• DOLAR 32.925
  • EURO 35.227
  • ALTIN 2442.804
  • ...
Şehid Hasan Şahin - 1
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Feyzullah Zerey / Latif Şahin

Şehid Hasan, 1956 yılında Gercüş’ün Nurlu (Derkvan) köyünde doğup ilköğrenimini bu köyde tamamlar. Eski köy kavgalarından dolayı ailece köyü terk etmek zorunda kalırlar. 1970 yıllarında Hasankeyfin Saklı( Lepena) köyüne yerleşirler.
Şehid Hasan, 20 yaşlarındayken evlenir. Köyde geçimlerini hayvancılık ve ziraatle temin ederdi. Bazen de gurbete çıkıp inşaatlarda çalışırdı. Genellikle Antalya’ya giderdi. 1985 yılında evini Antalya’ya götürür. Antalya’da inşaatlarda sıva işleriyle uğraşırdı. 1990’lı yılların başında bir arkadaşıyla birlikte küçük bir market açar. Şehit oluncaya kadar maddi geçimini bu şekilde sağladı. Şehid Hasan, 90’lı yıllar öncesinde cahili bir yaşamın içerisindeydi. Namaz, oruç bilmez, kahve köşelerinde gençliğin verdiği hevesle dünyalık zevkler içerisinde yaşardı. Bunu yanı sıra yiğitti, delikanlı, cömert ve cesaretli bir genç idi. Sarışın, kırmızımsı, güneşe benzer bir siması vardı.
 
1991 yılında İslamla tanışarak hayatını Kur’an ve sünnet çerçevesinde düzenlemeye başladı. Giyinişine, yürüyüşüne, yiyip içmesine dikkatli bir şekilde sünnete uydurmaya çalıştı. Sakal bıraktı. İslam ve hizmet ehliyle tanıştıktan sonra öyle bir mücadelenin içine girdi ki gıpta edilecek bir şahsiyet konumuna Vaktini okumaya ve tebliğ çalışmalarına verdi. İşe öncelikle akrabalarından, yakın arkadaşlarından başladı. Zaman zaman bazı akrabalarından hakaretler işitti. Akrabaları mürted örgütün zulmünden ve baskılarından korkuyordular. Öz abesi dahi ziyaret için evine gelen Hasanı kovmuştur. Bütün bunlara rağmen azmi kırılmadı, sabır ve metanetle ziyaretlerini kesmedi. Abisinin evine gider çocuklarına başörtüsü hediye ederdi. Onun vesilesiyle 100’e yakın akrabası İslami mücadele safına katıldı.
 
Cemaatsel çalışmaya çok önem verir, mücadeleyi çok severdi ve bu konuda çok hassasiyet gösterirdi. Antalya’dan Batman’a gidip döndüğünde sanki damarlarına taze kan pompalanmış gibi azmi ve çalışkanlığı kat kat artardı. “Keşke burada yani Antalya’da da böyle hizmet etseydik” derdi.
 
Bazen yolda başörtülü çocuk görünce hal hatırlarını sorar, arabasına bindirip evlerine bırakırdı.
 
Şehid Hasan’dan kimse incinmez, yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Güzel ahlakı ve yumuşak huyu sayesinde insanlarla diyogunu geliştirir ve arkadaşlık kurardı. Seveni çoktu. Seveni arttıkça düşmanları da artmaya başladı.
 
Mürted örgüt, saldırı, tehtid ve politikasını Antalya’da da sürdürmeye başladı. Şehit Hasan’a “Kürtlere İslam’ı anlatmayacaksın, sen nasihat ettikçe onlar bizden uzaklaşıyorlar ve çoğu da bize düşman oluyorlar” dediler. Buna karşılık Şehid Hasan; “Ben bir Kürdüm, akrabalarım Kürd, dostlarım Kürd, ayrıca benim için Türk Kürt fark etmiyor, ben kulluk görevimi yapıyor, tebliğ çalışmalarımdan hiç kimse beni ayıramaz” cevabını verdi. Bu kararlılıkla hizmetlerine devam etti. Her gece bir tanıdığının, bir arkadaşının veya dostunun evindeydi. Doğru dürüst akşamları evde kalmıyordu. İslam’ı anlatmak ve insanları gaflet uykusundan uyandırmak için çalışıyordu.
 
Mürted örgüt, sindirme politikasına devam etti, akrabalarını ona karşı kışkırtmaya ve ona düşman etmeye çalıştı. Sırf karışıklık çıksın diye bazen de kendisinden para istiyordular. Şehid Hasan; “Başım da gitse bile size bir kuruş dahi vermem, çünkü sizler insan ve İslam düşmanlarısınız, namaz kılmıyorsunuz, gayri İslami bir yaşantı içindesiniz, para vermem, ben ancak İslama hizmet edenlere para veririm” cevabını verdi.
 
Şehit Hasan’ı öldürmek için defalarca tehdit ettiler. Bir gece geç saatlerde uzun namlulu silahlarla evini taradılar. Allah, onu ve çocuklarını korudu.
 
Mürted örgüt, Şehit Hasan’ın kod ismini “Soro” olarak koymuştular. Şehit ettiklerinde raporlarında Soro temizlendi diye yazmıştılar.
 
Şehid Hasan, tehdit edildiğini bazı arkadaşlarıyla paylaştı. Artık işe yeğeniyle birlikte gidip gelmeye başladı.

06.10.1992 Salı günü yeğeniyle birlikte evden çıktı. Yaklaşık 70-80 metre uzaklaştı ki uzun namlulu silahlarla önü kesildi ve üzerine ateş edildi. O kadar kin kusuyorlardı ki cansız yatan bedenine onlarca kurşun sıktılar. Yaklaşık 44 mermiyle şehid oldu.
 
Onu şehid ettikten sonra Antalya’nın değişik mahallelerinde sevinçten havaya ateş açtılar. Cenazesi Türk-Kürt demeden büyük bir kalabalıkla tekbirler eşliğinde Murat Paşa camisinden alınarak Şehir Mezarlığına defnedildi.

Şehadeti büyük bir uyanışa vesile oldu. Akrabalarının çoğu hidayete erdi. Mürtedlerin kalbine de büyük bir korku düştü.
Şehid Hasan, 36 yaşında idi ve 5 kızı ve 2 oğlu vardı. Allah şehadetini kabul etsin…
 
KIZI SERVET İNSEL
Ben, babamın şehadetinde 10 yaşlarında idim. O günün manevi havasının şehadet kokusunu teneffüs ederken ne derece değerli ve kıymetli bir an olduğunun bilincinde değildim. Ama babamın bize temelden vermiş olduğu o tertemiz eğitim ileriki yaşlarımda bana her şeyi anlatıyordu. Babam beni 7 yaşında örtüye alıştırmıştı. Okula örtülü giremez isem de okulun bahçesine kadar örtülü gitmemi sağlamıştı. Babamın en hassas olduğu konu çocukların ve gençlerin İslami eğitimi alıp yaşayabilmeleriydi. Mücadelesini genelde bu doğrultuda yoğunlaştırmıştı. Her ne kadar zalimler tarafından tehditlere maruz kaldıysa da mücadelesinden ve dava aşkından hiç bir taviz vermedi. Hatta bir keresinde misafirliğe gittiği bir evi silahlarla tarayıp gözdağı vermişlerdi. Onlar akıllarınca kokutmak istiyorlardı.
 
Babamın şehadetinden uzun bir süre sonra hukuksuz bir şekilde sadece çarşaf giymemi bahane edilerek Hizbullah davası kapsamında yargılanıp 3 yıl cezaevinde kaldım. Daima şunu söyledim ve söyleyeceğim “Bu benim için bir gözdağı, bir ceza değil tam tersine bir ödül ve mükâfattır. Çünkü biliyorum ki ben hak yoldayım. Bu yolda şehadet nasip olmasa da şehit babamın şefaati nasip olacaktır inşaallah…"
Hasan Şahin, hayatta olmasa da onun geride bıraktığı evlatları var. Onlar da kanının son damlasına kadar şehidin gittiği bu yolu sürdüreceklerdir. Zira canı pahasına ve Kur’an susmasın diye şehadete koşan bir babanın evlatları olarak aynı endişe ile hareket etmek bizim boynumuzun borcudur.
 
Bazen insanlar bizlere doğal olarak merhamet edip acıyorlar. Ancak şunu belirtmek isterim ki bir şehid evladı olmak öylesine lezzetli ve maneviyatı yüksek bir değerdir ki onu kelimelerle ifade etmek çok zordur. Adeta Allah katında rızıklanırken manevi rızkından lokma lokma bize de yedirmekte.

Yüce Allah, kanlarını İslam davası uğruna akıtan şehidlerle ilgili ayeti kerimelerin tefsirini yakinen öğretiyor. Allah’ın bir ayetini yakinen anlayabilmekten daha büyük ne olabilir ki?
 
