`Namaz Kılanlar Yıllarca Zindanlarda Çürütüldüler`
Sakarya Adalet Girişimi tarafından yapılan açıklamada, yeni anayasada resmi ideolojiye ve Fransa`dan ithal edilen laikliğe yer verilmemesi istenerek, artan boşanma oranlarının toplumsal dokuyu tahrip ettiğine dikkat çekti.
SAKARYA - Sakarya Adalet Girişimi özgürlük eylemlerinin 334. haftasında yaptığı basın açıklamasında, yeni Anayasa çalışmalarında ithal edilen ideolojik fikirlerin yer almaması gerektiğini, kısa ve öz bir anayasanın hazırlanması gerektiği vurguladı.
Platform adına basın açıklamasını okuyan Vahdet Vakfı Sakarya Temsilciliği`nden Derda Şanalmış; "Fransa`dan ithal edilen ve `Türkiye`ye mahsus` olduğu ileri sürülen laiklik ideolojisinin, fitne ve fesadın yayılmasına sebep olduğu malûmdur. Son günlerde `Fransız Mallarının` boykot edilmesini` teklif eden medya aydınları, öncelikle Fransız-aydınlanma kültürüne dayanan laikliğe boykotu gündeme getirmelidirler, üzerinde çalışılan yeni Anayasa`da Laiklik ilkesine yer verilmemesini istediklerini belirtti.
"Namaz Kılanlar Yıllarca Zindanlarda Çürütüldüler"
Din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak lanse edilen laiklik ilkesinin, din ve vicdan özgürlüğüne vurulan en büyük darbe olduğunu belirten Şanalmış açıklamasını şöyle sürdürdü: "Türkiye`ye Fransa`dan ithal edilen laiklik, tanımı bile yapılmayan, hiçbir kanun ve kurala tabi olmadan, adeta din düşmanlığının bahanesi olarak uygulandı. Evlerinde dini kitap okuyanlar, zikir ibadeti yapanlar, cemaatle namaz kılanlar yıllarca zindanlarda çürütüldüler. 28 Şubat döneminde laiklik uygulamalarının tam bir vahşete dönüştüğünü inkar etmek mümkün değildir. Yurt dışına Arapça öğrenmek için gidenler terörist muamelesine tâbi tutulmuş, Kur`an kursları Terörle Mücadele Ekipleri`nce basılmıştır. Laikliği koruma adına "İrtica ile Mücadele Eylem Planları" hazırlandığı malûmdur. Fransa`dan ithal edilen ve `Türkiye`ye mahsus` olduğu` ileri sürülen laiklik ideolojisinin, fitne ve fesadın yayılmasına sebep olduğu malûmdur. Son günlerde `Fransız Mallarının` boykot edilmesini` teklif eden medya aydınları, öncelikle Fransız-aydınlanma kültürüne dayanan laikliğe boykotu gündeme getirmelidirler. " dedi.
Din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak lanse edilen laiklik ilkesinin, din ve vicdan özgürlüğüne vurulan en büyük darbe olduğunu belirten Şanalmış açıklamasını şöyle sürdürdü: "Türkiye`ye Fransa`dan ithal edilen laiklik, tanımı bile yapılmayan, hiçbir kanun ve kurala tabi olmadan, adeta din düşmanlığının bahanesi olarak uygulandı. Evlerinde dini kitap okuyanlar, zikir ibadeti yapanlar, cemaatle namaz kılanlar yıllarca zindanlarda çürütüldüler. 28 Şubat döneminde laiklik uygulamalarının tam bir vahşete dönüştüğünü inkar etmek mümkün değildir. Yurt dışına Arapça öğrenmek için gidenler terörist muamelesine tâbi tutulmuş, Kur`an kursları Terörle Mücadele Ekipleri`nce basılmıştır. Laikliği koruma adına "İrtica ile Mücadele Eylem Planları" hazırlandığı malûmdur. Fransa`dan ithal edilen ve `Türkiye`ye mahsus` olduğu` ileri sürülen laiklik ideolojisinin, fitne ve fesadın yayılmasına sebep olduğu malûmdur. Son günlerde `Fransız Mallarının` boykot edilmesini` teklif eden medya aydınları, öncelikle Fransız-aydınlanma kültürüne dayanan laikliğe boykotu gündeme getirmelidirler. " dedi.
"Yeni Anayasada Resmi İdeoloji Olmasın!"
Hazırlanacak yeni Anayasa`da laiklik ilkesine yer verilmemesi gerektiği belirten Şanalmış açıklamasının devamında: "Yeni Anayasada `din ve vicdan hürriyeti` teminat altına alınmalıdır. Anayasada "resmi ideoloji" olmamalıdır. Bu topraklar üzerinde yaşayan çeşitli etnik kimlikler dikkate alınarak, bütün insanları kucaklayıcı, kısa ve öz bir anayasa hazırlanmalıdır. Yeni anayasada zorunlu eğitim yer almamalıdır. Gönüllülük esası getirilmelidir" dedi.
Hazırlanacak yeni Anayasa`da laiklik ilkesine yer verilmemesi gerektiği belirten Şanalmış açıklamasının devamında: "Yeni Anayasada `din ve vicdan hürriyeti` teminat altına alınmalıdır. Anayasada "resmi ideoloji" olmamalıdır. Bu topraklar üzerinde yaşayan çeşitli etnik kimlikler dikkate alınarak, bütün insanları kucaklayıcı, kısa ve öz bir anayasa hazırlanmalıdır. Yeni anayasada zorunlu eğitim yer almamalıdır. Gönüllülük esası getirilmelidir" dedi.
"Zinayı Serbest Bırakan, Boşanmayı Teşvik Eden Değişikliklerle Toplum Nereye Götürülmek İsteniyor?"
Yapılan basın açıklamasının sonunda ise; toplumda yaşanan aile kavgalara ve boşanmalara dikkat çeken Derda Şanalmış sözlerini şöyle noktaladı: "Türkiye`de evlenen her 100 kişiye karşı 100`den fazla kişi de boşanıyor. Toplumun geleceği açısından çok büyük bir felaket olan bu durum üzerinde yeterince durulmadığı kanaatindeyiz. Ailenin bozulması o toplumun çöküşünün yakın olduğunu gösterir. Türkiye`de, "kadına şiddet" konuşulurken bu olayları hazırlayan sebepler üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu gün batıda aile hayatı çökmüştür ve Avrupa ülkesinde insan nüfusu sayısı düşmektedir. Batıda durum bu iken Türkiye`de hâlâ körü körüne bir batı taklitçiliği yaşanmakta, bizim toplum yapımıza uyup uymayacağı hiç düşünülmeden, "AB Uyum Yasaları" adı altında aile hayatını dinamitleyecek yasal değişiklikler uygulamaya konmaktadır. Kadına şiddet ve boşanma olaylarındaki artışların sebebi, medeni kanundaki aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Zinayı serbest bırakan, boşanmayı teşvik eden son değişikliklerle toplum nereye götürülmek isteniyor? Avrupa Birliği Uyum Yasaları ile her yönden Avrupa`yı taklit etmek mecburiyetinde miyiz? Toplum hayatına yön veren yasalar hazırlanırken; toplumun dini, örf ve adetleri ile o toplumun geleceği göz önünde tutulmalı, medeni kanundaki çarpıklıklar çok geç olmadan bir an önce düzeltilmelidir."
Yapılan basın açıklamasının sonunda ise; toplumda yaşanan aile kavgalara ve boşanmalara dikkat çeken Derda Şanalmış sözlerini şöyle noktaladı: "Türkiye`de evlenen her 100 kişiye karşı 100`den fazla kişi de boşanıyor. Toplumun geleceği açısından çok büyük bir felaket olan bu durum üzerinde yeterince durulmadığı kanaatindeyiz. Ailenin bozulması o toplumun çöküşünün yakın olduğunu gösterir. Türkiye`de, "kadına şiddet" konuşulurken bu olayları hazırlayan sebepler üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu gün batıda aile hayatı çökmüştür ve Avrupa ülkesinde insan nüfusu sayısı düşmektedir. Batıda durum bu iken Türkiye`de hâlâ körü körüne bir batı taklitçiliği yaşanmakta, bizim toplum yapımıza uyup uymayacağı hiç düşünülmeden, "AB Uyum Yasaları" adı altında aile hayatını dinamitleyecek yasal değişiklikler uygulamaya konmaktadır. Kadına şiddet ve boşanma olaylarındaki artışların sebebi, medeni kanundaki aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Zinayı serbest bırakan, boşanmayı teşvik eden son değişikliklerle toplum nereye götürülmek isteniyor? Avrupa Birliği Uyum Yasaları ile her yönden Avrupa`yı taklit etmek mecburiyetinde miyiz? Toplum hayatına yön veren yasalar hazırlanırken; toplumun dini, örf ve adetleri ile o toplumun geleceği göz önünde tutulmalı, medeni kanundaki çarpıklıklar çok geç olmadan bir an önce düzeltilmelidir."
A.Hakim Kurt - İLKHA