• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...
Başörtüsü Direnişinin Sembolü Beyazıt Camii
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Beyazıt Camii ve Meydanı yıllarca tarihi olaylara şahitlik etmiştir. Beyazıt Camii, 70’li yıllarda Ayasofya’yı esaretten kurtarma yeminlerinin Sultanahmet Meydanı`yla beraber en büyük şahidi, sonraki yıllarda ise başörtüsü mücadelesinin sembolü olmuştur. Filistin başta olmak üzere, Çeçenya, Bosna, Keşmir, Irak ve dünyanın diğer yerlerde Müslümanlara yönelik zulümlere karşı, Müslümanların sesinin yankılandığı mekân oldu. Cuma namazı sonrası eylemlerinin merkezi, umuda, direnişe haykırışın mekânı olan Beyazıt Meydanının ismi yıllarca gazetelerde, dergilerde, radyolarda, televizyonlarda yankılandı. Beyazıt Meydanı İstanbul’a gelenler için hem bir gezi meydanı hem de Kapalı Çarşı ve Sahafçılar Çarşısı`nın bu meydanla iç içe olmasından dolayı; kültürel, ekonomik ve sosyal bir yapının hareketli olduğu bir yer oldu. Bugün dahi birçok sivil toplum kuruluşu duyuru ve eylemlerini bu meydanda yapmaktadırlar.
 
Biz de bu ayki yazımızda yakın tarihimize şahitlik eden Beyazıt Camii’ni tanıtmaya çalışacağız.
 
BEYAZIT CAMİİ VE KÜLLİYESİ
Beyazıt Camii II. Bayezid tarafından, Bizans devrindeki en büyük meydan olan Forum Theodosiacum veya Forum Tauri diye anılan yerde inşa edilmiştir. Şu anki tarifi ile de Beyazıt Camii, İstanbul Üniversitesi, MERKEZ Kütüphanesi ve tramvay yolunun ortasında kalan meydandadır. Cami ile beraber, türbe, aşhane, imaret, sıbyan mektebi, tabhaneler, medrese ve kervansaraydan oluşmaktadır. Cami ve yapılar, diğer camilerde olduğu gibi düzenli değil meydanın olduğu alanda dağınık bir şekilde yerleştirilmiştir. Cami, cümle kapısı üstünde hattat Şeyh Hamdullah tarafından celî-sülüs ile yazılan Arapça kitabesine göre yapımına 1500 sonlarında başlanmış ve 1505 yılında tamamlanmıştır. Beyazıt Camii şehir merkezinde bulunduğundan avlusu ve çevresinde çeşitli iş yerleri bulunur. 19. yüzyılda caminin iç avlusunda revakların içinde ve önünde Ramazan aylarında “Ramazan Sergisi” adıyla bir açık pazar kurulması şehrin özelliklerinden biriydi. Bu pazar 1922’lerden sonra kaybolmuş, yalnız eski Sahaflar Çarşısı yandıktan sonra şimdiki dükkânların yapımı bitinceye kadar eski kitapçılar 1951–1954 yıllarında revak kubbelerinin altında geçici dükkânlar ve sergiler yaparak işlerini sürdürmüşlerdir. Sonra bu sergi ve dükkânlar kaldırılmıştır.

HARİM
Cami harimi büyük bir kubbe ve ona bitişik iki yarım kubbe ile örtülmüştür. Bunların iki yanındaki dörder yan kubbe de üst örtüyü tamamlamaktadır. Caminin ibadet mekânı 37.06x36.80 metre ölçüsündedir. Mihrap ve kapı tarafında yarım kubbeler ile yanlarda dört ufak kubbe yer almıştır. Ana kubbesinde yirmi, yarım kubbelerde yedişer pencere bulunur. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar dikkat çekici güzelliktedir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans`tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Mihrap ve minber mermerden yapılmış olup, oymalı ve kabartmalıdır. Minberin sağında renkli on sütun üzerine oturtulmuş hünkâr mahfili, sağda da sekiz sütunun taşıdığı müezzin mahfili bulunmaktadır. On sütun üzerinde duran mahfile, dışarıdan bir merdiven ve kapı ile girilir. Mihrap, minber, müezzin mahfili ile giriş duvarına konsollar üzerine oturan kadınlar mahfili itinalı taş işçiliğine sahip kısımlardandır.
 
KUBBE
Merkezi kubbe 16.78 metre çapında olup dört fil ayağı ile iki sütun üzerine istinat eden kemerlere oturtulmuştur. Son cemaat yeri altı sütunun taşıdığı yedi kubbelidir. Merkez kubbenin yanı sıra caminin tavanında 24 küçük kubbe daha bulunmaktadır. İki yandaki tâli mekânlar ise dörder bölüm halinde olup bunların her biri küçük birer kubbe ile örtülüdür. Bu yan bölümlerden de dışarı açılan birer kapı vardır.
 
