Bir İnkılâp Projesi
"Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah`a mahsustur" de ve O`nu tekbir ile yücelt.” (İsra / 111)
İnsanlık tarihinin başlangıcından bugüne tüm Peygamberlerin üzerinde hassasiyetle durduğu ve gönderilmiş oldukları topluluğa yaptıkları ilk çağrı tevhid akidesidir. Çünkü tevhid, Hz. Adem (a.s)’den Hz. Muhammed (s.a.v)’e bütün Peygamberlerin, getirmiş olduğu hak dinin temelidir. Nasıl ki bir bina temelsiz düşünülemiyorsa tevhidsiz bir İslam dini de düşünülemez. Onun içindir ki Hz. Muhammed (s.a.v) on üç yıllık Mekke dönemi boyunca tevhid inancını yerleştirmek için çabaladı, durdu. On üç yıl boyunca imanın-tevhidin yeni neferlerine, tertemiz yüreklere “La ilahe illallah” kavramını yerleştirmeye çalıştı. İşte bunun için “Kim la ilahe illallah derse cennete girer“ buyuruyordu.
O, Tevhid Öğretmeni biliyordu ki, ‘Allah (c.c)’tan başka ilah yoktur’ diyen; hiçbir putun önünde eğilmez ve hiçbir zalimin zulmüne boyun eğmez. Bu uğurda çekilen işkencelere ve zorluklara sabreder. Nitekim böyle de oldu. ‘La ilahe illallah’ diyen Bilaller, Yasirler, Sümeyyeler muvahhit olarak yazıldı tarihimize. Ve yine o Tevhid Öğretmeni biliyordu ki ‘Allah birdir’ diyen; hiç kimsenin hakkını yemez, hiç kimseye zulmetmez, adaletli olur. Böyle diyen ve bunun şuurunda olan adaletiyle şöhret bulan Ömerler geçti tarihimize. ‘Allah birdir’ diyen; kendi için istediğini Müslüman kardeşi için de ister. Öyle ki Müslüman kardeşlerini kendine tercih eder, Ensar misali…
Tarih boyunca nice canlar verildi, nice kanlar döküldü ve bedeller ödendi tevhid uğruna. O halde tevhid sadece birkaç harfin bir araya gelmesiyle oluşan bir cümleden ibaret olamaz. Öyle ki Peygamber (s.a.v); “Size bir kelime haber vereceğim o, dilde hafif, mizanda pek ağırdır” buyurmuş. Bu kelime `lailaheillallah`tır. Öyleyse bir Müslüman’ın, uğrunda birçok fedakârlığın yapıldığı bu tevhid akidesini iyi algılaması, hayatında hissettirmesi gerekir.
Peki, nedir tevhid? ‘La ilahe illallah’ ne anlama geliyor ki, söyleyenler öldürülüyor, işkence yapılıyor ve sürülüyorlar? Tevhid, yaradanını birlemektir. Allah (c.c)’ın yegâne yaratıcı olduğunu, Ondan başkasının ilah olmadığını, hükmetme yetkisinin yalnız O’na ait olduğunu bilmektir.
“Onun her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesine, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasına kesin olarak inanmaktır. Zerrelerden yıldızlara her şeyin Onun hükmü ve yönetimi altında bulunmasına kati olarak inanmaktır. Yani taklidi iman değil, tahkiki imandır. Mülkünde hiçbir ortağı olmadığına, la ilahe illallah kelime i tevhidine, hakikatlerine iman kalben tasdik etmek ile olur. Aksi halde ‘Allah birdir’ deyip, bütün mülkünü sebeplere, tabiata, kişilere, makamlara dayandırmak ve Allah’ın emirlerini tanımamak, sıfatlarını, elçilerini bilmemek elbette ki hakiki iman yani tevhid değildir.” (Emirdağ Lahikası sadeleştirilmiş \ Bediuzzaman Said Nursi)
“Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Onundur. İtaat de daima O’na olmalıdır. Öyle iken siz Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?” (Nahl \ 52)
“O öyle Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. Melik (egemen), Kuddüs (tertemiz), Selam (esenlik veren), Mümin (iman ve güven veren), Müheymin (koruyan), Aziz (güçlü, galip), Cebbar (zorlayan, yaralar saran), Mütekebbir (çok büyük) dir. Allah onların ortak koştuklarından yücedir.” (Haşr \ 23)
“O Allah, yaratan, düzelten, şekil verendir. En güzel isimler O’na aittir. Göklerde ve yerde olanlar Onu tesbih ederler. O her şeye gücü yetendir, her şeye hükmedendir.” (Haşr \ 24)
Allah (c.c)’ı bilmek marifetullahtan geçer. Marifetullah ise Hz. Ali’nin dediği gibi nefsini bilmekten geçer. Yani acizliğini, çaresizliğini ve kulluğunu bilmekten. Zira kulluğunu bilmeyen tevhidi bilemez. Eğer yaratılışın amacı kulluksa, kulluğu bilmek de tevhidden geçiyorsa o halde yaratılışın varlığa gelmesinin sebebi tevhiddir. Nitekim mutasavvıflar varlıktan birliğe gitmişlerdir. Yani çokluktan tevhide! Ki onların ‘fena’ inancı da tevhide dayanmaktadır.
Tevhid, bir inkılâp projesidir. Allah (c.c)’ı hakkıyla bilip tanıyan bir insanın inançta, fikirde ve muamelatta yeni ve büyük bir yaşantı kabul ettiğine dair imzalamış olduğu bir hayat sözleşmesidir. Bir toplumun bu inanca has yeni bir medeniyet, yeni bir kültür oluşturmasıdır. Ve bu tevhid akidesiyle uyuşmayan bütün fikir ve davranışları terk etmesidir. Batıl ve tahrif edilmiş din ve ideolojilerden uzaklaşmasıdır, arınmasıdır. Yani tevhidi kabullenmek kişinin veya toplumun bu akideyi kabul ettikten sonra ömür defterinde yeni bir sayfa açması, bir inkılâp yapmasıdır.
Bir insan ‘la ilahe illallah’ dedikten sonra heva ve heveslerini, dünyalık çıkarlarını Allah (c.c)’ın vaaz ettiği dinin önünde tutamaz. Gıybeti, yalanı, iftirayı ve bozgunculuğu aslı olmayan gerekçelerle meşrulaştıramaz. ‘Allah (c.c)’tan başka hüküm koyucu yoktur’ dedikten sonra bir devlet başkanına, bir işverene veya bir müdüre mahcup olmamak ya da kendilerine hoş görünmek için Allah (c.c)’ın koymuş olduğu kanundan taviz veremez. Şüphesiz ki bu tevhid akidesiyle bağdaşmaz.
Rabbim bizleri hem bu dünyada hem de ahirette tevhid şuuruyla saadete kavuşanlardan eylesin. ÂMİN…
Rabbim bizleri hem bu dünyada hem de ahirette tevhid şuuruyla saadete kavuşanlardan eylesin. ÂMİN…
Adalet Şakir / Nisanur / Ocak-Şubat 2012