Çağdaşlık Adı Altında Dayatılan Cehalet
"Sizler Rabbim` in bana lütfettiği zırha çağdışılık deyip de cahiliye âdeti olan tesettürsüzlüğü çağdaşlıktır diye kabul ettirebileceğinizi mi sandınız? Bir yandan tesettüre dayatma derken diğer yandan okul kapılarında tesettürsüzlüğü dayatarak bizleri tesettürümüzden vazgeçirebileceğinizi mi sandınız? Cahiliye devrinin; esaret, sömürülme emaresi olan tesettürsüzlüğün, özgürlük adı altında sunulunca, kabul göreceğini mi sandınız?"
“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.’’ (Ahzab /59)
Ayette belirtildiği gibi tesettür her mü’min kadına farzdır. İffetin ve temizliğin emaresidir. Korunmanın gereğidir. Rahatsız edilmekten, eziyete uğramaktan, tehlikelere maruz kalmaktan emin olmanın teminatıdır tesettür. Allah’ın emrettiği tesettürü sağlayan dış kıyafet de ayette belirtildiği gibi, bedeni örten ve vücut hatlarını belli etmeyen bir tarzda olmalıdır. Ve yine ayette belirtildiği gibi mü’min bir kadın ancak ihtiyaç dâhilinde evinden çıkmalıdır. Ve ancak zaruret halinde, zaruret miktarınca tesettüründen vazgeçebilir. Bu zaruret halleri kitabımız Kur’an-ı Kerim’de izah edilmiş olup Peygamber Efendimiz (sav)’de bu konuya açıklık getirmiştir.
İslam’ın mü’min kadınlara yönelik bu emir ve yasakları günümüzde her ne kadar birileri tarafından gericilik, eziyet, dayatma ve baskı olarak benimsetilmeye çalışılıyor olsa da bu gayret ezdadı tebdil etme (zıtlıkların yer değişmesi) çabasından başka bir şey değildir.
Tesettüre gericilik diyebilen zihniyet, tesettürsüzlüğün hangi zamanlara ait bir rezalet olduğundan bihaberdir herhalde(!).
İslamiyet öncesi bütün toplumlar cahiliye devrini yaşamaktaydı. Peygamber Efendimizden (sav) önce gelen Peygamberler ve yapılan tebliğlerin izleri tamamen silinmek üzereydi. Peygamber Efendimiz (sav)’in Bedir Savaşı sırasında: “Allah’ım! Şayet İslam adına şu bir avuç insan bugün burada helak olursa, artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmaz!” şeklinde dua etmesinden anlıyoruz ki, İslam öncesi Allah (cc)’a hakiki manada kulluk eden kimse yoktu. İnsanlık en karanlık dönemlerinden birini yaşamaktaydı ve bu karanlıkta en çok itilip kakılan, hor ve hakir görülen kadındı.
İslamiyet öncesi Arap toplumunda herhangi birinin kızı olduğunda ya onu öldürmesi ya da milletin ayıplamalarına kulaklarını tıkaması gerekiyordu. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususu şöyle açıklıyor:
"Onlardan birine kız çocuğu olduğu müjdelenince öfkelenir ve yüzü kapkara kesilir, bu müjdeden ötürü milletten saklanır, ‘Acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak yaşatsam mı yoksa toprağa mı gömsem?’ diye düşünür.” (Nahl /58-59)
Cahiliye Arapları, geçindirmek kaydıyla istediği sayıda kadınla evlenebilirdi. Kocanın ölümü halinde kadın diğer mallar gibi kocanın mirasçılarına geçerdi. Arap kadınları süslenme ve elbiseye çok önem verirlerdi. Bilhassa dışarı çıkarken imkânları ölçüsünde en iyi şekilde giyinip süslenirlerdi. Köle kesiminde kadın, adeta bir hayvan gibi boynunda tasmayla pazarlarda alınıp satılmaktaydı. Kadınların sahipleri onlar üzerlerinde sınırsız bir hakka sahiptiler. Yozlaşmanın had safhada olduğu Arap toplumunda fuhuş alabildiğine yaygınlaşmış, kirlenme toplumun tümüne yayılmıştı.
Basit bir araştırmayla dahi tesettürsüzlüğün; tarih boyunca, sadece cehaletin diz boyu olduğu zaman ve toplumlar tarafından benimsenmiş bir rezalet olduğu anlaşılacaktır.
Tesettürü bugün eziyet, dayatma, baskı ve çağdışılık olarak benimsetmeye çalışanlara: "Sizler Rabbim’ in bana lütfettiği zırha çağdışılık deyip de cahiliye âdeti olan tesettürsüzlüğü çağdaşlıktır diye kabul ettirebileceğinizi mi sandınız? Bir yandan tesettüre dayatma derken diğer yandan okul kapılarında tesettürsüzlüğü dayatarak bizleri tesettürümüzden vazgeçirebileceğinizi mi sandınız? Cahiliye devrinin; esaret, sömürülme emaresi olan tesettürsüzlüğün, özgürlük adı altında sunulunca, kabul göreceğini mi sandınız? Hadi oradan! Şeytanın her hilesi gibi bu da çok zayıf bir hiledir. Mü’min kadınları böyle basit hilelerle kandırabileceğinizi sanmayın! ‘Mü’min’in ferasetinden korkun. Mü’min Allah’ın nuruyla görür” demeli ve İslam’ın emir ve yasaklarından zerre kadar ödün vermemeliyiz.
“Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiğinde mü’min erkek ve mü’min kadın için seçme(tercih) hakkı yoktur.” (Ahzab/ 36)
Tesettürün farziyeti Nass ile sabit olduğu için değişmeyen bir hükümdür. Durum buyken bazıları, batılın zulmüne cevaz veren fetvalar vererek zaruret halinde tesettürden vazgeçilebilir diyor.
Zaruret, yasak bir şeyi yapmadığı takdirde helaki veya helake yaklaşmayı gerekli kılan şeydir. Zaruret buyken hangi akıl ve vicdan sahibi Müslüman tesettürden vazgeçip okumanın zaruri bir durum olduğunu söyleyebilir?
“Bir zulme uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederek karşı dururlar.” (Şura /39)
Mü’minlerin zulme uğradıkları vakit yapması gerekenler Kur’an-ı Kerim’de bu kadar açık bir şekilde belirtilmiştir. Zulmün karşısında Allah-ü Teâlâ’nın emrettiği şekilde durmak her mü’min’in görevidir. Aksi hiç bir davranış mü’minlere yakışmaz.
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler ise, şeytani güçler uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın, şeytanın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.” (Nisa /76)
Tesettürün çağdışılık, tesettürsüzlüğün ise çağdaşlık ve özgürlük olarak benimsetilmeye çalışılması, okullarda tesettürsüzlüğü dayatarak mü’min kadınları tesettürden vazgeçirme çabası, türban modası adı altında dar ve ince kıyafetler üretilerek, tesettürün başörtüsünden ibaret sanılması için sarf edilen çaba ve bazı bel’amların okumak için tesettürden vazgeçilebilir deyip zalimin zulmüne cevaz veren fetvaları… Tüm bu oyunlar, Allah’tan (cc) gelen gerçekleri örtbas etmeye çalışanların şeytani güçler uğruna verdikleri savaşın bir parçasıdır. Şeytanın zayıf hile ve tuzaklarıdır.
Bütün bu hile ve tuzaklara karşılık mü’minlerin yapması gereken, ayette belirtildiği gibi Allah (cc) yolunda savaşmaktır. Tesettür için savaşmaktan kasıt, hiç bir dayatmaya boyun eğmemek ve tesettürden asla ödün vermemektir. Tam bir ümmet bilinciyle yardımlaşarak, istişare ederek ne yapılması gerektiğine karar vermek ve bu zulme karşı durmaktır.
Allah’ın (cc) bu emir ve yasaklarına riayet ettiğimiz takdirde, şeytanın taraftarları; mü’min kadınları tesettüründen vazgeçiremeyeceğini anlayacaktır inşallah.
Allah-u Teâlâ bu zorlu ve uzun mücadelede bütün mü’minlerin yardımcısı olsun inşallah.
Rümeysa Durmaz / Nisanur Dergisi / Ocak 2012