AVLU
Kare biçimli harim avlusu içeride yirmi dört kubbeli revaklarla çevrilmiş olup mermer döşeli avlunun ortasında şadırvan bulunur. Şadırvanın, IV. Murat tarafından yaptırıldığı bildirilen kubbe ve saçağını taşıyan yeşil somaki sütun gövdeleri de devşirme parçalardır. Avlu mermerlerinin aralarında geniş kırmızı porfir taşı levhalar görülür. İç avludan caminin önünde bulunan dış avluya üç süslü kapıdan girilir. Bunlardan ortadaki Eski Saray tarafında olduğundan saray kapısı, soldaki imaret kapısı, sağdaki ise meydan kapısı olarak adlandırılmıştır. Saray kapısının önü Bayazıt Meydanı`dır, imparatorluktan bugüne kadar çok sayıda siyasal ve toplumsal olayın sahnesi olarak kullanılmıştır.
 
TABHANELER
Caminin doğusu ve batısında Erken Osmanlı devrinde zaviye mahiyetinde olan tabhâneler birçok durumda ayrı binalar olarak yapılırken vezir camilerinde caminin iki yanına bitişik, kubbeli birer veya ikişer mekân halinde inşa edilmiştir. Bu Tabhanelerin ana bölümleri, esas cami ile aralarındaki duvarlar kaldırılarak bunlar namaz mekânlarına katılmış, ortada kapalı avlu geleneğini yaşatan kubbe fenerleri de kaldırılmıştır.
 
MİNARELER
Caminin birer şerefeli minareleri tabhaneye bitişik olması Beyazıt Camisini diğer camilerden ayıran diğer bir özelliktir. Bu nedenle iki minare arasındaki uzaklık 79 metredir. Bunlardan sağdaki minare 1953–1954 yıllarında onarılmış ve orijinalliğini yitirmiştir. Soldaki minare de küpüne kadar yıkılarak yenilenmiştir. Minarelerin üzerinde yontma silmeler, çerçeveler ve sivri kemerli nişler vardır. Buradaki kırmızı ve yeşil kakma ile yapılmış panoların içerisine kûfi yazılar yerleştirilmiştir. Renkli taşlarla geometrik süslemeli minarelerdeki bu bezeme, özellikle soldakinde tahrip edilmiştir.
 
TÜRBE
Sultan II. Bayezid`in türbesi ölümünden sonra oğlu Yavuz Selim tarafından caminin kıble tarafındaki boş yere inşa ettirilmiştir. Her bir kenarı 5,35 m. Ölçüsünde sekizgen biçimde olan ve köfeki taşından yapılan türbenin üstünü sağır kasnaklı bir kubbe örter. Her cephede altlı üstlü iki pencere vardır. Bu türbenin yakınında daha ufak ölçüdeki diğer bir türbe ise Sultan Bayezid’in kızı Selçuk Hatun’a (Sultan) aittir.
 
SIBYAN MEKTEBİ
Caminin kıble tarafında, nazirenin de ilerisinde olan Sıbyan Mektebi vakfiyeye göre yetim ve fakir çocukların hizmetine sunulmuştur. İhmaller sonucu çok harap duruma düşen bu küçük eser 1960`a doğru Vakıflar tarafından tamir ettirilmiş, fakat mimarisine uymayan bir işe tahsis edilerek Hakkı Tarık Us Kütüphanesi yapılmıştır.
 
MEDRESE
Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Günümüzde Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır. Bu müzede Peygamberimiz(s.a.v)’in kabir toprağı, saçı şerifi, Kâbe örtüsü gibi kutsal emanetler bulunmaktadır. Medrese 44 X 36,60 metre ölçüsünde olup iç avlunun etrafını üç taraftan kubbeli revaklar sarar. Bu revakların kemerleri genellikle olduğu gibi sütunlara değil kare taş payelere oturmaktadır. Cümle kapısının tam karşısındaki kenarda yer alan dershane-mescidin üstü 7,40 metre çapında bir kubbe ile örtülüdür. Medresenin her tarafında kesme taş kullanılmış olmasına karşılık dershane-mescit taş ve tuğla şeritleri halinde inşa edilmiştir. Revakların arkasında her biri ocaklı, dolaplı ve dışa penceresi olan kubbeli yirmi odası vardır. Avlu ortasında ise bir şadırvan bulunur. Halk arasında bu medreseye, cephesi önünde eskiden beri duran bir havuzdan dolayı Havuzlu Medrese denilirdi; havuz 1956 yılı istimlâklerinde yok edilmiştir
 
Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin yanındadır. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı ise Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer almaktadır.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
Meydanda Beyazıt Camii merkez olmak üzere onun karşısında İstanbul Üniversitesi merkez binası bulunur. Bugün İstanbul Üniversitesi’nin kullandığı bu bina, fetihten sonra Fatih tarafından saray olarak yaptırılmıştır. Saray daha sonra yapılan Topkapı Sarayı’na taşınmış, burası Harbiye Nezareti olarak kullanılmaya başlanmıştır. Alana hâkim görkemli bir kapısı bulunan, içeriye, denize doğru geniş bir alana yayılan bu yapı Cumhuriyet döneminde İstanbul Üniversitesi’ne verilmiştir.

Tala Bal / İnzar Dergisi / Şubat 2012

Bu haberler de ilginizi çekebilir