• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Mısırlı Kadınlar İkinci Devrimi Başlatacak mı?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
17 Aralık’ta Kahire’de altı askerin bir kadına saldırarak onu yerde sürüklemeleri, kıyafetini ve bedenini teşhir etmeleri yalnızca Mısır’da değil tüm İslam dünyasında şok dalgaları oluşturdu. Askerlerden biri de yerde şuursuzca uzanan kızın göğsüne ayakla basıyordu. Bu sahne amatör bir kamerayla çekilmiş ve internette yayımlandıktan sonra hızla yayılmıştı. Mısırlı kadınların böylesi bir saygısızlığa maruz kalması, onurlarına saldırılması, kadınları mobilize eden bir sembole dönüştü. Mısırlı genç kadın lekelendiğini hissettiği için kamudan gizlenirken askerlerin onursuz eylemi kadınları çileden çıkardığı için 20 Aralık’ta Kahire’de en büyük gösterilerden biri düzenlendi.

Mısırlı genç kadının bu şekilde aşağılanması Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık’ta Tunus’ta kendini yakarak tüm İslami Doğu’da ayaklanmalar oluşmasına benzer bir kıvılcım etkisi yaratacak mı? Bunu göreceğiz ama bu olay Mısır ayaklanmasında bir dönüm noktasıdır ve ordunun uzun süre iktidarda kalmasını imkânsız kılacaktır. Tam olarak bir yıl önce başlayan ayaklanmalar Hüsnü Mübarek’i tepetaklak etmiş ama eski düzen olduğu gibi kalmıştı. Eski düzenin koruyucuları çok çirkin fiiller işlemişlerdi ama askerlerin bunu kendi başlarına yaptıklarını söylemek yanlış olur. Bunun ardında yatan, tüm kanunların üstünde bir zihniyettir ve bu eylemleri cesaretlendiren de bu kafa yapısıdır.

Bu kafa yapısı Savunma Bakan yardımcısı ve Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi üyesi General Adil Amara’nın 19 Aralık’ta meseleden küçümseyerek söz ederken kasketli askerlerini ‘kahraman’ ilan ettiği basın toplantısına yansıdı. Göstericilere vururken yaptıkları şeyin ‘engelleme’ olduğunu söylüyordu. Askerlerin abiyesini çekiştirerek eziyet ettiği genç kızın topluluk önünde aşağılanmasını görmezden geldi. Bu, tek başına gerçekleşen bir vakıa değildi, farkı en şoke edici görüntü olmasıydı, yoksa buna benzer görüntülerde birçok kadın benzer saldırılara ve kötü muameleye maruz kalıyordu.
Bu nezaketsiz, tehdit edici general protestocuları ‘ayak takımı’ ve ‘komplocu’ olarak nitelendiriyordu. Rejim yanlısı gazetecilerin doldurduğu salonda basın toplantısı yaparken devlet televizyonu bazı Mısırlı gençlerin vandalizm ve binaların yakılması amacıyla birilerinden para aldıklarını gösteren sözde ‘itiraf’ kasetleri gösteriyordu. Böylesi kurgu itiraflar yeni değil. Bazı Kıpti kiliselerine saldırlar yapılarak kiliselere yangın bombası atıldığı 6 Ocak 2011’de de rejim ve uysal medyası bu terörist eylemlerden dolayı İslamcı ‘aşırılık yanlılarını’ suçlamıştı. Daha sonraları bunun sorumlularının rejimin ‘ayak takımı’ oldukları ve bu tarz eylemlerle rejimin hatalarını örterek dikkatleri dağıtmaya ve Batılı efendilerini yardıma çağırarak çıkarlarını ve kaos ortamını tek başına savunamayacak olduklarını göstermeye çalıştıkları anlaşıldı. Devlet medyası bugün de benzer bir işlev görmekte ve yeni üniformalı efendilerine hizmet etmektedir.

Devlet medyası Mısırlıların mesajını iletmediği ve meydana gelen olaylar hakkında gerçeği ortaya çıkarmadığı için bazı siyasi partiler ve insan hakları örgütleri polis ve güvenlik güçleriyle ilgili videolar yayınlayarak ülkede uyguladıkları vahşiliği gözler önüne sereceklerini dile getirdiler. Bu duyurudan kısa bir süre sonra 20 Aralık’taki eşi görülmemiş tarihi kadın yürüyüşü gerçekleştirildi. Nasıl derler, eski alışkanlıklar zor değişir. Devlet medyası tıpkı Mübarek’in iktidarda olduğu zamanlarda yaptığı haberciliği yapıyor. O zamanlar her türlü yayın reisin (Mübarek) yaptığı etkinliklerle başlıyordu; şimdi de başkomutanın ne söyleyip söylemediğiyle ile açılış yapılıyor. Başkomutanın Mübarek tarafından atandığı ve 20 yıl boyunca ona sadık kaldığını bilen halk ise Mübarek’in takım elbiseyle yaptığı işi Tantavi’nin üniformayla yaptığının farkındalar; uygulanan politikada bir değişiklik yok.

