• DOLAR 34.434
  • EURO 36.381
  • ALTIN 2838.529
  • ...
Müslüman Genç Kızın Zemzemi!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Allah (c.c)`ın adıyla… Belki binlerce kez kullandığımız ama manasını tam idrak edemediğimiz ya da üzerinde geniş tefekkürde bulunmadığımız bir kelimedir ‘Müslüman’. Aslında bizlerin ortak sıfatıdır. Bizi biz yapma, bizi Bir olana bağlama sıfatıdır. Ölçü `akide` üzerinden belirlendiği için, bu ismi alan herkesi, diğerlerinden özenle ayıran yegâne ayrıştırıcıdır. Ve -kelime özü itibariyle de- teslim olmanın diğer adıdır.
 
`Müslüman’ım` diyen herkes `teslim oldum` demiştir. Tabi bunun için de iki elini havaya kaldırıp korkmasına gerek yok. Başta Âl-i İbrahim (a.s) olmak üzere, diğer teslim olmuşların müstesna yaşantılarına bakması yeterlidir. Âl-i İbrahim (a.s)`in etkileyici, sarsıcı, yenileyici ve düşündürücü özellikleriyle günümüze kadar anlatılan ve kıyamete kadar anlatılacak olan ibretli sahneleri, adeta teslim olmanın resmidir. İbrahim (a.s)’i Halil yapan, diğerlerini çağdan çağa anlattıran, numune-i imtisal ettiren buydu...
 
Değerli Kardeşlerim! Nasıl teslim olabiliriz? Bu soruya tek bir kelimeyle cevap vererek giriş yapalım: ‘Her şeyimizle!’ Evet, her şeyimizle teslim olma doluluğuna sahipse imanımız, teslim olanlardanızdır inşallah… İnsanın verebileceği en zor ve en son şeyi canıdır. Fakat şimdi ‘teslim oldum’ diyenden istenen şey, ‘her şeyiyle var olmaya’ talip olmasıdır.
Yolun başındasın ey kardeşim! İlk adımını atmak üzeresin. Şimdi dudaklarını kıpırdat ve ‘teslim oldum’ de. Ama şunları bilerek...
 
Yolum karanlık olabilir. İzimi kaybettiğim bir anda, gökte yol gösterici yıldızlar kaybolabilir. Han-hancı karşıma hiç çıkmayabilir. Yol belki çakıl taşlarıyla doludur ve ben yalınayak kalabilirim. Belki ötelerden vahşi hayvanların uğultuları gelecek, korkacağım. Belki sert bir poyrazla savrulacağım. Engebeli yokuşlarda tırmanırken yaralanacağım...
 
Yolun başındasın ey kardeşim! İlk adımını attın. Kalbin heyecanlı, titrek. Kalbin dinç, sağlam. Kalbin meftun, âşık... Şimdi kulağını ver, bir ses işiteceksin… "Ben seni çok seviyorum ya Resulallah!" Cevap yok... "Ben seni çok seviyorum ya Resulallah!" Yine cevap yok… Derken... O`nun (s.a.v) sesi geliyor: "O zaman bela ve musibetlere hazır ol!" Emir veren komutanın ‘hazır ol!’ demesi gibi bir şey değil bu. Sadece sevginin bedeli. Sevginin bedeli ise zoraki ödenmez...
 
Kardeşlerim! Bir damla suya hasret kaldığımız zamanlardan geçebiliriz. Peki, Allah (c.c)`ın yardımı ne zaman gelir? Hemen aklınızda şimşek gibi, nadide bir ismin çaktığını görür gibiyim. Mekke vadisinde... Issız mı ıssız bir çölde... Kundaktaki bebesiyle... Yalnızlık imtihanında, ulvi bir şahsiyet... Teslimiyetin zirve noktasında bize bakıp gülümseyen, yol gösteren bir âb-ı hayat... Hz. Hacer!
 
Kardeşlerim! Biliyorsunuz ki Allah (c.c), İsmail (a.s)’in ayak topuğunu toprağa vurmasıyla, Zemzem’i vererek son anda yardımını gönderdi. Ama üzerinde durulması gereken öncelikle Hz. Hacer`in tavrıdır. Hacer (r.anha), İbrahim (a.s) onu bırakıp gittiğinde ve buram buram teslimiyet kokan sözleri sarf ettiğinde Zemzem diye bir şey yoktu, böyle bir yardımın geleceğinden de habersizdi. Tabi Zemzemle birlikte bölgedeki hayat hareketlendi, insanlar oraya kabile kabile yerleşmeye başladılar. Hz. Hacer tüm bu ihsanları bilmeden, çoktan teslim olmuştu.
 
Mücahide bacılarım! Hacer (r.anha) ve oğlunun kurtuluşuna vesile olan şey, şüphesiz ki, onun kayıtsız-şartsız teslimiyetiydi. Böyle bir bağlılık Müslüman genç kızın şiarı olmalıdır. Anlamalıyız ki bu bağlılık; bizi, bildiğimiz veya bilmediğimiz, fark ettiğimiz veya edemediğimiz bütün köleliklerden azad edecektir. Özgürlüğü kim istemez ki! Hem, Allah (c.c)`a bağlanan bir kuldan daha özgür olanı var mı?
 
O gün Allah (c.c), bu bağlılığın hediyesi olarak onlara Zemzemi bahşetti. Ve Zemzemle onlara hayat verdi. Bugün, İslamî yaşantıyı benimsemiş ve gönüllü pratiğe dökmüş genç hanımların başından geçen imtihanlar dünkülerden farksızdır. Sadece şekli ve şartları değişmiştir. Özü itibariyle aynıdır.

Başından örtüsü çekilen, coplar yiyen, eline ve yüreğine kelepçe takılan bir bayan, en az Hacer (r.anha) kadar ıssız, çaresiz ve yalnız kalmıştır! Yine kapı önlerinde bırakılanlar, hor görülenler, hakaret yiyenler... Çarşafı yüzünden dalgaya alınanlar… Çevresi, ailesi, akrabaları tarafından dışlananlar… Ve babaları, ağabeyleri, eşleri -İbrahim’in Hacer`i bıraktığı gibi- şehid olup, Yusufî olup bırakıp gidenlerin ardındaki ıssız kalmış mücahideler... Filistin`de, Afganistan`da, Guantanamo`da; iffeti incitilen, çocukları, ailesi, hürriyeti ve dünyası elinden alınan mazlumeler...
 
Evet, zora talip olmak yiğitlik, cesaret ve azim istediği gibi bir de ‘teslimiyet’ ister... Aslında en başta teslimiyet ister...
Zora talip olmaya aday kardeşlerim! O gün, Hacer`in âb-ı hayatı Zemzemdi! Bugün, bizim de zemzemimiz Hacer`dir… Yani teslimiyetin ete-kemiğe ve bir kadına bürünmüş şekli olan Hacer gibi olmaktır, bizi kurtaracak olan! Kuraklığımıza su, bitkinliğimize hayat verecek olan budur… Biz O`nun (c.c) rızası için bir arayış içerisinde koşturdukça, âb-ı hayatımızın, peşimizden bizi takip ettiğini asla unutmayalım! Ama öncelikle teslimiyet...
 
En Emin Olana emanet olun! Wes`selâm… Wed`dua...
 
Hacer Sâra Toprak / Nisanur / Ocak-Şubat 2012

Bu haberler de ilginizi çekebilir