• DOLAR 32.452
  • EURO 34.742
  • ALTIN 2436.38
  • ...
Elbet bir gün döneceğiz
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ELBET BİR GÜN DÖNECEĞİZ

Her şey bir duvar yazısıyla başladı ve bir duvar yazısıyla son buluyor, göklerden yağmur yerine bombaların yağdığı güzel ülke Suriye de…

Kimisi anne babasını, kimisi en sevdiği oyuncaklarını bıraktılar sende. Bomba seslerinden korkan çocukların annelerini bulamayıp oyuncak ayılarına sarıldılar. En son annelerini yine gökten bomba yağarken görmüştüler. Sonra yıkılan evinin tozu kaçtı ufak bir çocuğun gözüne, bir süre hiçbir şey göremedi. Gözlerini henüz ovuştururken karşısında patlayan flaşları ve acıyan bakışları gördü. Şaşkındı, ağlayamadı bile. Bir yanan ışıklara bir de kucağında sarıldığı oyuncak ayısına baktı. Bir başkası onun kadar şanslı! Değildi, sahile vurdu minik bedeni… Ölmemek için toprağını terk edenlere kimisi mülteci dedi, kimisi dilenci!

Ey güzel ülke Suriye! Çocuklarının oynadıkları sokaklar artık kalmadı sende. Duvarında yazılan yazılar kalmadı geriye. Onun yerine kanlarla toprağa işlenen destanların kaldı. Canlar, mallar, insanlık gömüldü topraklarına ama yeni umutlar yeşerecek onların yerinde.

Elbet bir gün döneceğiz sana. Gözyaşlarıyla terk edilen bu ülkeye zafer mutluluğuyla döneceğiz. Kan ve gözyaşlarıyla ektiğimiz filizlerin, yeşerdiklerini görmek için döneceğiz…  Rumeysa ÜLSEN

RİSALE

İsraf, kanaatsizliği intaç (doğurma) eder. Kanaatsizlik ise çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar; hayatından şekva (şikâyet) kapısını açar, mütemadiyen (devamlı olarak) şekva ettirir. (Haşiye) (Evet, hangi müsrif ile görüşsen şekvalar işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da, yine dili şekva edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen; şükür işiteceksin.) Hem ihlası kırar, riya kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir. İktisat ise, kanaati intaç eder. “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer ” hadisin sırrıyla; kanaat, izzeti intaç eder. Hem sa`ye ve çalışmaya teşci (cesaret verme) eder. Şevkini ziyadeleştirir, çalıştırır. Çünkü mesela bir gün çalıştı. Akşamda aldığı cüz`i bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif ise; kanaat etmediği için, ikinci gün çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır. Hem iktisattan (tutumluluk) gelen kanaat; şükür kapısını açar şekva kapısını kapatır. Hayatında daima şakir (şükreden) eden olur.(19. LEM`A 3. NETİCE)

İrem SUDAN

ACILARIN YIKAMADIĞI METANETLİ BİR ŞAHSİYET HZ.SÜMEYRA (r.a)

 Allah Resul`ünün (sav) muhabbetini her alanda iliklerine kadar yaşayan hisseden bu sebeple kendi canından, ciğerparesinden, hayat arkadaşından, babasından vazgeçen çilekeş, fedakâr, metanetli Uhud`un kahramanı Yüce ruhlu tam bir Mümine kadın Sümeyra Binti Kays…

Uhud`un acı haberi Medinelilere ulaştı. Bu haber tüm Medine kadınlarının Uhud yoluna düşürdü. Kimisi eşini, kimisi çocuğunu, kimisi de babasının durumunu bir an evvel öğrenmek için Uhud`un yollarına düşmüştü. Ama o kadınlardan biri vardı ki o farklı idi. Sümeyra binti Kays… Önüne bakarak hiç bir engele aldırış etmeden ilerliyordu. Yolda sürekli:

-Anam, babam sana feda olsun Ya Rasulallah! diye mırıldanıyordu. Sana bir şey olursa ben ne yaparım? Nasıl yaşarım? İnşallah söylentiler yalandır! Sensiz bir hayatın ne anlamı var.

