• DOLAR 32.455
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.98
  • ...
2012, İslami Uyanış Yılı
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
2011 Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayan İslami uyanışın gölgesinde sona erdi. Bu uyanışın dalgaları sınırları aşıp Avrupa ve Amerika’nın kalbine kadar da etkisini sürdürdü. Müslüman halktan ilham alan Batılı gençlerin oluşturduğu Amerika’daki Wall Street hareketi üç aydır kapitalist rejimi ciddi şekilde zorlamaktadır.

İslami uyanış mesirinde diktatörlere ve işbirlikçilerine karşı milletlerin kıyamı devam ederken, diğer taraftan % 99 hareketi Kapitalist dünyanın temellerinde ciddi çatırtılara neden oluyor. Bu gelişme, Amerika siyasetinin insanlığın tarih ve düşüncesiyle karşı karşıya geldiğini göstermektedir.

2010’in son günlerinde bölge inkılaplarının şulesi tutuşunca, ABD ve müttefiklerinin bütün çabaları bunları İslami çizgiden saptırmaya yönelikti. Ardı ardına harekete geçirdikleri senaryolara ve büyük oyunlara rağmen, kirli hedeflerini gerçekleştiremediler ve fitnelerinde başarılı olamadılar. Halkların direnişleri karşısında inkılaplar kökleşmeye, müstekbirlerin sultaları ise daha fazla sarsılmaya başladı.

Gelişmeler, Amerika’nın işinin bu yıl geçen yıldan çok daha zor olduğunu ortaya koymaktadır. Üç ay önce başlayan Wall Street hareketinin dalgaları bugün 82 ülke ve 1200 şehirde sokaklara ve meydanlara vurarak önemli bir yol kat etti. Bunun önüne kolayca geçmeleri mümkün olmadığı gibi, Liberal siyasetçilerin en büyük kabusu bu hareketin sonlarını getireceğiyle ilgilidir.

Bu arada dikkat çeken önemli bir nokta, Müslüman halkların kıyamının Avrupa ve Amerika’daki halkların uyanışına sebep olmasıdır. Bu hareketlerin bundan sonra birbirlerinden daha fazla etkilenecekleri ve istekleriyle ilgili açıyı her geçen gün daha fazla yükseltecekleri görünmektedir. Örneğin Wall Street hareketinin eylemlerinde New York’lu gençler protestolarının devam edeceğini açıklıyorlardı. Manhattan’daki gençler, Mısırlı gençlerin Tahrir meydanında yaptıkları gibi toplanıp protestolarını sürdürüyorlar.

Bütün bunlarla birlikte bütün karineler Amerika’nın 2012 yılında Müslüman milletleri hedef ve isteklerinden saptırmak için stratejiler geliştirdiği ve bununla ilgili devreye yeni programlar sokacağını göstermektedir. Bunun için öncelikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk hareketlerini Amerika’nın kontrolüne alma ve bunları Batı demokrasisine doğru yönlendirmek için yeni taktikler geliştirip daha fazla çabalayacakları muhakkaktır. İletişim araçlarının ve diplomasinin gücünü kullanarak bölgede yoğun bir etki oluşturmak için uğraşıyorlar. Bölgedeki değişikliklerin Amerika’nın projesi olduğunu ileri sürüp, bununla halkların düşüncelerini baskı altında tutmayı ve onların azim ve iradelerini gevşetmeyi amaçlıyorlar.

Bazıları isteyerek ya da istemeyerek bu yapay düşüncenin etkisinde kalıp, bazı tahminlerde bulunarak gelişmelerin perde arkasında Amerika’nın olduğunu iddia ediyorlar. Örneğin, ABD senatörü Joe Lieberman’ın israil’e gittiği, oradan Libya ve Tunus’a gideceği gibi haberi de delil gösteriyorlar. Tabii ki Amerika, bölgede etkinliğini yoğunlaştırmak için trafiğini arttıracak ve farklı kesimlerle irtibata geçmek için yeni yöntemlere başvuracak.

Bir yıl içinde yaşanılanlar göz önüne alınırsa, Amerika’nın bütün bu gelişmelerin arkasında olduğuyla ilgili görüşün tamamıyla yanlış olduğu ortaya çıkar:

1-Özellikle Amerika’nın Siyonist rejimin menfaatlerini korumak için çabaladığı bilinir. Diğer bir ifadeyle Amerikalılar, menfaatlerinin Siyonist rejimle birebir uyuştuğunu ileri sürerler. Kısa bir süre önce Obama “İsrail müttefikimizdir” diyordu. Oysa bölgedeki değişimin Siyonist rejimin zararına olduğunu ve bu rejimi ölümcül inzivaya sürüklediği bilinmektedir. Bu gelişmeler bile bölgedeki değişimin ABD eliyle olmadığının açık göstergesidir.

Siyonist rejimin basını ilk günden beri korkularını gizlemeden yansıtmaya çalıştı. Birkaç ay önce Haaretz Gazetesi şunları dile getiriyordu: “Ortadoğu’daki İslami Çığ” İsrail’i altına almakta ve yok etmektedir.

Mısırlı gençlerin Kahire’de Siyonist rejimin elçiliğini basması Amerika’nın kontrolünde gerçekleşebilir mi?

2-Bölgedeki değişimlerin ABD’nin oyunu olduğu kabul edilirse, bu ülkenin 2011’de bölgede güçlü bir şekilde yer edinmesi gerekirdi. Ancak olaylar tamamen bunun zıddına gelişti. Yenilgiye boyun eğen ABD, prestijini yitirme pahasına da olsa Irak’taki ordusunu çekmek zorunda kaldı.

3-Amerika’nın bölgedeki değişikliklerde rolünün olmadığını ortaya koyan diğer bir gelişme İslam ülkelerinde gerçekleştirilen seçimlerdir. İstisnasız değişimi yaşayan tüm ülkelerdeki seçimleri Müslümanlar kazandı. Oysa Müslümanlar Batı demokrasisinden çok daha farklı bir sistem istiyorlar. Birkaç ay önce Haaretz gazetesindeki bir yorumda şunlara yer veriliyordu. “Müslümanların yeni yapılanması, Amerika ya da Erdoğan’ın İslam’ıyla değil, israil’in varlığına son veren İslam iledir”

4-Müslümanların Amerika’nın güdümündeki diktatörlere karşı seçimlerdeki başarıları büyük zafer niteliğinde olup Washington ve Telaviv’e acı bir mesaj iletilmesine sebep oldu. Örneğin Mübarek’in düşürülmesi üzerine Mısır halkı Siyonist rejimde korkuya yol açan Camp David anlaşmasının reddini istemektedir.

5-Diğer bir gelişme ise ABD’nin diktatörlerin zulmüne göz yumup onları koruma çabalarıdır.

Bu konuda söylenecek sözler fazla olduğu halde kısa kesip şu soruyu soruyoruz: Bölgedeki değişim “direniş cephesi” ve “İslami uyanış hareketi”ni güçlendirirken bütün bunların Amerika’nın güdümünde olması mümkün mü?

Yazan: Hüsameddin Bürumend
Kaynak: Keyhan Gazetesi
Çeviren: Hanefi Aydın/Doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir