36. İl Müftüleri İstişare Toplantısı Ordu’da başladı
36. İl Müftüleri İstişare Toplantısı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başkanlığında, Diyanet İşleri Başkanlığın yürüttüğü din eğitimi, dini yayınlar ve din hizmetleriyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) arasındaki iş birliği gündemleriyle Ordu’da başladı.
36. İl Müftüleri İstişare Toplantısı, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katılımıyla Ordu’da başladı.
Diyanet İşleri Başkanlığın yürüttüğü din eğitimi, dini yayınlar ve din hizmetleriyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) arasındaki iş birliği gündemleriyle gerçekleştirilen toplantıya, Başkanlığın üst düzey yöneticileri ile 81 il müftüsünün yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nden yetkilileri de katılıyor.
Toplantının açış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, 35. İl Müftüleri İstişare toplantısının, İlahiyat/İslami İlimler fakülteleri dekanları ve İlahiyatçı Rektörlerle birlikte yaptıklarını hatırlatarak, “36. İl Müftüleri İstişare Toplantımızda da İmam-hatipler, din eğitimi ve bu alanlarda işbirliği ve ortak çalışma alanları ve imkânı gibi hususları müzakere etmek amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü yetkilileri ile birlikteyiz” dedi.
Başkan Erbaş, ilgi ve katılımları için MEB yetkililerine teşekkür ederek “Bireysel ve toplumsal anlamda ilgi, algı ve olguların çok hızlı değiştiği günümüzde, din eğitimi ve hizmeti veren kurumlar olarak çalışmalarımızı ve gelecek perspektifimizi kapsamlı, disiplinli ve uzun vadeli çalışmalarla, kendimizle yüzleşmekten çekinmeden ele alarak müzakere etmeye birlikte iş birliği yapmaya, istişare etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var” diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığının bedeni ibadetlerde olduğu gibi mali ibadetlerde de toplumu aydınlatmak ve vatandaşlara rehberlik etmekle yasal olarak sorumlu olduğunu belirten Başkan Erbaş, “Camileri yönettiğimiz gibi, Hac ve umreyi organize ettiğimiz gibi, daha metotlu projelerimizi ortaya koyarak milletimizin zekâtını emin ellerde yani Türkiye Diyanet Vakfı başkanlığında toplayıp gerçek sahibine nasıl ulaştırabiliriz. bunun gayreti içerisinde çalışmaya başladık. İnşallah daha teşkilatı çalışacağız” ifadelerini kullandı.
“Milletimizin zekat, sadaka gibi mali ibadetlerine rehberlik edeceğiz”
Başkan Erbaş, yakın geçmişte FETÖ’nün milletin zekatlarını nasıl istismar ettiğine işaret ederek, şöyle konuştu:
“Bunu ifade etmem gerekiyor, bizim ihmal ettiğimiz her alan istismara maruz kalmıştır. Bunun en somut örneğini FETÖ terör örgütünde gördük, önce milletimizin zekat, sadaka ve bağışlarına ihanet etmiş, hiçbir dinî ahlâkî hukukî ilke tanımadan kendisine yapılan bağışları, uluslararası kirli merkezlere rüşvet vermek dahil vatanına, milletine, devletine ihanet için kullanmıştır, biz boşluk bıraktığımız için. Dolayısıyla bütün mali ibadetler konusunda da büyük bir özveri, dikkat, samimiyet ve titizlik içinde vatandaşlarımıza rehberlik etmeye mecburuz. Onun için bir seferberlik başlattık, Zekat seferberliği. Camilerimizin yönetimini bir başkasına bırakıyor muyuz? Hac ve umrede organizasyonunda nasıl biz önderlik yapıyoruz, zekâtta da bunu gerçekleştireceğiz.”
