Kur`an`ı Okuyalım, Anlayalım ve Yaşayalım
Hz. Peygamber (sav), sahabeye; "gözlerinize ibadetten nasibini veriniz" buyurunca, ashab; "ibadetten gözlerin nasibi nedir, Ya Resulullah?" diye sordu. Allah Resulü (sav); "Kur`an`a bakmak, ondakileri düşünmek ve inceliklerinden ibret almaktır" diye buyurdu.
“(Ey Muhammed) Biz sana Kitabı insanlar için hak ile indirdik. Kim doğru yolda giderse, kendi yararınadır; Kim de sapıtırsa kendi zararına sapıtmış olur. Sen onlardan sorumlu değilsin.” (Zümer /41)
Kur’an-ı Kerim, son Peygamber (sav)’e nazil olan son ilahi mesaj… Kendisinden önceki ilahi kitaplar, gönderildikleri kavimlerce değişikliğe uğratılınca, Allah (cc) tarafından korunacağı vaad edilen Yüce Kitap…
Hiçbir şekilde kendisine batılın yaklaşamayacağı bu hidayet rehberi, kendisine tabi olanları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Ve Müslümanlar; her ne zaman hayatlarının merkezine Kur’an’ı alıp, ona göre yaşadılarsa izzet ve şeref sahibi olmuşlardır. Her ne zaman da Onunla aralarına setler çekip, başka düsturlar edinmişlerse zillet ve sıkıntı içinde olmuşlardır.
“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiya /10)
Lafızlara takılıp manası üzerinde düşünmeyen Müslümanların yerine, Gayri müslimler kafa yorup; ayetlerin işaret ettiği şeref ve şandan Müslümanların mahrum olmaları için, çeşitli planlar yapmışlardır. “Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmadıkça, onlara hükmetmemiz imkânsızdır” itirafında bulunmuşlardır. Aslında kendileri için karanlık olan ortaçağın, Müslümanlar içinde aynı şekilde olduğunu empoze etmeye çalışmışlardır. Oysaki kilisenin insanları ‘tanrı’ adına sömürdüğü ortaçağda, Müslümanlar; medeniyetin en zirvesindeydiler.
Bilgi ve araştırmadan uzak olanlar ise onların düşüncelerini dillendirmekten çekinmediler. Müsteşrik (doğubilimci), Charles Mismer şöyle diyor:
“Hıristiyanlar âlim olunca; Hıristiyanlıkla alakaları kesilir, Müslümanlar da cahil olunca; İslamiyet ile alakaları kesilir.”
Müslüman için en büyük cahillik, Kur’an’ın emir ve yasaklarından habersiz olmaktır. Müslümanların Kur’an okumalarının önüne geçemeyenlerin B Planları, okunan Kur’anın anlaşılmaması için üzerinde düşünmeye imkân vermeyecek meşguliyetler bulma yönündeydi. Ve bugün Kur’an’ın lafızları üzerinde o kadar duruluyor ki, düşünme, anlama ve yaşamaya imkân bulunamıyor. Okunan her Kur’an harfine karşılık on sevap verileceği bir gerçektir. Ancak bu on sevap, düşünerek okunduğunda ve hayata tatbik edildiğinde katlanarak artabilir.
Yüce Allah (cc) niçin sadece lafızları okunan, bir Kitap indirsin ki? Eğer öyle olsaydı, ne Hz. Muhammed (sav) onca sıkıntıya maruz kalırdı, ne de Sahabe-i Kiram dinlerini yaşayabilmek için evlerini, yurtlarını bırakmak mecburiyetinde!
Mekke Müşriklerinin asıl korkusu; Kur’an’ın, tüm sistemlerini değiştirebileceğinden kaynaklanıyordu. Siyasal ve ekonomik çıkarlarını korumanın yolu, insanları Kur’an’dan uzaklaştırmaktı. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şu şekilde açıklanır:
“İnkâr edenler dediler ki; Bu Kur’anı dinlemeyin. Baskın çıkmak için, O okunurken yaygara kopartın.” (Fussilet /26)
Hadis kitaplarına bakıldığında Kur’an okumanın faziletiyle ilgili yüzlerce hadisi şerif bulunabilir. Bu hadisler Kur’an ayetleri ile beraber düşünüldüğünde, okumaktan asıl kast edilenin, anlayıp hayata geçirilme olduğu anlaşılır.
Hz. Peygamber (sav)’in; eğitim metoduna bakıldığında, Ashabın öğrendiklerini iyice anlamaları için, onar onar ayetler halinde bölümlere ayırıp öğrettiği görülür… Birinci on ayet öğrenilip hayata geçirilmeden diğerine geçilmezdi. Günümüzde çeşitli vesilelerle okunan ‘aşır’ın da temeli bu olsa gerek.
Yine Sahabenin hayatına bakıldığında; Kur’an’ın hatim şeklinde okunmasının yanı sıra, sure ve ayetlerin hükümlerini öğrenmek için uzun yıllar çaba sarf ettikleri görülür. Hz. Ömer (ra)’in; Bakara suresi (286 ayettir) üzerinde, hükümlerini iyice anlayıp uygulamak için 12 yıl, oğlu Abdullah ibni Ömer (ra)’in ise 8 yıl çalıştığı rivayet edilir.
Hz. Peygamber (sav)’in vefatından sonra da Ashap, Kur’an eğitimi için çeşitli beldelere dağılmışlardır. Basra’da eğitim veren, Ebu Musa el-Eş’ari (ra), Hz. Ömer (ra)’e yazdığı mektupta Basra’da birçok kişinin Kur’an’ı ezberlediklerini yazar. Hz. Ömer (ra) takdir ile karşılık verir. Bir sonraki yıl bu sayının daha da çoğaldığı haberi üzerine Hz. Ömer (ra), Ebu Musa (ra)’ya yazdığı mektupta; Kur’an-ı ezberletme işini bırakmasını, böyle giderse halkın hıfz ile uğraşırken, onun hükümlerini anlama ve öğrenmeyi terk etmelerinden korktuğunu bildirir.
Yine Hz. Aişe (ranha)’ye bir gecede birkaç defa Kur’an’ı hatmedenler haber verilince; “Okudular fakat okumadılar. Ben Resulullah ile bütün gece uyanık idim. Bakara, Al-i İmran ve Nisa surelerini okudu. Her müjde bulunan ayet geçtikçe dilekte bulundu. Her korku veren ayet geçtikçe de dua etti, Allah’a sığındı” diyerek, okumakta asıl olanın; anlayarak okumak olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Peygamber (sav), sahabeye; “gözlerinize ibadetten nasibini veriniz” buyurunca, ashab; “ibadetten gözlerin nasibi nedir, Ya Resulullah?” diye sordu. Allah Resulü (sav); “Kur’an’a bakmak, ondakileri düşünmek ve inceliklerinden ibret almaktır” buyurdu.
Kurtubi, tefsirinde; “Farzları, ahkâmı ihtiva eden Kur’an lafızlarını okuduğu halde, manasını anlamayan Kur’an hafızı ne kadar fenadır. Manasını anlamadığı şeyle nasıl amel eder?” der.
Yüce Allah (cc); Tevrat’ı okuyup onunla amel etmeyen İsrailoğullarını, “Kitap yüklü merkepler” diye tavsif eder. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin birçoğunun özelde genele hitap ettiklerini düşünürsek, Kur’an-ı okuyup, onunla amel etmeyen Müslümanlar da aynı şekilde nitelenemezler mi?
Kur’an-ı Kerim, insanların dünya hayatlarında rotalarını şaşırmamaları için gerekli her türlü bilgiyi ihtiva eder.
Elif. Lam. Ra. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye layık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Şiddetli azaptan dolayı kafirlerin vay haline!” (İbrahim /1-2) buyrulur.
Yine; “(Ey Muhammed) Bu, ayetler üzerinde düşünsünler ve aklı olanlar ders alsınlar diye Sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd /29) denilir.
Kur’an, hayat kitabıdır. Onu hayatın merkezine ne kadar çabuk alırsak sorunlarımız da o kadar çabuk çözüme kavuşur. Toplumun temelini sarsan tüm ahlaksızlıklar ancak Kur’an ile tedavi edilebilir.
Kur’an sıkıntı kaynağı değil, inananlar için öğüttür! O; Hayata geçirilmesi kolay olsun diye, “…ağır ağır okunan, bölüm bölüm ayrılan ve parça parça nazil olan Kur’andır.” (İsra /106)
O; eğer “…bir dağa indirilseydi Allah korkusundan dağın paramparça olacağı Kitaptır.” (Haşr /21)
O; “İnananlara şifa ve rahmet olan, haksızlık yapanların ise kaybını arttıran Kitaptır.” (İsra /82)
O; “…tüm insanlar ve cinler bir araya gelseler de benzer bir suresini dahi yapamayacakları Kitaptır.” (İsra /88)
Ve O; “…Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı içinde çelişkiler olurdu.” (Nisa /82)
Ve bugün Müslümanlar olarak; “Peygamber; Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an-ı terk edilmiş bir şey haline getirdi.” dedi. (Furkan /36) Ayeti kerimesinde şikâyet edilenler arasında olmamak için…
“Ey iman edenler! Peygamber size hayat verecek olan şeylere çağırdığı zaman, Allah’a ve Resulüne icabet edin.” (Enfal /24) Emrine karşılık, işittik isyan ettik diyenlerden olmamak için…
“Kur’an; âlemler içinde, ancak aranızda doğru yola girmeyi dileyene bir öğüttür.” (Tekvir /27,28) İlahi buyruğuna karşı, doğru yolun taliplileriyiz demek için…
“Hayır! Şüphesiz bu Kur’an bir öğüttür, dileyen kimse öğüt alır.” (Müddesir /54,55) Ayetine karşılık, biz öğüde muhtaç olanlarız demek için…
“Kur’an lehte ve aleyhte şahittir” hadis-i şerifi gereğince, lehimizde şahitlik yapması için…
Ve “İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi?” (Hadid /16) Uyarısına karşılık; ‘Zamanı geldi ya Rabbi, hatta çok geç kaldık!’ diyebilmek için, Kur’an’ın hem özüne hem de sözüne tekrardan sarılmak gerek.
Hayatın her alanı için. Her yılın her ayı, her ayın her günü, her günün her saati için yol gösterici olsun. Her sorunumuza bir çözüm, her sıkıntımıza bir ferahlık buluruz o zaman.
“Kur’an’ı okumayan Onu terk etmiştir. Kur’an’ı okuduğu halde Onun anlamlarını düşünmeyen Onu terk etmiştir. Kur’an’ı okuyup anlamını düşünse bile, muhtevası ile amel etmeyen Onu yine terk etmiştir.” (İbni Teymiyye)
“İbret olmaz bize, her gün okuruz ezbere de!
Yoksa bir maksad aranmaz mı, bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’an’ın,
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın;
Ya açar nazm-ı celilin, bakarız yaprağına
Yahut üfleriz geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için.” (M. Akif Ersoy)
Kur’an’ın hayatın merkezindeki yerine tekrardan geçmesi dileğiyle!
RANA ÇEÇEN / NİSANUR DERGİSİ / OCAK 2012