• DOLAR 32.239
  • EURO 34.846
  • ALTIN 2416.487
  • ...
Karahasanoğlu: Demirel`in de İfadesi Alınsın
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Akit gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 28 Şubat sürecinde önemli rol oynadığını belirterek, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e değil, Mesut Yılmaz’a veren Demirel’in de soruşturma çerçevesinde ifadesinin alınması gerektiğini ileri sürdü.

28 Şubat’ta Refahyol iktidarının alaşağı edilmesi adına muhtelif yöntemlere başvurulduğunu anlatan Mustafa Karahasanoğlu, "Burada iki yumuşak karın vardı. İlki DYP milletvekillerinin bir bölümünün zaaflarından yararlanılarak istifa ettirilmeleriydi. Diğeri de Erbakan Hoca’nın fevkalade beyefendi yapısıydı. Bir subayın sarf ettiği çirkin; değil bir generale onbaşıya yakışmayacak sözlerin ardından apoletleri sökülmeliydi. Erbakan’ın yapısı öyle değildi. Tabii onun bu yapısı zaaf olarak değerlendirildi, bundan istifade edildi." ifadelerini kullandı. Karahasanoğlu, kamuoyunda halen tartışılan 18 maddeden oluşan Mili Güvenlik Kurulu (MGK) kararları ile ilgili olarak da şunları kaydetti:

"MGK, anayasal bir kurum. Aldığı kararlar tavsiye mahiyetinde. MGK kararlarının uygulanması için Bakanlar Kurulu onaylamalı. MGK’da 28 Şubat 1997 tarihinde alınan kararlar Hoca tarafından Bakanlar Kurulu’na gitmeden onaylanmadı. O günlerde medya Hoca’ya baskı yaptı. Buna mukabil Erbakan, grupta söz aldı ve ‘Burada baskılarla direkt karşı çıkarsak bunalım olur. Türkiye çok şey kaybeder. Biz, bunu meşru platform olan TBMM’ye getirelim. Yüce makam, ya bunu onaylasın ya da reddetsin’ dedi. Kanaatlerince parlamentonun ret imkânı fazlaydı çünkü iktidar çoğunluktaydı. Orada bu sorun halledilirdi. Diğer yandan karşı taraf, DYP milletvekillerini istifa ettirme cihetine gitmeyi yeğledi. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun desteği ile iktidar yine çoğunluktaydı. Demirel’in Çiller yerine Yılmaz’a Başbakanlık görevini vermesi tamamen konuyu değiştirdi. Bence, burada Demirel’in asgari olarak bir ifadesinin alınması gerekiyor. Kendisi zaman zaman ‘Çok daha kanlı bir darbenin önüne geçmek için bunu yaptım’ diyor. Zımnen yanlış bir şey yaptığını ‘ehveli şer olarak daha büyük bir sorunu önlemek için hukuksuzluk yaptım’ anlamına gelecek beyanları var. Dolayısıyla siz hukuk içinde hareket etmelisiniz, yoksa hukuk dışına çıkarak ‘Şöyle daha tehlikeli olabilirdi böyle daha tehlikeli olabilirdi; onun için hukuku çiğnedim’ hakkına sahip değilsiniz. Bu duruma açıklık getirilmesi adına Süleyman Demirel’in ifadesinin alınması gerekiyor."

"OLAYLI MGK’DA TURHAN TAYAN, ASKERLE BİRLİKTE HAREKET ETMİŞ"

Hararetli MGK toplantısında olan bitenleri de iyi bilen Mustafa Karahasanoğlu, "O dönemde arkadaşlardan dinlediğimiz kadarı ile DYP grubunun, özellikle Milli Savunma Bakanı’nın askerlerle hareket ettiğini öğrendik. Ama hakkını verelim Çiller dik durmuş, Hoca ile hareket etmiş. Ama Turhan Tayan olumsuz tavır sergilemiş askerle bir olmuş." dedi. 18 maddeden oluşan kararların Refahyol sonrasında uygulandığına işaret eden Karahasanoğlu, Mesut Yılmaz’ın iktidar olur olmaz 8 senelik mecburi eğitimi yürürlüğe koyduğunun altını çizdi.

"ERBAKAN’IN MİZACI 28 ŞUBATÇILARLA MÜCADELEYE MÜSAİT DEĞİLDİ"

28 Şubat ve 27 Nisan karşısında görevde olan iktidarların farklı tavırlar takındığını dile getiren Akit İcra Kurulu Başkanı, şöyle devam etti:

"Burada iki faktör etkili. Bir kere Tayyip Bey, çekirdekten yetişen, araziden gelen biri. Erbakan Hoca gibi değil. Hoca, Ağır Ceza Reisi’nin oğlu, profesör, elit bir tabakadan geliyor. Dolayısıyla mücadele etme noktasında 28 Şubatçıların tarzına uygun yapısı yok. Ama Tayyip Bey, o tarza uygun mücadele verebildiğini muhalefet şerhleri ile ortaya koydu. Karşınızda beyefendi bir mücadele tarzı yok. ‘Akit`in yöneticileri kaçırıp darp edin, bombalayın, yangın çıkarın, araçları tahrip edin’ diyen bir yapı ile Erbakan Hoca’nın mizacı mücadele etmeye müsait değildi. Bir de kanaatimce Refahyol döneminde edinilen tecrübelerden istifade edildi. Neler yapıldı, neler oldu? Karşı taraf bu dilimde yaptıkları yanlış adımın karşı tarafa rey olarak geldiğini gördü. ‘Bir adım atıyoruz ama attığımız her adım karşı tarafa 1-2 puan getiriyor’ korkusuna kapıldı.”

Karahasanoğlu, 312 generalin gazete aleyhine açtığı dava konusunda ise şunları aktardı:

"Asım Yenihaber, adlı arkadaşımız ‘Onbaşı Olamayacakların General Yapıldığı Ülke’ başlıklı bir yazı yazdı. Dönemin Jandarma Genel Komutanı; ‘Ben, Muskorsky hayranıyım, dağda çarpışırken onu hayal ederim.’ dedi. Muskorsky Rus müzisyeni ama aynı zamanda Rus subayı. Bir marş yazmış bu adam, marşta Rusların Kars’ı işgali ile ilgili olarak ‘Sen ne büyük askersin, Türk askerini dize getirdin, Kars Kalesi’ne Rus bayrağını diktin’ ifadelerini kullanıyor. Yenihaber de buna mukabil ‘Sen bir Türk generali olarak bu marşı yazan adama nasıl hayran olursun. Bunu onbaşı bile yapamaz’ cevabını veriyor. Yazı sadece o komutanı hedef alıyor, generallerin tamamını değil. Bir de Doğan Paşa’nın sözü vardı; ‘Yemen vatan toprağı mıydı ki oraya gittik’ diye. Yenihaber de buna mukabil ‘Edirne’yi tutman için Atina’yı tutman gerek, Atina’yı elinde tutmak için Viyana’yı elde tutman gerek. Bunları bilmeyen bir insan general olamaz’ diyor. Yani bir tenkit yazısı yazıyor. Bu yazı için trilyona baliğ olan bir dava açılıyor. Davayı açarken de şunu yapmışlar; malum tazminat davaları semboliktir; kanun bu tür davaların zenginleşmeye sebep olamayacağını öngörüyor. Davalar, sembolik olmalı, Başbakan bile 10-20 milyarlık davalar açıyor. Zannediyorum, bunlar akıllarından şöyle geçiriyor ‘10-20 milyara Akit’i susturamayız. Ne yapalım? 312 imza toplayıp dava açalım ortaya çıkacak trilyonluk meblağı ödeyemeyip güç durumda bırakalım.’ Tabii, bunlar kendi elleri ile davayı tıkadılar. Allah’ın yardımı ile mahkeme usul hatası yaparak alelacele karar aldı. Karar, usul hatasından dolayı temyizde bozuldu. Zaman içinde generallerden biri öldü. Avukatlarımız, varisler davaya devam edip etmeyeceğinin saptanmasını talep etti. Varislere yazı yazıldı. Bir kısmı Türkiye’de idi, oğlu da ABD’deydi. ABD’ye yazı gidip gelene kadar başka bir general öldü. Başka bir general ölünce ‘Varisi davaya devam edecek mi etmeyecek mi?’ diye sorarken bugüne kadar 8 general hayatını kaybetti. Bunların vefatlarından dolayı varislerinden yazı alınıp verilmesinden dolayı dava 10 senedir sürüncemeye girdi. Burada da tabii tuzak kurulmak istendi, gazetenin batması için. Ama o tuzak kendilerine döndü.”

"ALMANYA’DA DAĞITIM ENGELLENİNCE BASKI YAPAMADIK"

28 Şubat’ta Akit karşıtı kampanyaların Türkiye ile sınırlı kalmadığını vurgulayan Karahasanoğlu, Almanya’da davalara maruz kalan gazetenin ayakta duramadığını dile getirdi. Karahasanoğlu, başlarından geçen olayları şöyle özetledi:

"Almanya’da Yahudi masası var. Masaya; gazete, dergi ve kitaplardan Yahudi aleyhtarı olanlar bildiriliyor. Bizim yayınlarımız sırasında Yahudi aleyhtarı olarak değerlendirdikleri yazılar hakkımızda Alman makamları tarafından dava açıldı. Gazeteyi Frankfurt’ta basıyorduk, Zerbach diye bir kurum dağıtım yapıyordu. Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığı öne sürülüyor ama orada bizim yayınlarımızdan dolayı gazete kapandı. Nasıl kapattılar? Önce geldiler; ‘Siz kara para aklıyorsunuz’ diyerek tüm mali defter ve faturalarımızı topladılar. Ardından matbaa; defter ve faturalar toplandığı için baskı yapamayacağını belirtti. Zerbach ise ‘Kime fatura keseceğim; gazeteyi dağıtmak için fatura yazmalıyız, yazamıyoruz’ dedi. Cinliğe bakın, böyle bir usulle gazeteyi kapatmıyorlar; ama çıkamaz hale getiriyorlar. Bu olay, 2000’in başlarında oldu. Yapılan tahkikatların ardından beraat ettik. Sonradan soruşturmayı yürüten hâkimin arkadaşı ‘Burası Türkiye gibi değil, Yahudiler etkin. Yahudiler ile ilgili haberleri sansürlerseniz burada devam edersiniz. Yoksa Yahudi aleyhtarı haberler oldukça başınıza böyle şeyler gelir. Kurallar böyle’ uyarılarında bulundu. Biz de Türkiye’de çıkan haberi, Almanya’da Yahudileri kaygıya sevk ediyor ya da üzüyor diye çıkaramazdık. O tarihten sonra Almanya sayımız çıkmaz oldu.”

Bu haberler de ilginizi çekebilir