Resulullah`ın (sav) öldürüldüğü söylentisi ona da ulaşmıştı. Hiç inanmamıştı bu söylentilere... İnanmak da istememişti. Resulullah`sız (sav) bir hayat düşünemiyordu. Yine de dayanamamış, bir grup kadınla yola çıkmıştı. Resulullah`ın (sav) muhabbeti bütün benliğini sarmıştı. İslam peygamberini görmek için sabırsızlanıyordu. Onu sağ salim görseydi rahatlayacaktı. Sümeyra, Uhud savaşına beş can göndermişti; ailesinden, en yakınlarından beş kişi Uhud `taydı. Babası, kardeşi, kocası ve iki oğlu... Hiç birinin akıbetini bilmiyordu; Sümeyra onları unutmuş, Resulullah`ı (sav) sağ görmek için adeta çırpınıyordu. Sümeyra az sonra sedyede getirilen bir şehit ile karşılaştı. Şehit Sümeyra`nın yaşlı babasıydı. Sümeyra babasına acı dolu gözlerle baktı, yüzündeki kanı sildi, sonra da alnına bir buse kondurdu.

- Babacığım! dedi titrek bir sesle. Şehadetin mübarek olsun.

Bir yandan gözlerinden akan yaşları siliyor öte yandan onu teselliye çalışan Müslüman savaşçılara,

- Resulullah nerede? diye sordu. Bana Resulullah`ı gösterin? Resulullah iyi mi?

- Allah`a hamd olsun ki Resulullah iyidir, dediler.

- Nerede!

-Bizden biraz geride, Uhud deresinin yukarılarında...

Sümeyra babasının cesedini oracıkta bırakıp Peygamber`i (sav) görmeye koştu. Ama Allah`ın Sevgili Resulünü görmeye fırsat bulamadan ardı ardınca yürek parçalayıcı, onu hüzün deryasında bırakan acı sahnelerle karşılaştı. Sadece babası değildi şehit olan. Eşi, kardeşi ve bir oğlu… Ne büyük bir imtihan ve ne büyük bir şerefti bu yolda bu kadar yakınını şehit vermek. Şehitlerinin kanlı elbiselerini yüzüne sürüyor kendini kaybeder gibi oluyor; ancak hemen aklına yine Resulullah geliyordu:

-Resulullah nerede? Bana Resulullah`ı gösterin!

Sahabeler Resulullah`ın (sav) iyi olduğuna dair yemin ediyorlar, lakin yüce ruhlu Sümeyra`nın ıstırabını dindiremiyorlardı. Mücahitler hayran hayran bakıyorlardı Sümeyra `ya. Bu ne aşktı, bu ne sevda idi… Onun bu aşkı o günkü ashabın kalbine merhem olduğu gibi onu görmediği halde bugün onu herkesten daha çok sevenlere de ilham oluyordu. Sonunda Resulullahı gördü Sümeyra...

- Anam – babam sana feda olsun Ya Resulallah! Sen sağ olduktan sonra bana bütün musibetler hiç gelir. Ya Rabbim sen bizlere de böyle bir Muhammed`i aşk ver ver ki bizde her şeyimizden böyle gözümüzü kırpmadan vazgeçelim… Amin  

İrem Gültekin

KEMİK ERİMESİNE DİKKAT!

Osteoporoz yani kemik erimesi, kemik metabolizmasındaki bir bozukluk sonucunda kemikteki protein örgüsünün iskelette ortaya çıkan ve kemiklerin çok kolay kırılabilmesine sebep olan bir hastalıktır. Kemiğin mineral yoğunluğu azalmıştır. Bu nedenle kemikler daha kolay kırılır hale gelir. En çok omurlarda, kalça ve bilek kemiklerinde görülse de vücuttaki bütün kemikler bu durumdan etkilenir. Her iki cinste de görülebilmekle beraber hastaların %80'i kadınlardan oluşur. Kemik erimesini engellemek veya yavaşlatmak için bazı önlemler alınabilir;

Beslenme bunların başında gelir. Kalsiyum ve demir açısından zengin beslenme

(süt ve süt ürünleri, yumurta vb.) kemik yapısını güçlendirdiği için çok önemli.

Egzersiz ve sporu yaşam biçimi haline getirme; özellikle step hareketleri osteoporoz hastalarına önerilen hareketlerdendir. Hareketsiz yaşam biçimi osteoporoz hastalarının başlıca alışkanlıklarındandır.

Genetik faktörler de bu hastalığın oluşmasına sebep olabilir ama olabildiğince riskleri en aza indirmek gerekir.

Sigara kullanımı ve bu tarz toksik maddelerin vücuda alınması riski arttıran etkenlerdir. Kadınlarda menopoz sonrası azalan hormonlar da riski arttırdığı için erken yaşta düzgün ve disiplinli bir beslenme ve egzersiz programı oluşturulmalıdır.     

Sümeyra ÇİFTÇİ

ÇOCUĞUMUZU İSLAM`İ BİR BİLİNÇLE Mİ YETİŞTİRİYORUZ? YOKSA…

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur; “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar. Fıtrat: Allah Teâlâ`nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır. Buradan yola çıkarak çocuğun yaratılışı gereği dinini, inancını öğrenmeye meyletmesi tabiidir. Din fıtratın keyfiyetini bozmamaktadır. Bilakis; Çocuğun ruhi ve ahlaki mesuliyet din ile korunmaktadır. Din, fıtrat ve iyi terbiyeciler himayesi ile çocuk ileriki yaşlarda imanen olgunluğa ve kurtuluşa ermektedir. Burada en önemli etken çocuğu yetiştiren ve terbiyecileri olan ebeveynlerdir. Anne-babanın kendi çocukları üzerinde birçok vazifeleri vardır. Bunlardan bazılarına değinirsek;

 *Anne-babaya düşen en önemli görevlerden biri yaratılışta temiz olarak dünyaya gelen çocuklarını yaratılış gayesi uğrunda yetiştirmelidirler. Yani çocuğun fıtratını bozmadan büyütmelidirler.

 *Fıtratını bozacak ve onu topluma zararlı hale getirecek etkenlerden korumaya çalışmalıdırlar.

 *Anne-baba çocuğunu Allah`ı anan ortamlara koymalıdırlar.

*Çocuğunun eğitiminin her şeyden daha önce gelmesi gerektiğine inanmalı ve bu şuurla eğitimine erken yaşta başlamalıdırlar

.*Anne-baba kendi ibadetlerini çocuklarının görebileceği şekilde uygulamalıdırlar.

 *Yeri geldiğinde çocuk ve aile fertleri ile beraber ibadetler, zikirler, dualar edilmesine fırsat vermelidirler. Ve unutmamalıdırlar ki her çoban kendi sürüsünden sorumludur.  Kübra GÜNDÜZ

GAYEMİZ NE?

Bismillah

Üstad Hasan El –Benna bir seminerinde gençlere şöyle nida etmiştir. “Ey Müslümanlar!. İslam davasının baştan sona kadar yegâne gayesi: insanların kalplerini temizleyen, ruhlarını yücelten bir bağla; Allah ile insanlar arasında hakiki bir irtibat kurmaktır. Beşeriyete yaratıcısını doğrudan doğruya tanıtmaktır. Bütün insanlar ve onların hareketleri ancak Allah`ı bilmekle düzelecektir. Günümüzde bütün İslam ümmeti geçmiş milletleri helak eden şeyleri yapmaktadır. Bunun içindir ki biz Müslüman kardeşler, İslam ümmetinin Allah`ın emirlerine boyun eğen bir millet olmasını istiyoruz. Bu da ancak Müslümanların Allah`ı bilmeleriyle kalplerini Allah`a tamamen bağlamasıyla gerçekleşecektir.”

Üstadın söylediği gibi İslam davasının yegâne gayesi insanları irşat etmek ve en başta kendimizi. Günümüzde bütün İslam ümmeti geçmiş ümmetlerin düştüğü hale düşmüş ve bundan kaçınan çok az bir zümre bulunmaktadır. Ahlakına ve doğruluğuna, kişiliğine güvenilen gençlik maalesef ki az. İnternet sitelerinde sözde tesettür sayfası olarak açtığı sayfada boy boy resimleri ve endamlı duruşuyla sözde tesettürü sevdirmekte ve teşvik etmekte(!)    Nereye bu gidiş? Ayeti kafamıza göre yorumlayıp, bide bu uygunsuz hareketlere savunma mı hazırlıyoruz?

Peki, bu sayfada ki abla dedikleri kişilere özenen liseli kardeşim! Elinde olsa imkân verilse sende mi yapacaksın? Açık konuşalım! Dilimizde sözde eleştirirken kalben ne istiyoruz?  Gayemizi ve hedefimizi unuttuk mu?  Şimdiki hedefimiz ve gayemiz ne?

Müslüman çizgisini ve hedefini ancak Allah`ı bilmekle bulacaktır.

Rumeysa SÜLÜN

 

 

 

 

 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir