğim zaman, oğlumun bana karşı gelmesinden korkarım. Karşı gelince, Cehenneme müstahak olur. Ben de oğlumun ateşte yanmasına razı olamam) buyurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Şunlar, saadet alametidir: Saliha hanım, itaat eden çocuklar, salih arkadaş.) [Hakim]

Çocuğun da hakkı var
Bir adam, Hazret-i Ömer’e, oğlunu şikayet eder. Hazret-i Ömer, bu kimsenin oğluna der ki:
- İmandan sonra birinci vazifemiz ana babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibadeti kabul olmaz. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana babamızın kalbini kırarsak Cennete nasıl gireriz? Onlar bize hakaret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lazımdır. Müslüman ana babamız, bizden razı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmak çok zordur.

Çocuk Hazret-i Ömer’e der ki:
- Ya Emir-el-müminin, söylediklerini aynen kabul ediyorum. Fakat çocuğun ana babası üzerinde hiç mi hakkı yoktur?

Hazret-i Ömer buyurdu ki:
- Evet çocuğun da hakkı vardır. Evlenirken çocuklarına anne olacak kızı veya kadını iyi aileden seçmesi, çocuğa güzel bir isim koyması ve dinini öğretmesi gerekir.

Çocuk, Hazret-i Ömer’e şöyle cevap verdi:
- Babam, bana terbiye nedir öğretmedi. Anam ise, zenci bir Mecusinin kızı idi. İsmimi “Karaböcek” koymuş ve Allah’ın kitabından bana bir harf bile öğretmedi. Maalesef dinim hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

Hazret-i Ömer, çocuğun babasına dedi ki:
- Gelmiş, bir de bana oğlunu şikayet ediyorsun; halbuki sen onun hakkını çiğnemiş ve o sana kötülük etmeden, sen ona kötülük etmişsin.

Sual: Bazı kimseler, “Çocuk din dersini, ancak lise, hatta üniversiteyi bitirince öğrenmelidir. Daha önce öğrenirse aklı karışır. Fen bilgilerini öğrenmesi ve inanması zor olur” diyorlar. Çocuğa küçükken dinini öğretmek gerekmez mi?
CEVAP
Fen bilgisi din bilgisinden ayrı değildir. Fen bilgisi İslami ilimlerin bir koludur. İslami bilgileri öğrenen fen ilimlerini de öğrenir. Her Müslüman, çoluk çocuğuna ve emri altında bulunanlara dinini öğretmekle sorumludur. Bir hadis-i şerif meali:
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, mesul olursunuz.) [Müslim]

Bir âyet meali de şöyledir:
(Ey iman edenler, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden kendinizi ve çoluk çocuğunuzu koruyun.) [Tahrim 6]

İyiliğe de, kötülüğe de sebep olanlar, yaptıkları işe ortak olurlar. Üç hadis-i şerif meali:
(Dinimizde iyi bir çığır açan, bununla amel edenler gibi sevaba kavuşur, onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. Kim de, dinimizde kötü bir çığır açarsa, onların günahı, ona da verilir, o kötü yoldakilerin günahından hiçbir şey eksilmez.) [Müslim]

(Hayra delalet eden [yol gösteren, sebep olan] o hayrı yapan gibi sevaba kavuşur.) [Taberani]

(Bir Müslümanın evladı ibadet edince, kazandığı sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna dinini öğretmeyip, günah olan şeyler öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse, babasına da o kadar günah yazılır) [S. Ebediyye]

(Ağaç yaşken eğilir) ve (Demir tavında dövülür) gibi ata sözleri meşhurdur. Her şey zamanında yapılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Çocukken öğrenilen şey, taş üzerine kazılan nakış gibi kalıcıdır. Yaşlandıktan sonra öğrenmeye kalkması ise, su üzerine yazı yazmaya benzer.) [Hatib]

Bu bakımdan çocuklarımıza ilkönce, dinimizin emir ve yasaklarını ve Kur’an-ı kerimi öğretmeliyiz. Daha sonraya bırakmamalıyız. (Helekel-müsevvifun) hadis-i şeriftir. Anlamı ise, (Hayırlı işlerinizi hemen yapın. Yarına bırakmayın, yoksa helak olursunuz) demektir. Hayırlı işlerin birincisi ve en önemlisi çoluk çocuğuna İslamiyet'i öğretmektir. Her Müslümanın bu birinci görevi hemen yapması, yarınlara bırakmaması gerekir.

Babanın, çocuklarına dinini öğretmesi
Sual: Bir babanın, çocuklarının nafakasını temin edeceği gibi, onlara dinlerini de öğretmesi, vazifesi midir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Hadîkada deniyor ki:
“Çocuğunu ve nafaka vermesi lazım olan akrabasını aç bırakarak ve İslâm terbiyesinden mahrum ederek zayi etmek günahtır. Analardan, baba ve dedelerden ve çocuklardan, torunlardan başka olan yakınlara, Akraba denir. Zengin kimsenin fakir ve çalışamayacak hâlde olan akrabasına nafaka vermesi vaciptir. Çalışabilen erkek büyük akrabaya, fakir olsalar da, nafaka verilmez. Fakir olan yetim çocukların ve dul kadınların nafakaları, sağlam olsalar da, zengin akrabasına vacip olur. Küçük çocukların anneleri ve amcaları bulunsa, yahut anneleri ve ağabeyleri olsa, zengin iseler, çocukların nafakalarını, miras oranında, ortaklaşa verirler. Babanın, çocuklarına ilim, edeb ve sanat öğretmesi farzdır. Önce, Kur’ân-ı kerim okumasını öğretmelidir. Sonra imanın ve İslâmın şartlarını öğretmelidir.”

Çocuk Kur’ân-ı kerim okumasını ve din bilgisini öğrenmeden mektebe gönderilirse, artık bunları öğrenecek vakit bulamaz. Din düşmanlarının tuzaklarına düşerek, onların yalanlarına, iftiralarına aldanır. Dinsiz ve İslâm ahlakından mahrum olarak yetişir. Dünyada ve ahirette felaketlere sürüklenir. Cemiyete ve millete zararlı olur. Kendine ve başkalarına yapacağı kötülüklerin günahları, anasına babasına da yazılır. Çocuğunu, din bilgilerini öğretmeden önce, kâfirlerin, Hristiyanların mekteplerine göndermenin büyük zararları, İrşâd-ül-hiyâra fî-tahzîr-il-müslimîn min medârisin-Nasârâ kitabında uzun yazılıdır.

Şebnem Dergisi - yenidunyadergisi Dipnotlar: [1] Saffat 37/102. 2 Meryem 18/42-45. 3 Nahl 16/123. 4 Mümtehine 60/4. 5 Hud 11/42. 6 Yusuf 12/5. 7 Yusuf 12/5. 8 Yusuf 12/99. 9 Lokman 31/13-16-17. 10 Tirmizî, Birr 33. 11 İsra 12/23-24. 12 Ahkaf 46/17. 13 Tirmizî, Birr 3. 14 Bakara 2/83; Nisâ 4/36; Enam 6/151; İsra 17/23-24; Ankebut 29/8; Ahkaf 46/15. 15 Bakara 2/215. 16 İsra 17/25. 17 İsra 17/23. 18 Lokman 31/14. 19 İbrahim 14/41. 20 Eyüp Kirpitçi, Din Eğitimi Açısından Baba-Oğul İlişkisi, SÜİFD, 2011, Sayı: 30, s.229. 21 Ahkaf 46/15. 22 İbrahim 14/41.

Bu haberler de ilginizi çekebilir