• DOLAR 32.462
  • EURO 34.781
  • ALTIN 2440.948
  • ...
`Kadın, Fıtratı Gereği Daha Çok Huzuru, Sükunu Sever`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Son dönemde komşu ülke Suriye’de yaşanan olaylar ve oradaki kardeşlerimizin yönetim eliyle maruz kaldıkları zulümler, bizleri ziyadesiyle üzerken ülkemize iltica eden muhacirlerin dertleriyle dertlenmeyi bir görev biliyoruz. Bu minvalde yaklaşık iki ay önce İstanbul’a hicret eden Ümmü Ahmed Hanımefendi ile Suriye’deki olaylar ve yaşadıkları üzerine konuşmak istedik. Kendisi, yaşadığı travmaları henüz atlatamamasına rağmen bizi kırmadı ve sorularımıza, engel olamadığı gözyaşlarını da katarak cevap verdi. Son dönemde komşu ülke Suriye’de yaşanan olaylar ve oradaki kardeşlerimizin yönetim eliyle maruz kaldıkları zulümler, bizleri ziyadesiyle üzerken ülkemize iltica eden muhacirlerin dertleriyle dertlenmeyi bir görev biliyoruz. Bu minvalde yaklaşık iki ay önce İstanbul’a hicret eden Ümmü Ahmed Hanımefendi ile Suriye’deki olaylar ve yaşadıkları üzerine konuşmak istedik. Kendisi, yaşadığı travmaları henüz atlatamamasına rağmen bizi kırmadı ve sorularımıza, engel olamadığı gözyaşlarını da katarak cevap verdi.

“İnsan kendi vatanında olduğu zaman başkasının bu denli acılarını hissetmiyor ya da bu derece olması gerektiği gibi hissetmiyor.” diyen Ümmü Ahmed Hanım, yaşadığı zor şartlar nedeniyle öğretmenlik mesleğinden de ayrılmak zorunda kalmış.

Bir bayan olarak ölümlere, zulümlere, baskı ve yokluğa, dahası hicran yaralarına şahit olmanın zorluğunun yanında bu olguların, kadını manen olgunlaştırdığını da dile getiren Ümmü Ahmet Hanım, “Dünya hayatında sıkıntılar ve musibetler herkesin önündedir.” diyor ve yardım etme şuurunun, dert etme şuurunun bizlerde gelişmesi gerektiğini vurguluyor. Buyurun, gerisini söyleşimizden okuyun.

Ümmü Ahmed Hanım, öncelikle kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Dört çocuk annesiyim, torunlarım var. Daha önce öğretmendim. Görevden ayrılmak zorunda kaldım. Şu an buradayım, zira Suriye’de zor geçen hayat şartları beni Türkiye’ye iltica etmek zorunda bıraktı. Türkiye’ye iltica ettikten sonra görmüş olduğum güzelliklerden ve misafirperverlikten dolayı tüm Türkiye Müslümanlarına sizin aracılığınızla teşekkür ediyorum.

“Bu Oldukça Zor ve Acı Bir Durum”

Suriye’deki iç savaş nedeniyle evinizi barkınızı terk edip hicret etmek zorunda kaldınız. Bu minvalde duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?

İnsanın ülkesini terk etmek zorunda kalması gerçekten çok acı bir durumdur. İnsanı derinden etkileyen, insan psikolojisi üzerinde duygusal etkiler bırakan bir durumdur. Bir insanın ülkesini terk etmesi kendini kurtardığı anlamına gelmiyor aslında. Geride akrabalarınızı, sevdiklerinizi, anılarınızı bırakıp ayrılıyorsunuz. Bu oldukça zor ve acı bir durum. Mesela benim orada hala çocuklarım, akrabalarım, sevdiklerim var. Bütün bunları bırakıp ayrılıyorsunuz. Tabii bunları düşündüğünüz zaman acılarınız daha da artıyor. Kalbinizin bir parçası adeta orada kalıyor ve her zaman kendinizi parçalanmış hissediyorsunuz. Artık ne buradasınız ne de oradasınız. İşte bu, öyle bir durumdur.

“Acılar, Kadının İdeal ve Hedef Sahibi Olmasını Sağlıyor”

Bu savaş bilhassa kadın ve çocukları nelerden mahrum edip nelere hasret bıraktı?

Şu anda birçok kadın, Suriye’de ya kardeşini ya eşini ya çocuğunu ya da akrabalarını kaybetmiş durumda. Ve bu kayıplar bir kadın açısından inanın çok zor. Göz göre göre sevdiklerini yitirmek kolay değil. Şu anda her evde bir acı var, neredeyse acının yaşanmadığı bir ev yok. Tabii bu da kadının duygularına, hayatına yansıyor.

Bu olaylardan dolayı kadının önceliklerinde bir değişiklik de söz konusu. Olaylar ne kadar acı verse de öte taraftan kadın açısından bazı yeni duyguların ortaya çıkmasına da sebep oluyor. Örneğin; kadın, fıtratı gereği daha çok huzuru, sükûnu sever. Fakat kayıpların ortaya çıkması beraberinde acıyı da getiriyor. Ve artık kadın dahi olsa bu ve benzeri birçok durumda tepki vermeye ve bu tür durumlarda sessiz kalmamaya başlıyor. Ve bu, kadın açısından bir kırılma noktası oluyor. Yani tüm acılara rağmen Suriye’de kadınlar bir şeylerin olması gerektiğine, bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanıyor ve bunu açıkça ifade ediyor. Acılar, bir manada kadının ideal ve hedef sahibi olmasını sağlıyor. Bu açıdan Suriye’deki bu hareketin diğer yandan böyle bir faydasının da olduğunu söyleyebiliriz.

Dergimizin bu sayısının konusu kanaat! Siz bu zorlukları ve sıkıntıları yaşayan, bir anne ve kadın olarak Müslümanlara kanaat konusunda neler tavsiye etmek istersiniz?

Türkiye’deki Müslüman kadınların yaşanan bu olaylardan iki yönlü bir ders çıkarmalarını tavsiye ediyorum.

Birincisi içinde bulundukları durumun kıymetini bilip imkânlarıyla kanaat etmeleri, israf etmemeleri gerektiğini bilmelidirler. Ayrıca dünyanın neresinde olursa olsun Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da zor durumda olan Müslümanlara, hemcinslerine dua etmelerini ve onların dertleriyle dertlenmelerini tavsiye ediyorum.

Bir yandan içinde bulundukları duruma şükredip kanaati tavsiye ederken öte yandan yardım etme şuurunun, dert etme şuurunun onlarda gelişmesi gerektiğini tavsiye ediyorum. Çünkü bu tür olaylar biz de bu yönde bir ruh oluşturmalıdır. Çünkü dünya hayatında sıkıntılar ve musibetler herkesin önündedir. Her kadının bunu göz önünde bulundurarak tedbirli olması, israftan kaçınması ve kanaat etmesi gerekir.Zira kanaat, her zaman tavsiye edilen, İslam’ın ahlaki yönlerinden birisidir.

“Mutfak Demek Suriye Halkı İçin Acı Bir Gerçeği Hatırlatıyor”

Suriye’deki olaylar özellikle bir kadın ve anne olarak sizi nasıl etkiledi? Bu olaylar ve sıkıntılar size ne gibi vazifeler yükledi? Bu konuyla ilgili olarak fikir, düşünce ve duygularınızı anlatır mısınız?

Kadın için yaşanan bu olaylar daha zor bir anlam ifade ediyor. Çünkü kadın evdedir, mutfaktadır. Kadının evi, ailesi, çocukları ve evin huzuru ile ilgili sorumlulukları vardır. En başta kadın mutfaktadır. Mutfak demek, Suriye halkı için acı bir gerçeği hatırlatıyor. Çünkü Suriye’de ekmek yok, yakıt yok, gıda maddeleri zor şartlar altında temin ediliyor. Ekmek kuyrukları uzadıkça uzuyor. Fiyatlar çok yüksek, çünkü rejim; bahçeleri, seraları, tarlaları, mahsulleri yok etti. Tabii doğal olarak bunlar da yüksek fiyat ve yokluk olarak yansıyor.

