Eyüp Sultan Camii
İslam âleminin en çok ziyaret ettiği camilerinden; Eyüp Sultan Camii
İstanbul`da Eyüp semtinin merkezinde Haliç kıyısında bulunan Eyüp Sultan Camii, tarihi ve manevi öneminin yanında İslam âleminin önemli ziyaretgâhlarından biridir. Ramazan aylarında çeşitli etkinliklerin yapıldığı Eyüp Sultan Camii Türkiye’nin en çok ziyaret alan mekânlarının başında gelir. Sabah namazlarında İstanbul’un her semtinden binlerce kişi Eyüp Sultan’a akın eder ve sabah namazını burada eda ederler. Özellikle pazar günleri sabah namazlarında içi ve dış avlunun yanında Eyüp Meydanı da bu ziyaretçilerle dolup taşar. Dışı çinilerle süslü türbe ise özellikle cuma günleri, kandil ve bayramlarda çok sayıda ziyaretçi alır. Etrafındaki mezarlıklarla da dikkat çeken Eyüp Sultan Camii’nin bir başka özelliği ise; başka hiçbir camide bu kadar çok kabir, türbe ve lahitin iç içe geçmemiş olmasıdır.
CAMİNİN YAPILIŞI
Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında Ebu Eyüp El Ensari’nin türbesini yaptırdıktan 5 yıl sonra 1458 tarihinde Eyüp Sultan Camiini yaptırarak ibadete açtı. Camiye ilave olarak bir medrese, bir hamam, bir imaret ve bir çeşme imar edilmişti. Eyüp Sultan Camii ve türbesi kısa sürede çokça ziyaret edilen bir mekân haline geldi ve çevresindeki yerleşim yerleri de hızla arttı. Özellikle cami çevresine yerleştirilen Müslüman nüfus sayesinde kısa süre sonra burada sadece Müslümanların oturduğu bir mahalle kuruldu. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı camii ve diğer eserler zamanla meydana gelen depremler ve diğer afetler neticesinde harap olmuş sadece hamam ve türbe yapıldığı şekliyle günümüze kadar gelmiştir. Cami en büyük hasarı ise 1766 yılında meydana gelen depremde gördü. Deprem sonrasında yapılan onarım yetersiz kalınca otuz yıl sonra Sultan 3. Selim camiinin Fatih tarafından yapıldığı şekliyle onarılmasını istedi. Ancak bunun mümkün olmadığı mimarlar tarafından belirtilince bu caminin tamamen yıktırılarak yerine yenisinin imar edilmesini istedi. Temeli 1798 yılında atılan cami Mimar Uzun Hüseyin Ağa nezaretinde 28 ay gibi bir sürede tamamlandı ve 1800 tarihinde bizzat sultan tarafından ibadete açıldı. Caminin harem avlusu ve içinde bulunan şadırvan, imam-hatip, müezzin-kayyum ve türbedar odaları, muvakkithane, hünkâr mahfiline giden rampalı merdiven ve onun devamı olan ahşap asma kat gibi günümüze kadar gelen kısımlar da yine 3. Selim tarafından caminin yeniden yapılışı sırasında ilave edilmiştir. Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’nin kapsamlı son tamiri 1956-1958 yılları arasında dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in özel talimatıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır.
CAMİİ MİMARİSİ
Planı bakımından sekiz payeli camiler grubuna giren Eyüp Sultan Camii dikdörtgen planda, mihrabı çıkıntılıdır. Cami harimi altısı yuvarlak kesitli payeler, ikisi kıbledeki mihrap çıkıntısının köşeleri olmak üzere sekiz destek üzerine oturtulmuştur. 17.50 metre çapındaki merkez kubbe bu sütunlar üzerine oturtulmuştur. Ana kubbenin köşelerinde ise dört küçük kubbe vardır. Bu durum, Mimar Sinan`ın bazı eserlerinde kullandığı sistemin burada son uygulanışını gösterir. 1733 yılına kadar tek şerefeli olan cami minarelerine bu tarihten sonra birer şerefe daha eklendi. İlk imarı olan 1458`den sonra çokça tamir gören cami mihrabındaki altın yaldızla kaplanmış süslemeler dikkat çekicidir. Camii minberi ise mermerden yapılmış olup motiflerle bezenmiştir. Cami harimini üç taraftan ince desteklerle ayrılan mahfiller ve bunların üstünde yer alan galeriler çevirir. Hünkâr mahfili sağdaki galerinin kıble tarafındaki köşesindedir. İki kapılı Harem girişinin kapılarından biri sağ tarafta diğeri ise kıble yönünde minberin karşısındadır. Camii içi süslemeleri oldukça sadedir. Avlu ile cami arasında uzanan beş bölümlü son cemaat yeri ortadaki oval biçimde olmak üzere beş kubbe ile örtülmüştür.
GÜNÜMÜZE KADAR GELEN ŞEKLİYLE DIŞ AVLU
Dış avlunun caddeye açılan iki kapısı vardır. Avluda bulunan ve daha önceleri imam-hatip, müezzin-kayyum, türbedar odaları, muvakkithane, hünkâr mahfili ve hünkâr mahfiline giden ahşaptan asma bölüm günümüze kadar gelmiştir. Dışarıdaki avlunun Musalla Kapısı denilen harime yakın olan girişinde bulunan ve önceleri muvakkithane olarak kullanılan odası günümüzde kitapevi olarak hizmet vermekte. Bu kitapevinin hemen yanında ise daha önceleri Hünkâr mahfiline uzanan rampa ve ahşaptan yapılmış asma kat bulunur ki bu bölümlerde günümüzde hanımlar mescidi olarak kullanılıyor. Yine Musalla Kapısının sağ tarafında hanımlar mescidinin kapısı bulunur. İstanbul Müftülüğü Aile İrşad ve Rehberlik Bürosu da bu kapıya bakan tarafta yer alır. Dış avlunun diğer kapısının her iki tarafında ise erkekler için abdest alma muslukları bulunur. İmam ve müezzin odaları da yine bu kapının sol tarafında yer alıyor. İmam ve müezzinler odasının arka tarafında ise bayanlara yönelik abdest alma yerleri vardır. Avlunun ortasında sekiz köşeli ve tek kubbeli bir şadırvan yer alır. Dış avlunun farklı yerlerinde dut ve diğer ağaçlarla yedi tane büyük çınar vardır. Avluda bulunan üç pencereli bu sebile bayramlar ve özel günlerde şerbet dağıtıldığı için şerbethane denilmiştir.
ULU ÇINARLARIN BULUNDUĞU İÇ AVLU
İki avlusu bulunan caminin iç avlusuna üç kapıdan girilir bu kapılardan ikisi dış avluya açılır. Diğer kapı ise mezarlıkların ve kurban kesim alanının bulunduğu tarafa bakar. Eyüp Sultan türbesi ve asırlık çınarlar bu avlunun içinde yer alır. Cami iç avlusunun iki tarafında sıralanan, önlerinde birer revakın uzandığı medrese hücreleri külliye büyük ölçüde değişikliğe uğradığı sırada ortadan kalkmıştır. İç avlu 12 sütuna müstenit 13 kubbelidir. Fatih Sultan Mehmet’in, Ebu Eyyub el-Ensari’nin kabrinin baş ve ayakuçlarından söküp kıble tarafına diktirdiği iki çınar fidanı aynı yerinde kaldı. Eyüp Sultan Camii’nin iç avlusunda bulunan demir parmaklıklar ortasındaki çınarın Akşemseddin Hazretleri tarafından dikilip yeri değiştirilen iki çınardan biri olduğu, diğerinin de 1910-1915 yıllarına kadar ayakta kaldığı ancak yaşlılığı sebebiyle kuruduğu ve yıkıldığı söyleniyor. Etrafı demir parmaklıklarla çevrili bu maksurenin dört tarafında ise küçük çeşmeler bulunur.
EBU EYYUB EL-EL ENSARİ’NİN TÜRBESİ
Caminin ikinci kez imarından sonra avlu dışında kalan ve 1953 yılında Fatih Sultan Mehmet Tarafından yaptırılan Eyüp Sultan Türbesi ilk yapıldığı haliyle günümüze kadar gelmiştir. Sekiz köşeli ve kubbeli plan üzerine oturtulan türbe binasının tam ortasında Ebu Eyyub El Ensari’in kabrine ait ahşap sanduka bulunmaktadır. Sandukanın üzeri, güzel yazı örnekleri ile süslü sayak atlastan yapılmış bir örtü ile kaplıdır. Türbenin içinde Ebu Eyyub el-Ensari Hazretlerinin ayakucunda yaklaşık iki metre derinliğinde bir kuyu bulunuyor. Kabrin doğu ve kuzeydoğu tarafında toprak altından derinliği yaklaşık iki metreyi bulan bir dehliz kuşatmaktadır. Bu dehlize türbe girişinin sağındaki sebilden girilir ve zemine merdivenle inilir. Bu dehliz kabir ve türbeyi çevreden gelen sulara ve rutubete karşı korumak için yapılmıştır. Türbenin camiye bakan yüzeyi ve iç kısmı tamamen çinilerle kaplıdır. Türbenin girişinde sol tarafta bulunan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in ayak izi olarak ziyaret edilen “Nakşi Kadem-i Peygamberi”yi sultan 1. Mahmut 1732 tarihinde Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler bölümünden alarak buraya getirmiş ve halkın ziyaretine sunmuştur.
Talha Bal / İnzar Dergisi / Ocak 2012