Aziz İslam Davası
Kutlu Doğum etkinlikleri için bölgeyi dolaşırken bir ilçemize uğramadan kenarından geçip gideceğimizi düşünüyordum, arkadaşım otomobili ilçenin merkezine sürdü ve
-Hocam, buradaki filan kardeşimiz apandisit ameliyatı olmuş, ziyaret etmeden geçmeyelim, dedi. Birden şaşırdım.
-Allah Allah, üç gün önce beraber değil miydik, evinde misafir olmadık mı? dedim.
-Evet öyle, biz gittikten bir gün sonra ameliyat olmuş, yani iki gün önce.
-Peki aniden mi ortaya çıkmış bu ameliyat işi, o gün bize niçin haber vermemiş?
-Hocam, bu kardeşimiz böyledir, kendi derdinden kimseyi haberdar etmez, her şeyi biz de sonradan öğreniriz.
Neyse, ziyaret için otomobilimizi sürüp evine vardık. Kapıyı çocukları açtı, kesinlikle evde yatıyor olması gerektiğine inanarak ayakkabılarımızı çıkardık, içeri girdik.
Çocuklar babalarının evde olmadığını söylediler. Biraz korktuk, mutlaka ya kontrol için, ya pansuman için veya dikiş aldırmak için hastaneye gitmiş olacağını düşündük.
-Nerede babanız diye sorduk yine de. Başka bir ilçede düzenlenen Kutlu Doğum etkinliğinde çalışmak için dün evden ayrıldığını söylediler.
Allahu Ekber! Gerçekten ağzımız açık kala kaldık. Şu anda kesinlikle ve kesinlikle yatağında olması gereken bir kişinin yaptığına bakın! Ameliyat olduktan sonra doğru düzgün bir gün dahi yatmamış.
Anlıyorsunuz değil mi, onu yaralı bir durumda yatağında yatırmayan, Aziz İslam davasından başka bir şey değil.
Beni bundan daha çok hayrete düşüren bir başka durumla karşılaşmıştım.
Müslümanlarla sohbet ve kaynaşma için Anadolu’yu birlikte dolaştığımız kardeşlerimizden birisinin cezaevinden yeni çıktığı halde yirmi bir günden beri daha evine hiç uğramadığını öğrendiğimde gerçekten kendimden utandım. Yıllardır çocukları dört gözle kendisini beklediği halde, o Müslümanlarla görüşmeyi, sohbet etmeyi, onlarla tanışıp kaynaşmayı tercih etmişti.
Sayıları az da olsa öyle kardeşler tanırım ki, sadece ve sadece başkaları için, Müslüman kardeşleri için koşuştururlar.
Nerede bir Müslümanın bir problemi var, hemen orada görürsünüz onu, ne zaman duymuş, ne zaman gelmiş hayret edersiniz.
Zannedersiniz bu şehrin en zengini odur, bu şehrin işi gücü olmayan, en çok boş vakti olan tek insanı odur.
Onu gördüğünüzde ruhunuzda müthiş bir genişlik hissedersiniz. Çünkü o insan, ruhları genişletmek için, insanların sıkıntılarını açmak için yaratılmıştır.
Birlikte yolculuğa mı çıkıyorsunuz, kimse kendisine bir şey söylenmediği halde bir de bakmışsınız yolda gerekli olabilecek ne varsa hepsini yanına almıştır. Eğer onunla yola çıkmışsanız, artık hiç paniklemenize gerek yoktur.
Bunların ortak özelliklerinden biri de, evleri handır, oteldir bu kardeşlerin.
Sofraları hiç kimsenin sofrasına benzemez, evlerinin nüfusunun gerçek sayısını komşuları bile bilemezler.
Fakültede okurken sınıfımızdaki arkadaşlardan birinin adını “Derman Ağa koymuştuk, çünkü derdi olan herkes ona koşardı.
Halbuki bu kardeşleri çok yakinen bilinler bilir, kendilerinin durumları, gelirleri diğerlerinden hiç de iyi değil. Onların en büyük özellikleri, kendi dertlerini, kendi problemlerini hep arka plana atmış olmalarıdır.
Haşr Sûresinde buyrulduğu üzere; “Kendileri fakru zaruret içerisinde bulundukları halde, Müslüman kardeşlerini kendilerine tercih ederler” (Haşr 9)
Böyle güzel misallere, çevrenizde bu gibi kardeşlerimize siz de şahit olmuşsunuzdur.
Tabut gibi Müslümanların omzundan hiç inmeyenler!
Öyle kardeşlerimiz de vardır ki, sanki bir tabut gibidirler, hep Müslümanların omuzları üzerinde yüktürler.
Ne zaman bir araya gelseniz, onların hep problemlerini dinlersiniz, buna alışmışsınızdır artık. Hatta öyle olmuştur ki, artık o söylemeden siz sorarsınız kendisine:
-Ne oldu senin şu borç işi, birazcık olsun hafifletebildin mi?
-İnşaallah senin şu hastalık iyiye doğru gidiyordur?
-Ortağınla olan meselen ne durumda?
Toplum onları hep o şekilde tanımıştır, çünkü onlar hep şikâyetçi olmuşlardır.
Böyle olduğu için bir araya geldikleri Müslümanları üzerler.
Halbuki yukarıda anlattığımız o güzel insanların da inanınız en az bu kardeşlerimiz kadar, belki bunlardan daha çok problemleri vardır. Fakat onlar hiç dile getirmezler, asla dışarı sızdırmazlar.
Şimdi kendimizin bu iki gurup Müslüman tipinden hangisine daha yakın olduğumuzu gözden geçirelim.
Şu günlerde İslam için ciddi bir şekilde koşuşturmamız gerekirken, İslam davasına adamamız ve omuz vermemiz gerekirken, Müslümanların omzunda bir tabut olmanın zamanıdır Allah aşkına?
Mehmet Göktaş / İnzar Dergisi Mart 2011