Dolayısıyla bir kadın için evinde yemek pişirememek, evi ısıtamamak en acı durumdur. Çünkü kadın bu işlerde herkesten daha çok kendini sorumluluk sahibi görüyor. Mutfak bir kadının vazgeçilmezidir. Çünkü mutfak bir kadının çocukları üzerindeki sorumluluğu açısından özel bir anlam ifade ediyor. Öte yandan bu kış aylarında parklarda, sokaklarda çocuklarıyla birlikte yaşayan kadınlar var. Örnek verecek olursak; benim kızım evini yurdunu sadece üzerindeki elbiseleriyle terk etmek zorunda kaldı, yanına eşya almaya bile fırsat bulamadı. Tabii bu durumda olan binlerce insan var. Anlattığım gibi diğer bir sorun ise yakıt bulunamaması, elektriğin verilmemesi. Elektrik bazı bölgelere zaman zaman verilsede bazı bölgelere hiç verilmiyor. Buna ilaveten işsizlik konusuna değinmek bile istemiyorum. Dolayısıyla bu şartlarda kadın için hayat çok zor oluyor.

“Gözünüzü Nereye Çevirseniz Yerde Bir İnsan Cesediyle Karşılaşıyorsunuz”

Somut olarak şahit olduğunuz, size etkileyen, duygulandıran bir anıyı ve hadiseyi bizimle paylaşabilir misiniz?

Aslında söylenecek çok şey var. Fakat bazı olaylar insanı etkilediğinden ve duygulandırdığından dolayı anlatılması çok zor. Düşünün daha önce gezdiğiniz çarşılar, alışveriş yaptığınız yerler, gezdiğiniz mağazalar, çocukların oyun oynadığı cıvıl cıvıl caddeler, sokaklar şimdi yerlebir olmuş, harabeye dönmüş durumda. Çocuk sesleriyle yankılanan sokaklarda şimdi bomba, silah ve çığlık sesleri yankılanıyor. İnsanların gezdiği caddelerde, sokaklarda, çarşılarda, alışveriş mağazalarında şimdi ölüm kol geziyor. Her yer adeta siyah bir renge bürünmüş durumda.

Biz Kudseyye’deyiz. Şam’a yakın bir bölgede mahalle gibi Dareyya adında bir yer. Şimdi buralar adeta siyah bir örtüye bürünmüş durumda. Gerek bayramlarda gerek normal günlerde cıvıl cıvıl olan alışveriş mağazaları, caddeler, çarşılar şimdi cesetlerle dolmuş vaziyette. Gözünüzü nereye çevirseniz yerde bir insan cesediyle karşılaşıyorsunuz. Yapılan bombalı saldırılardan dolayı parçalanmış veya keskin nişancılar tarafından vurulmuş insanlarla ister istemez karşılaşıyorsunuz. Ve benim çevremden de bu şekilde hayatını kaybeden birçok insan var.

Ayrıca çocuğumun evinin kapısını kırarak bastılar ve evin her tarafını dağıttılar. Neyse ki oğluma herhangi bir zarar gelmedi ve bu da benim tek tesellim oldu. Tabii bu ve buna benzer, cana ve mala yönelik birçok olay oldu. Allah’tan bu saldırıların ve olayların son bulmasını ve Suriye halkının hak ettiği bir yönetime kavuşmasını diliyorum.