“Çalışmalarımızı, planlarımızı bütün bir nesli kuşatacak şekilde genişletmek durumundayız”
Başkan Erbaş, her şeyin çok hızlı değiştiği bu çağda nesiller algıları, ilgileri ve tasavvurlarının da bu mukabil değiştiğine dikkat çekerek “Bu çerçevede yeni nesli anlamak, tanımak zorundayız. Yeni neslin, din, ahlak, hukuk, toplum ve değerlerle ilişkisini ve bu eksende onları etkileyen faktörleri ciddi şekilde analiz etmek, Aileden başlayan ahlâk eğitimi, sorumluluk ve sorumluluk şuuru, kitap sevgisi, sağlıklı arkadaş ve dost çevresi gibi alanlarını yeniden tahkim etmek zorundayız” şeklinde konuştu.
“Bir neslin kaderini bir önceki nesil tayin eder” diyen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Bugünkü nesil bizim sorumluluğumuzdur. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi; “Hepimiz sorumlu olduklarımızdan mes’ulüz”. Biliyoruz ki bir nesil yetiştirmek, en çok emek, özveri, zaman isteyen bir iştir. Bu ideal için çalışanların bir mesai sınırı, tatil günü, gecesi yoktur. İmam Hatip nesline gönül verenlerin ideali ile bugün bulunduğumuz noktayı ciddi şekilde muhasebe etmek durumundayız. Elbette bu ülkenin bütün gençleri bizimdir. Kıyafeti, düşüncesi, hayat tarzı ne olursa olsun tek bir gencimizi dahi ihmal edemeyiz. Bütün gençlerimiz bizim için aynı derecede değerli ve önemlidir. Çalışmalarımızı, planlarımızı bütün bir nesli kuşatacak şekilde genişletmek durumundayız. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı olarak; İmam Hatiplerimiz ve ilahiyat fakültelerimizle yaptığımız işbirliğini ve ortak çalışmaları güçlendirerek devam ettireceğiz. Kur’an kurslarımız, Gençlik Merkezlerimiz, KYK çalışmalarımız, sosyal ve kültürel din hizmeti faaliyetlerimizle bütün gençlerimize ulaşmanın ve onlarla tanışmanın gayreti içinde olacağız.”
“Ramazan ayını bir eğlence ve etkinliğe dönüştüren faaliyetlerle bu kutlu zamana gölge düşürmeyelim”
Ramazan ayının bir ibadet, kulluk, tefekkür ve muhasebe mevsimi olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Kim tarafından ve hangi isim adı altında yapılıyorsa yapılsın, ibadetin ruhuna uymayan, orucun hikmetiyle bağdaşmayan, Ramazan ayını bir eğlence ve etkinliğe dönüştüren faaliyetlerle bu kutlu zamana gölge düşürmeyelim. Kimsenin de düşürmesine fırsat vermeyelim. Bu manada özellikle kurumsal organizasyon yapanları daha duyarlı olmaya davet edelim. Müezzin ezanla milleti teravih namazına çağırırken sanki camiye gitmeyin de şu eğlenceye gelin dercesine adeta milleti namazdan alıkoymak teşebbüslerine, faaliyetlerine engel olalım” dedi.
Başkan Erbaş’ın din eğitimi, sosyal hayat ve medya gibi birçok konuya değindiği konuşmasından bazı başlıklar şu şekilde;
“Cennetine rehberlik edemediklerimizin cinnetine şahitlik mi ediyoruz”
Küresel gündemlerin, medya ve algı operasyonlarıyla hayata dayattığı; insanı, kâinatı, bilgiyi, etik, estetik ve hukuku öteleyen çıkarcı, bencil, maddeci-mekanik anlayış ve saplantılar, ne yazık ki günümüzde yüksek sesle şikâyetçi olduğumuz değerler erozyonunun asıl sebebidir. Dolayısıyla bugün insanlığın karşı karşıya kaldığı en ciddi problem, ahlak ve değer aşınmasıdır. Bugün en büyük hatalardan birisi, bireysel, toplumsal ya da küresel düzlemde herhangi bir sorun ele alınırken, sadece netice ve görüntü üzerinden hareket edilerek, sebeplerin, etkenlerin ve çözümün ihmal edilmesidir. Bu coğrafyada kendisiyle beraber bütün ailesini yok eden bir cinneti biz sadece şiddet fenomeni üzerinden konuşuyoruz. Hangi sebepler bu cinnet halini yaşatıyor? Bu acı ve felakette bizim ihmallerimiz var mı? Yoksa biz cennetine rehberlik edemediklerimizin cinnetine şahitlik mi ediyoruz.
“Bugün insanın zihin ve gönül itikâfı ile hayatını değiştirecek bir tefekküre ihtiyacı var”
Önemle ifade etmeliyim ki; tahkiki seviyede olmayan ve güzel ahlaka dönüşmeyen bir inanışın kulluk düzlemindeki en bariz menfi yansıması, artık tamamen şekle indirgenen ibadetlerdir. Bugün, içinde birçok hikmeti barındıran “ibadet-i mersûme” dediğimiz şeklî ibadetlerin özünün ve gayesinin yitirilmesi önemli bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Bu itibarla İslam’ın, insanın zihin ve gönül dünyasında hedeflediği sekineti öteleyerek modern dünyanın hızına yetişmeye çalışan ve nihayetinde acelecilik, stres ve huzursuzluğa mahkûm olan günümüz insanı için Ramazan ayı belki son fırsattır. Açıkça ifade etmeliyim ki bugün, mütemadiyen dünyevileşmenin mahzurlarını konuşarak tam aksine alabildiğine dünyevileşmeye devam eden insanın iman, gaye, kulluk ve ahlaka dair zihin ve gönül itikâfı ile hayatını değiştirecek bir tefekkür ve muhasebeye ihtiyacı var.
“İnanç ve kulluk düzlemindeki savrulmalar, İslami değerlerden uzaklaşmış bir dindar görüntüsü ortaya çıkarıyor”
Yüce dinimiz İslam’ın asıl hedefi, iman ve ibadet ile bireysel ve toplumsal düzeyde güzel ahlakı yaşanır kılmaktır. Dolayısıyla inanç ve kulluk düzlemindeki savrulmalar, doğrudan ahlakı örselemekte, insani ve İslami değerlerden uzaklaşmış bir dindar görüntüsü ortaya çıkarmaktadır. Dinin, ideal bir hayat ve medeniyet inşa ettiği bu topraklarda, söz konusu dindar imajından sadır olabilecek istenmeyen davranışların en kötü neticesi ise bunların dinin bizzat kendisine mâl edilmesidir. Bu itibarla, meselenin failinden vareste, analize tabi tutulmadan yapılan ham değerlendirmeler neticesinde, aşkın ve mükemmel bir kaynaktan beslenen dinin böylesi kötü bir temsil sebebiyle zarar görmesi asla kabul edilemez.
“Medyamız kötü içerikler noktasında daha özenli ve özverili olması gerekiyor”
Televizyon, radyo ve diğer iletişim mecralarında Ramazan, oruç ve İslam ile ilgili program yapanlardan, her türlü hurafe ve yanlışlıktan, gereksiz abartı ve gösterişten uzak kalmalarını, İslam’ın medeniyetler kuran ana yoluna, hakikat ilkelerine, akaid ve ahlak prensiplerine mutlaka bağlı kalmalarını istirham ediyorum. Zaman zaman gündeme getirilen gereksiz ve faydasız tartışmalarla, aykırı görüşleri, yani yani ‘halif turaf’ durumu, ‘muhalefet et ki meşhur olasın’ gerekçesiyle gelişigüzel ortaya dökerek, bir takım meseleleri uluorta tartışma konusu yaparak Ramazanın manevi iklimine zarar verilmemesinin önüne geçelim.
İyilerin iyilik için koşuşturdukları mübarek Ramazan ayında bizlere düşen en önemli görev, iyiliğin toplumun tüm kesimlerinde filizlenip kök salmasını temin etmektir. Buna mukabil, yaşadığımız toplumda istemediğimiz kötülüklere set olma gibi önemli bir sorumluluğumuz da var. Bu meyanda, kötülüğün toplumda vasat bir hadise olarak telakki edilmesine, zihinlerde sıradanlaştırılmasına, kategorik bir şablon haline getirilmesine karşı da uyanık olmak oldukça önemlidir. Aksi takdirde, her gün yazılı ve görsel medyada şahit olduğumuz bireysel ve toplumsal travmalar, sosyal hayatın olağan bir rutini gibi algılanmaya başlar ki, bu durum -Allah korusun- hepimiz için külli bir felaketin habercisi olur. Bunun için de öncelikle aşınan insan ve evren tasavvurumuzu, sağlam bir inancın rehberliğinde tahkim etmeliyiz. Hak, hukuk, adalet ve merhameti merkeze alan medeniyetimizin kurucu değer ve dinamiklerini ihya, güzel ahlak merkezli düşünce, söz, tutum ve eylemleri inşa ve ikame etmek için var gücümüzle çalışmalıyız.
Bu vesile ile ifade edelim ki, gölgesi üzerimize düşen bu mübarek ay vesilesiyle hepimizin, özellikle medyamızın da kötü içerikler noktasında daha özenli ve özverili olması gerekiyor. Zira bizler “iyilikte izhar, kötülükte izmâr esastır” düsturunu söz, düşünce, tutum ve davranışlarında merkeze alan bir medeniyetin varisleriyiz. İşte Ramazan ayı, tüm bu iyi niyetler ve yeni başlangıçlar için kaçırılmayacak eşsiz bir fırsattır.
“Din eğitimi hayatla iç içe olmak zorundadır”
Bugün din eğitimi ve öğretimi meselemizi özellikle üç açıdan ele almamız gerektiği kanaatindeyim.
Birincisi; din eğitimi hayatla iç içe olmak zorundadır. İslam bir hayat nizamıdır. Yaşanan hayatı, sorunları, sosyal gerçeklikleri dikkate almayan bir din anlayışı doğal olarak kabul görmemekte hatta marjinal alanlar oluşmasına neden olmaktadır. Din eğitimi veren okullardan mezun olan gençlerimizin toplumun gündemi, değerleri, ihtiyaç ve beklentileri, din hizmeti ve manevi rehberliğin gerekleri gibi açılardan durumlarını ele almak, din eğitimi ve öğretimini hayatı imar eden boyutunun işlevselliği açısından müzakere etmek durumundayız.
İkincisi; din eğitiminin tezahürü güzel ahlakın yaşanmasıdır. İslam’ın nihai amacı insanın Rabbiyle, toplumla ve çevreyle olumlu ilişkiler kurmasını temin etmektir. İslam sadece bir felsefe, edebiyat ya da metafizik değildir. İslam medeniyetinde bilgi, hikmet ve ahlak bir bütündür. Dolayısıyla din eğitiminin bireyi imar eden boyutu ve özellikle gençlerin duygu, davranış ve hayal dünyalarına etkisi ve katkısı, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur.
“Din eğitimi, bir dünya tasavvuru ve küresel farkındalık kazandırmak durumundadır”
Üçüncüsü; İslam bütün yeryüzüne huzur ve güvenlik vadeden evrensel bir nizamdır. Dolayısıyla din eğitimi, aynı zamanda bir dünya tasavvuru ve küresel farkındalık kazandırmak durumundadır. Yaşadığı dünyaya kayıtsız, çağına duyarsız, olan bitenden habersiz nesiller tarihin akışına müdahale edemezler. Dahası çağının farkında olmayanlar, küresel müdahalelere ve algı operasyonlarına açık hale gelirler. Dolayısıyla din eğitimi, bireysel dindarlık ve toplumsal duyarlılık yanında küresel farkındalık da kazandırarak hem bugün hem de gelecek kuşaklar için ilim, hikmet ve marifetle bezenmiş bir dünya kurmak idealini de canlı tutmak durumundadır.
Her üç mesele açısından da eğitim paradigmamız, müfredat alanımız, insan yetiştirme modelimiz ve eğitimci kadromuz üzerine kapsamlı ve derinlikli istişareler ve çalışmalar yapmak zorundayız.
“Din hizmetlerinin niteliği, din hizmeti alanında çalışanların yeterliği ile yakından alakalıdır”
Din hizmetlerinin niteliği, din hizmeti alanında çalışanların yeterliği ile yakından alakalıdır. Söz konusu kadroların yeterliği ise din eğitimi veren okullarımızın kalitesiyle doğrudan alakalıdır. Dolayısıyla daha etkin ve verimli din hizmeti sunabilme noktasında, İmam Hatip liselerimiz ve ilahiyat fakültelerimizle yakın işbirliği ve istişare içinde olmak bizim için ihmal edilemez bir sorumluluktur.
Öncelikle ve açıkça ifade etmeliyim ki; aziz milletimizin bu günü ve geleceği adına İmam Hatip mefkûresi ve geleneği bu topraklar için hayati bir öneme sahiptir. Zira İmam Hatipler; inancı, vatanı, mukaddesatı, değerleri uğruna her türlü fedakarlığı yapan milletimizin, yüreğindeki inancın, mücadele ruhunun, azminin, duasının, umudunun, gelecek heyecanının temsilcisi bir nesildir. Anadolu’nun saf, temiz geleneğinin ve düşüncesinin yansımasıdır. Milletimizin ruh köküdür. Bir inanç ve maneviyat iklimidir.
İmam Hatiplerin geçmişine doğru bir yolculuk yaptığımızda; içimizi sızlatan hüzünleri, imrendiğimiz heyecanları, engellemeleri, olağanüstü gayretleri ve azmi aynı anda yaşarız. Bugüne geldiğimizde İmam Hatiplerimizin de dünü-bugünü, yaşadıkları-hedefleri, idealleri-misyonu gibi açılardan, kapsamlı, derinlikli ve çok yönlü müzakerelerle yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
“İmam Hatiplilik şuurunun yeniden tanımlanıp içinin doldurulmasına acil ihtiyaç olduğu açıktır”
Fizikî, teknik, araç-gereç ve kadro sorunlarının ötesinde İmam Hatiplilik şuurunun yeniden tanımlanıp içinin doldurulmasına acil ihtiyaç olduğu açıktır. Her şeyin çok hızlı değiştiği bir zamanda, adeta bir hız çağında yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Nesiller algıları, ilgileri ve tasavvurları ile çok hızlı değişiyor. Bu çerçevede yeni nesli anlamak, tanımak zorundayız. Yeni neslin, din, ahlak, hukuk, toplum ve değerlerle ilişkisini ve bu eksende onları etkileyen faktörleri ciddi şekilde analiz etmek zorundayız. Aileden başlayan ahlâk eğitimi, sorumluluk ve sorumluluk şuuru, kitap sevgisi, sağlıklı arkadaş ve dost çevresi gibi alanları yeniden tahkim etmek zorundayız.