Şehidlerin ölmeyip yaşadıklarına dair bir anımı paylaşmak istiyorum. Cezaevinde olduğum dönemler çok sıkıntılı günlerdi. Kaldığım cezaevi maneviyatı bitmiş insanlarla doldurulmuştu. Her ne kadar maneviyatlarına yardımcı olmaya çalışsam da insanlar günahlarında ısrar ediyorlardı. Üzerime kara bulutların çöktüğü bir esnada şehitlerin daima Allah’ın izni ile ailelerini gözetlediğine, onlarla beraber olduğuna bizzat şahit oldum. Cezaevi duvarlarının üstüme geldiği bir an babamın sureti karşımda canlanıverdi, kafamı kaldırdım ve gözyaşlarımı sildim, evet babam ve henüz 14 yaşında trafik kazasında kaybettiğim kardeşim İbrahim karşımda bana ellerini uzatmış gülümsüyorlardı. Şehit babam beni Allah’ın izniyle cezaevinde yalnız bırakmamıştı. Gerek orda gerekse şuan onun varlığını hep yanımda hissettim.
 
ŞEHİD YAKINLARINA TAVSİYEM
Şunu hep hatırımda tutmaya çalışıyor ve şehit yakınlarına âcizane şunu söylemek istiyorum: Babamın bizleri gördüğünün bilincinde olarak babam şehit kardeşleri ile bir araya geldiğinde işte benim evlatlarım diyebilmelidir. Bizler ile gurur duymalı. Ben bir şehit evladıyım dediğimizde bunun değerini bilmeli ve yaşamalıyız. Onların bıraktığı ve kanlarıyla suladıkları İslam davasına sahip çıkıp yeni Hasan’lar, Ali’ler, Maşallah’lar yetiştirmeliyiz. Bunu tıpkı Rasulullah’tan sonra Hz Fatıma anamız ve İmam Hüseyn (as)’den sonra Hz Zeynep (as) ve İmam Zeynelabidin (as)’ler gibi izzet sahibi cedlerinin davalarına sahip çıkması şeklinde algılamalıyız. Belki o zaman şehit yakını olarak şefaat talebinde bulunabiliriz.
Ama maalesef görüyorum ki bizler şehit ailesi olarak yeterince sorumluluk yüklenmiyor bu hususta gevşek davranarak gerilerden yürüyoruz. Tekrar şehit yakınlarına seslenerek şunu söylemek istiyorum; Evimizde oturup farz ibadetlerimizi yerine getirmekle sorumluluğumuz bitmiyor “Ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar” ayetini hatırlamalı ve sorumluluğumuzu bilerek bunu faaliyete geçirmeliyiz. (Şehid Hasan Şahin’in kızı Servet)
 
ESSEYYİD MOLLA SABRİ TUNÇ
Yeğenim Hasan mazlum olarak şehid edildi. Şehit Hasan sadıktı ve gayretliydi. Şahsiyetli bir insandı. En büyük derdi İslam’ın hâkimiyetiydi. Hatta mahalledeki çocuklarda onun şahadetine ağlıyorlardı, ben şahid olurum.

Merhum Şehid Hasan, tehditlere rağmen tavrını değiştirmedi. Tehditlere kulak asmadı. Zalimler hariç, tanıyan herkes onu çok severdi. Şehid Hasan ilme meraklıydı. Öyle inanmış ki “ilimsiz İslam olmaz” derdi. Şehid Hasan, ümmiydi fakat davaya haberdar olduğu zaman bir muallim öğretmen gibi oldu. Kitaplara âşık idi, bu musibet olmasaydı iyi bir ilim sahibi olacaktı.

Her hafta çocukları toplayıp onlara ders verirdi. Davasına çok bağlıydı ve sadıktı. Sanki kendi başıyla bir ümmettir. İslamın halâvetini (tatlılığı) tatmıştı ve tatmaya devam ediyordu, ne mutlu ona ve İslam şehitlerine. Şehid Hasan, verdiği sözü zamanında yerine getirirdi.
 
DAYIZADESİ İHSAN TUNÇ
Rahmetli Hasan, ailemizin yeğeni olurdu. İslami dava ile tanıştıktan sonra çok mütevazı bir yaşantısı oldu. Hemen hemen bütün zamanını davaya hizmet ve İslam tebliğle geçirrirdi. İster iş yerinde ister dost ve akrabaların için nereye giderse gitsin tek derdi insanların dini yaşantısının olmasaydı. Zaten bu yüzden mürted örgüt yandaşları ondan rahatsız oldu, şehid ettiler. Rahmetli Hasan, şehadetinden bir müddet önce annesinden helallik alırken annesinden şehid olması için dua istedi, annesinin elinden öptü ve bir daha görüşmediler. Rabbim, şehadetini kabul etsin.
 
Devam edecek…
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir