İşkenceci Hakimler, İnfazcı Hakimler… Ne Memleket Ama!
12 Eylül darbecilerinin yargılanmasının gündeme geldiği bu günlerde o dönemin bazı siyasi olayları da konuşulmaya başlandı.
Neşe Düzel’in TKP’li Tıp doktoru Mustafa Dağcı ile gerçekleştirdiği bir söyleşide ilginç ayrıntılar vardı. İşkencecilerin kimliği ile ilgili kısmı buraya alıyorum:
12 Eylül yönetimi bilinçli bir şekilde mi işkence yaptırdı yoksa bu işkenceler sadece oradaki subayların bir tercihi miydi?
Bu işkencenin münferit olması mümkün değil. Bilinçli bir tercihti bu! Sorgudayız... Bir gün Budak ailesinden biri geldi. Çok şişmandı. Ona da işkence yaptılar. Adam bayıldı. Kalp masajı yapmaya başladılar. Ben her şeyi göze alıp, göz bağımı çıkarttım adamın üstüne atladım. Ölmemiş adama kalp masajı yapılmaz. İlk yardım yaptım. Açık havaya çıkarttık. Ben o sırada nerede olduğumuzu gördüm.
Ne gördünüz?
Su kulesinin bulunduğu binayı gördüm. Askeriyenin içindeydik biz! Diyarbakır Kolordu’nun içindeydik! İşkencehane Kolordu’nun içindeydi! Sıkıyönetim Mahkemesi’nin tam arkasındaydık. Anlayacağınız, Kolordu’nun içinde, mahkeme heyetinin de gelip yaptırdığı ve izlediği bir işkenceydi bu!
Mahkeme heyeti işkenceyi mi izliyordu?
Evet. Mesela sorguda sizi askıya alıp sallandırıyorlar ve elektrik veriyorlar. Gözleriniz bağlı. Yukarıda asılı olduğunuz için aşağıyı bazen çok az görebiliyorsunuz. Orada bana işkence yapanlardan birini gördüm. Sonra aynı yüzü mahkemeye çıkarıldığımda da gördüm. Karşımda kürsüde oturuyordu.
Kürsüde işkenceci mi oturuyordu?
Evet. Bana işkence yapan kişi, davanın askerî hâkimiydi. Adı, Ülkü Coşkun! O sırada yüzbaşıydı. Yıllar sonra albay rütbesiyle Ankara DGM Savcısı ve ardından da Askerî Yargıtay üyesi oldu. Önce işkence yapıyor ve sonra sizi mahkemede yargılıyor! O dönemde işkence ve yargı el eleydi. Sorgudaki o yoğun işkenceden sonra ne yapıyorlardı biliyor musunuz? Mahkemeye çıkarmadan önce bizi biraz iyileştirmek için 10-12 gün gözaltında tutuyorlardı. Çünkü her tarafımız yara içinde. Bizi biraz tedavi ediyorlardı.
Darbecilerin yargıçları gibi doktorları da var mıydı?
Orhan Özcanlı diye bir doktor vardı. Sağlam raporlarını o veriyordu. Cezaevinin doktoruydu. Asteğmen olarak askerliğini yapıyordu. Ben tutuklanmadan önce dispanserde çalışıyordum. Geldi benden tutuklular için bazı ilaçlar istedi. Verdim. Sorgudaki işkenceden sonra bizi ona götürdüler. İşkenceyi tedavi edecek. Tedavi etmeden önce işkence yaptı! Bu adam, daha sonra Sevgi Hastaneleri’ni kurdu. Çok zengin oldu, Amerika’da evleri vardı. Susurlukçu İbrahim Şahin’le çok yakındı.
Şimdi ben de size yakın tarihten ilginç bazı bilgiler aktaracağım:
23 Aralık 1930’da Menemen’de bir provokasyon söz konusu oldu.
Esrarkeş oldukları sonradan ortaya çıkan bazı kişiler “şeriat isteriz” deyip bayrak çektiler. Bir Yedek Subay ve iki bekçiyi öldürdüler.
Şimdi tarihlere dikkat edin!
31 Aralık 1930’de sıkıyönetim ilan edilip çok sayıda kişi tutuklandı.
15 Ocak 1931 mahkeme yargılamayı başlattı.
24 Ocak’ta iddianame hazırlandı.
29 Ocak’ta 37 kişi hakkında idam kararı verildi.
Dava sırasında ölenler ve yaşı küçük olanlar ayırılınca idamlık sayısı 28’e düştü.
3 Şubat 1931’de 28 kişinin idam cezası infaz edildi.
Tanıklardan, delillerden, hukuki itirazlardan mı söz ettiniz? Geçin efendim! Ve ilginç bir ayrıntı daha!
Menemen’de idam kararlarını veren mahkemenin hakimi kimdi biliyor musunuz?
Mustafa Muğlalı…
Evet, 33 kurşun olayındaki Mustafa Muğlalı… Menemen’de hüküm veren hakim, Van/Özalp’taki 33 kurşun olayı sırasında Kolordu Komutanı ve infazcı...
Ama ikisinde de katil!
Aslında bu tablo 70-80 yıldır hiç değişmedi ki…
Biz 2000 sonrası Hizbullah operasyonlarında benzer çok olay duyduk.
İşkencede kabul edilen ifadelerin savcılıklarda ret edilmesi mahkemeleri zorda bırakınca başka bir yola başvurmaya başlamışlardı.
İşkenceye alınanların gözü kapalı olduğu için sorguyu yapanları bilmiyordu tabii. İşkence sürecinde suçlamaları kabul eden şahıs savcılığa çıktığında “işkence altında alınmış” ifadeyi ret edince savcıdan dehşet verici bir karşılık alıyordu.
“Sen bu suçlamaları kabul edip imzaladığında ben oradaydım!”
İşkenceyi bizatihi savcıların yapıp yapmadığını bilemiyoruz tabii.
Dedik ya gözler bağlı olduğu için işkenceci tespit edilemiyordu.
Bir gün o dönem de sorgulanır mı bilemem; ama sorgulanırsa garip kimliklerle karşılaşacağımızı sanıyorum.