“Bir inancı doğru olarak neslimize tanıtmazsak, onları birileri istismar edecektir”
Bizim doldurmadığımız alanların başkaları tarafından doldurulacağı muhakkaktır. Bizim önemsemediğimiz, dokunamadığımız nesillerin kalbi ve gündemi başkaları tarafından doldurulacak ama bu bazen felaketlere sebep olacaktır. Dahası eğer bir inancı, meseleyi, davayı doğru olarak neslimize tanıtmaz isek, onları ve değerleri birileri istismar edecektir. Bir neslin kaderini bir önceki nesil tayin eder. Bugünkü nesil bizim sorumluluğumuzdur. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi; “Hepimiz sorumlu olduklarımızdan mes’ulüz”. Biliyoruz ki bir nesil yetiştirmek, en çok emek, özveri, zaman isteyen bir iştir. Bu ideal için çalışanların bir mesai sınırı, tatil günü, gecesi olamaz. İmam Hatip nesline gönül verenlerin ideali ile bugün bulunduğumuz noktayı ciddi şekilde muhasebe etmek durumundayız.
“Kur’an kurslarımızı çocuklarımızın ilgi ve algıları gibi açılardan daha cazip hale getirmek durumundayız”
Din eğitimi ve öğretimi bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bizler de sürekli kendimizi geliştirmek ve yenilemek durumundayız. 4-6 yaş Kur’an kurslarımız milletimizin çok büyük bir teveccühüne mazhar olmaktadır. Bu alanda müftülerimizin büyük bir özveri ile çalıştıklarını görmek bizleri memnun etmektedir. Hedefimiz bu kurslarımızı her açıdan en ileri düzeye ve milletimizin bütün taleplerini karşılayacak hale getirmektir. Kur’an kurslarımız toplumla din eğitimi düzleminde buluştuğumuz en önemli müesseselerimizdir. Şu ana kadar her yıl çoğunluğu hanımlardan oluşan ortalama bir milyon vatandaşımız Kur’an kurslarımıza kayıt yaptırmaktadır. Bu büyük bir nimeti ve imkânı hakkıyla değerlendirip değerlendiremediğimizi muhasebe etmek durumundayız.
Hafızlık kurslarımızı hem metot hem de eğitim süreçleri açısından en ideal düzeye taşımak zorundayız. Ramazan ayının ardından yaz Kur’an kursları dönemi başlayacaktır. Milyonlarca yavrumuzun katıldığı yaz Kur’an kurslarını çocuklarımızın ilgi ve algıları, örgün eğitim içinde gördükleri din eğitimi öğretimi gibi açılardan yeniden ele alarak daha cazip ve faydalı hale getirmek durumundayız. İnanıyorum ki üç gün boyunca burada yapılacak müzakerelerden söz konusu alanlara yönelik bizlere ufuk açacak önemli sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Bütün bunların amacı esasında Allah Rasûlünün bize emanet ettiği Kur'an ve Sünnet doğrultusunda bir nesil yetiştirmektir. Bunu şu ayetten aldığımız hızlı yapmak zorundayız, “Ey örtüye bürünen, kalk ve uyar” Allah Rasûlü Efendimiz 23 sene durmadan, dinlenmeden kalktı ve uyardı. Şimdi onun varisleri olarak bizlere de durmak, dinlenmek yok. Kalkacağız ve uyarmaya, irşada devam edeceğiz. Eğitimin ve öğretimin maksadı irşattır. Eğer eğitimi öğretimi irşada dönüştürmezsek bizimle beraber mezara gider.
Bu vesileyle, tekrar gelişiyle gönüllerimizi aydınlatan rahmet ve bereket mevsimi Ramazan ayının kalplerimize huzur, hanelerimize bereket, ailemize, ülkemize ve İslâm âlemine hayırlar getirerek insanlığın hidayet ve barışına vesile olmasını Cenâb-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.
Ramazan ayında her zamankinden daha yoğun bir tempoda çalışarak milletimize din hizmeti sunan, müezzinlerimizden imamlarımıza vaizlerimizden müftülerimize, Kur’an kursu hocalarımızdan eğitim görevlilerimize bütün meslektaşlarıma, özverili hizmetlerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Toplantımızın hayırlara vesile olmasını Yüze Allah’tan niyaz ediyor, tekrar hepinize teşekkür ediyorum.