“Başkent Şam’da Silah Sesleri Hiç Durmuyor”

Âmin… Peki, orada kalan akrabalarınızla ve son durumla ilgili olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Başkent Şam’da silah sesleri hiç durmuyor. Tabi silah seslerinin insan üzerinde çok derin bir etkisi var. Silah ve bomba sesleri insan hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Nitekim silah seslerinden çocuklar korkuyor, anneler korkuyor yani bu saldırıların direkt olarak sizi hedef alması gerekmiyor. Ayrıca Şam’ın şuanda en büyük sorunlarından birisi kontrol noktalarının çok fazla olmasıdır. Öyle ki adım başı kontrol noktası var diyebiliriz. Kontrol noktalarının büyük sorun olmasının nedeni ise insanlara keyfi muameleler yapılmasıdır. O noktalarda insanlara sert davranılıyor, hakaretler ediliyor. O kontrol noktalarından öldürülmeden, ateş edilmeden geçmeniz bile bu manada bir mucize demektir. Nitekim aracınızla kontrol noktasından geçmek istediğiniz zaman askerler tarafından gerekçeli ve gerekçesiz olarak aracınız taranarak hayatınızı kaybetmeniz bir olasılıktır.

Oralarda yaşanan bu tür olaylar, çok sıradan olaylardır. Çünkü kimse kimseye hesap sormuyor. Sistemi baz alırsak, en kötü sistem bile hesap sorabilen sistemdir. Nitekim Suriye’de hesap sorma olayı yok, kimse yaptıklarından dolayı hesaba çekilmiyor. Tabi bu da insanlara büyük bir zulüm yapma gücü veriyor. Nitekim bugün Suriye’de sistem olarak rejim olarak büyük zulümler yapılıyor. Çünkü hesap soran kimse yok.

Mesela kendim bizzat şahit olduğum bir olay var. Kontrol noktasına yaklaşan içinde dört veya beş kişi bulunan bir araç, iki veya üç metre ileride durduğu için tarandı ve içindeki insanlar katledildi. Ve bunun hesabının sorulmayacağını çok iyi biliyorum. Yani bunun gibi yapılan zulümler ve baskılar daha fazla artmış ve tahammül edilemez bir noktaya ulaşmıştır. Keskin nişancıların, insanları keyfi olarak öldürmeleri yapılan zulümlerin nasıl bir noktaya ulaştığını en iyi gösteren bir durumdur.

“Emniyet İçinde Bir Hayat Sürmek Büyük Bir Nimettir”

Son olarak ülkenizden, vatanınızdan ayrılan bir kadın olarak Filistinli kadınların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben aslen Suriyeliyim fakat orada Filistinlilerle içiçeyiz. Benim eşim de Filistinlidir. Gerçek şu ki ben onları şimdi daha iyi anlıyorum. Yani insanın kendi ülkesinden, kendi vatanından uzak olmasının ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu nedenle Filistinlilerin acısını daha iyi hissediyorum. Belki insan kendi vatanında olduğu zaman başkasının bu denli acılarını hissetmiyor ya da bu derece, olması gerektiği gibi hissetmiyor. Ama ben bundan sonra çok daha iyi hissedeceğime inanıyorum. Bu sorunu daha iyi sahipleneceğime inanıyorum ve herkese bunu tavsiye ediyorum. Kendi ülkesinde emin bir şekilde bulunmak büyük bir nimettir. İstikrarlı bir şekilde emniyet içinde bir hayat sürmek de büyük bir nimettir. Fakat Müslümanın kendi haliyle yetinmemesi başkasını da Müslüman kardeşlerini de düşünmesi ve bu manada Filistin’i düşünmesi gerekir. Ben bunu birebir yaşadım.

Acılarınızın, hasretinizin biran önce bitmesini temenni ediyoruz. Bize zaman ayırdığınız ve bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için de teşekkür ederiz. Allah razı olsun ve sabır ihsan etsin.

Ben teşekkür ederim. Böyle bir çalışmanızda duygularımı ifade etme imkânı verdiğiniz için ben de size teşekkür ediyorum. Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.

Röportaj: Elif Yüksek / Nisanur Dergisi - Şubat 2013

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir