Salâvât Rahmete Vesiledir
İşte, rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve Ona dost yapar ve Ona muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir.
doğruhaber
İşte, rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve Ona dost yapar ve Ona muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir. Fakat nasıl sen güneşe yetişemiyorsun, çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin ziyâsı, güneşin aksini, cilvesini senin aynan vâsıtasıyla senin eline verir. Öyle de, O Zât-ı Akdese ve O Şemsi Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız; fakat O’nun ziyâ-i rahmeti O’nu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve O rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li’l-âlemîn ünvânıyla Kur’ân’da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li’l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır.
Sözlük:
MÜSTAĞNÎ-İ ALE`LITLAK: Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah.
SULTÂN-I SERMEDÎ: Saltanatı zaman ve mekânla sınırlı olmayan ve daima devam eden Cenab-ı Hak.
ÂT-I AKDES: Her türlü kusur ve noksandan uzak ve pâk olan zât, Allah.
ŞEMS-İ EZEL VE EBED: Bütün zamanları ve mekanları isimleriyle aydınlatan.
ÇENDAN: Gerçi, her ne kadar.
ZİYÂ-İ RAHMET: Rahmet ışığı.
BELİĞ: belâgatlı söz.
DELLÂL: Îlân edici; hakka dâvet eden.
TESMİYE: İsimlendirme.
TEBÂİYET: Uyma, tâbî olma.
RAHMET-İ MÜCESSEME: Cisimleşmiş, maddî bir vücut giymiş rahmet.