Kadın, genç ve ihtiyar, dindar ve laik her kesimden insanın katıldığı olağanüstü protestolar yine de askeri yönetim kademesini sinir etmiş görünüyor. Genç veya yaşlı olsun erkekleri hırpalamak rutin olarak kabul ediliyor ama kurbanlar kadın olunca ve daha önceki durumlarda olduğu gibi aşağılanınca kadınların protesto gösterisi düzenlemesi farklı bir tutumdur. Askeri konsey hararetin farkına erken varmış olmalı ki General Amara’nın tehditkâr bir üslup takındığı basın toplantısından bir gün önce, kadınların 20 Aralık’taki gösterisinden sonra ‘meydana gelen olaylardan dolayı Mısır’ın asil kadınlarından özür’ diledi ve sorumluların azarlanacağı sözü verdi.

Bu, gerçekleşme ihtimali son derece düşük bir durum. Böylesi vahşi davranışlar sergileyen askerler bırakın cezalandırılmak, hiçbiri bundan dolayı kınanmıyor hatta bundan dolayı müsamaha bie görüyorlar. Dahası ordu daha önce benzeri birçok durumda aynı vahşi taktikleri yeniden uygulamak için özür dileme önerisinde bulunmuştu. 40 kişinin ölümüne neden olan 8 Aralık gösterilerinden sonra ordu özür dileme önerisinde bulundu ama 25 Kasım’da yeniden gösteriler başlayınca dizginleri elinde tuttu mu? Bunun yerine yaptıkları korkunç derecede aşağıladıkları kadınlarla birlikte 15 protestocuyu daha öldürmek oldu. Askerler parlamento binasının tepesinden göstericilerin üzerine mobilya parçaları bile fırlattılar. Yetkililerce cesaretlendirilmeyen askerlerin bu tarz hareketler yapması imkânsızdır. Böylesi davranışlarından dolayı kimse tarafından caydırılmadıkları da açıktır.

Her ne olursa olsun generalleri tedirgin eden kadınların gösterileri ve taşıdıkları posterlerdi. ‘Mısır soyuluyor’ diyordu biri. Bir diğerindeyse saldırıya uğrayan bir genç kız ve ‘altı asker tarafından kıyafeti çekiştirilen bir kadın’ resmediliyordu. “Protestoculara sempati duymayanlar bile savunmasız bir kadının saldırıya uğramasını resmeden bir fotoğrafın gücünü inkâr edemez” diyordu Human Rights Watch araştırmacısı olan Mısırlı Heba Morayef. 16 Aralık’taki gösterilerde tartaklanan ve protesto süresince gözaltında tutulan Ğada İbrahim de “Neden olduğu acıya rağmen kıyafetinin çekiştirilmesi askeri konseyin yüzüne tokat gibi indi ve gücünü zayıflatarak gerçek yüzlerini tüm dünyaya gösterdi” diyordu.

Yine pankartlardan birinde “Bugün Tantawi’nin milisleriyle yüzleşmek için evinden çıkmazsan yarın evinden çıkacaksın ve böylece kız kardeşini tartaklayacaklar” yazıyordu. İlk kez gösterilere katılan 67 yaşındaki Afa Helal “Buraya geldim ki bir daha kızlar sokaklarda soyulmasın" diyor ve “çünkü benim kızlarım da Tahrir’e gidiyorlar. Ordu kızları korumak için burada onları soymak için değil ki!” diye ekliyordu.

Sloganları eşit derecede güçlüydü: “Beni yerde sürükle, elbisemi parçala, kardeşlerimin kanı beni örtecek” şeklinde ezgiler söylüyorlardı. “Tantawi’ye göndermede bulunarak “Başkomutan nerede?” diyorlardı. “Mısır kızları burada” diyorlardı. “Mısırlı kızlar kırmızı çizgimizdir”. Cadde boyunca yürürlerken kendilerine eşlik eden yeni seçilmiş parlamento üyelerinin de bulunduğu erkekler topluluğu da onları koruyordu.

Yeniden hayat bulan protesto hareketi böylelikle rejimin cesaretini kırarak 22 Aralık’ta Kemal Janzuri’nin televizyonlara çıkarak ‘sükûnet’ için yalvarmasına neden oluyordu. Herkesin iki aylığına evine gitmesini ve geçmişi unutarak geleceğe bakması gerektiğini söylüyordu. Yanlış yapanların ve yaptıkları yanlışı düzeltmek istemeyenlerin başvurduğu tipik bir davranıştı bu. Janzuri geçmişi unutabilir, çünkü o ve onun türündekiler bir eziyet falan görmedi. Devlet vahşetine maruz kalanların halini tazmin edecek şey nedir?

Ordu, üzerine baskı bindikçe çok daha sefilce yöntemlere başvuracaktır. Bunun tipik bir örneği Janzuri’nin protestocuların Mübarek’in alaşağı edilişinin yıldönümü olan 25 Ocak’ın yıldönümünde silahlı bir ayaklanma planladıkları şeklindeki iddiasıydı. İktidara dayanmak için ne kadar süre kaldığı tartışılır ama kesin olan şu ki kadın protestoları harekete enerji katarak büyük sonuçlara nede olacaktır.
 
Zafar Bangash

Crescent International Ocak sayısından Süleyman Kaylı tarafından İnzar Dergisi için tercüme edildi.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir