• DOLAR 32.572
  • EURO 34.925
  • ALTIN 2424.65
  • ...
Şehid Hasan Şahin - 2
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Feyzullah Zerey / Latif Şahin

Hasan Şahin, 1956 yılında Gercüş’ün Nurlu (Deyrkufan) köyünde doğdu. Evlendikten sonra 1985 yılında ailesi ile birlikte Antalya’ya göç etti. Önceleri sıvacılık işiyle meşgul olan Şehid Hasan, daha sonra bir bakkaliye dükkanı açmıştır. Hareketli bir gençlik geçiren Şehid Hasan, İslami davayla tanışmadan önce de haksızlıklara boyun eğmemiştir. Yumuşak huylu ve mütevazi kişiliğine rağmen her türlü haksızlığa karşı dik durmuştur. Akrabalarının İslami mücadeleye katılmaları için çok çaba harcamıştır.

Antalya’da İslami davanın temelini atan Şehid Hasan, mahalle ve iş arkadaşlarına davayı bir bir anlatarak onlardan birçok kişinin hidayetine vesile olmuştur. Ferdi çalışmadan ziyade cemaatle çalışmayı prensip haline getiren Şehid Hasan, İslami davaya kin güdenlerin düşmanlığını kazanmıştır. Özellikle mürted örgüt mensupları Şehid Hasan’nin bu hizmet ve çalışmalarını sindirememiştir. Sürekli kendisini tehditlerle korkutmaya ve sindirmeye çalışarak Antalya’yı terk etmesini söylemişlerdir. Şehid Hasan, bir gece arkadaşının evindeyken otomatik silahlarla taranmış ancak yara almadan kurtulmuştur.

Önceleri korkutmak için bu şekilde davranan mürted örgüt mensupları Şehid Hasan’ın vakarlı duruşu ve korkusuzca çalışmalarına devam etmesi üzerine mürted örgüt ölüm emrini vermiştir. Buna rağmen Şehid Hasan, hizmetlerini ve mücadelesini bırakmamış bilakis artırmıştır. kendisine iftira ve karalama kampanyasının devam ettiği bir zamanda kurulan bir pusuda aldığı 44 kurşunla Rabbine kavuşmuştur.

YEĞENİ LATİF ŞAHİN’İN ANLATTIKLARI
Şehit Hasan’ın İslami mücadele aşkı sanki anlında parlıyordu. Onun vesilesiyle ben ve bazı kardeşlerim hidayet yolunu bulduk. Bazen köyümüz olan Saklı Köyü’ne (Lepena) gelir bizlere dini kitaplar verirdi. Kız kardeşlerime başörtüsü hediye ederdi. Bize yalnız amca değil; baba, kardeş ve arkadaş gibiydi. Antalya’ya göçtükten sonra haftada bir iki defa bizlere telefon açardı. Günlük yaşantımız hakkında bilgi alırdı, özelikle namaz kılmamız ve kitap okumamız için çok tembihte bulunurdu. Ayrıca bir kere kendisinin doldurduğu bir kaseti bize göndermişti. Kasette diyordu ki; “Babam için, sen benim abem yani kardeşimsin ama Latif, iki yönden kardeşimdir; o hem yeğenim hem de Müslüman kardeşimdir.”

1991 yılında amcam Şehit Hasan beni Antalya’ya çağırdı ve dedi ki; “Cemaatsiz bir çalışmada hayat ve bereket yoktur” Ben Antalya’ya gittikten sonra babama telefon açıp; “Bundan sonra Latif, benim çocuğumdur, benim yanımda kalsın evlenmesine de karışma, gerekirse kendi kızımla evlendiririm.”

Antalya’da yanında kalmaya devam ettim. Cahili adetlerden daha tam olarak uzaklaşmamıştım. Kahvehanelerde bir iki sefer oyun oynarken beni yakalamıştı. Beni güzellikle uyardı. İkinci seferde de cebinden çıkardığı anahtarlığını üzerime doğru fırlatmıştı. Başka bir seferdeyse beni o şekilde yakaladığında; “Benim için değil yeğenim, Allah rızası için bir daha oynama” dedi ve ben bu sözden çok etkilenerek bir daha kahvehanede oyun oynamadım.

Amcam Şehit Hasan’ın sabah namazından sonra yattığını hiç görmedim. Eşini, çocuklarını ve orda olduğumda beni de uyandırırdı. Evden çıkıncaya kadar Kur’an-ı Kerim ve kitap okuyarak zamanı geçirdiği gibi bizim de öyle yapmamızı isterdi. Ben, bazen sabah namazından sonra uyumak için başka akrabalarımın evine gider, orda yatardım.

Şehit amcam, dikkatli davranan, tedbir alan, dostunu düşmanını birbirinden ayırabilen bir örnek şahsiyet idi.

Sevdiği insanı Allah için sever, sevmediğini de Allah için sevmezdi. Gecelerinin bir bölümünü ibadetle geçirirdi.

Bir sabah uyandıktan sonra bana dedi ki; “Yeğenim bu gece bir rüya gördüm, rüyamda mürted örgüt militanları evimin etrafını sarmıştılar. Allah’ın izniyle hepsinin üstesinden geldim. İnşallah onları rezil ederiz.” Şehit Hasan, özellikle aile ve çocuk terbiyesine çok dikkat eder, aile fertlerinin üzerlerine titrerdi. Kız çocuklarının ve eşinin tesettürüne çok hassasiyet gösterirdi. Kız çocukları 7-8 yaşlarına geldiklerinde başlarını örtmeye başladı. Erkek çocuğunun başına takke takardı. Çocuklarıyla birlikte cemaatle namaz kılardı. Peygamber Efendimiz (sav)’in hayatını onlara anlatır, sahabe hayatından misaller verirdi. Şehid Hasan’ın 20 sene önce ailesine verdiği terbiyenin etkisi halen devam etmektedir. Şehit babalarının etkisi çocuklarının üzerlerinde halen devam ediyor.

ŞEHADET ÖNCESİ VE ŞEHADET ANI
Amcam Şehit Hasan, şehadetinden bir kaç gün önce bana dedi ki; “Yeğenim! Bugünlerde anladığım kadarıyla mürted örgüt ellerinden gelse beni vuracaklar. Beni önce tehdit ettiler sonra tarayıp gözdağı vermeye çalıştılar. Tedbir amaçlı akşamları dükkâna gel, beni bekle ve eve beraber gidelim, sabahleyin beraber evden çıkalım." 2-3 gün bu şekilde beraber gidip geldik.

ŞEHADET GECESİ
Şehadet gecesi yatıncaya kadar bize vaazlarda bulundu. O gece banyo yaptıktan sonra yattı. Sabah namazına kalkıp eşini, çocuklarını ve beni uyandırdı. Cemaatle namaz kıldık. Sabah namazından sonra Kur’an-ı Kerim okuyup bizim de dinlememizi istedi. Ardından okuduğu Kur’an meâilini bizlere okudu. İki rekat Duha namazını kılıp abdestini de tazeledikten sonra evden çıktık. Kelam-ı Zülcelal’ı okuyarak, tevbesini tazeleyerek, hanımının ve çocuklarının gönlünü alarak Rabbine kavuşmaya hazırlanıyordu.

Sabah saatlerinde evden çıktık. Yavaş yavaş yürüyorduk. Bana çokça tefekkür etmemi tavsiye ediyordu: “Bir saatlik tefekkür bir yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır” diyordu. Yürüdüğümüz sokakta önümüzde durmuş halde bir kamyon vardı. Aniden biri kamyonun arkasından elinde kalaşnikof silahla durmaksızın üzerimize ateş etmeye başladı. Amcam düştüğü yerden kalkamadı. Ben bahçenin arka duvarından atlayarak duvarın arkasına gizlendim. Mürtedler ise amcamın cansız bedeninin üzerine gelip defalarca ateş ettiler. Yaklaşık olarak bedenine 44 mermi isabet etmişti. Meğer hem önden hem de arkadan etrafımızı sarmışlardı. Bu şekilde şehadet şerbetini içti. Tarihler 6 Ekim 1992’yi gösteriyordu. Kürt, Türk demeden yüzlerce insan cenazesine katıldı. Rabbim şehadetini kabul etsin, bizlere şefaatçi kılsın ve bizleri onların yolundan ayırmasın.

YEĞENİ SABRİYE AKBEL
Amcamı çok seviyordum, amcam da bizi çok seviyordu. Ara sıra evimize gelip benimle dertleşiyordu. Yine bir gün ziyarete geldi, bana; “Yeğenim! Şu ellerime bak, ellerimin her tarafı sıva ve kireçten çatlamış, oysa bana diyorlar ki sen devletten maaş alıyorsun. Eğer maaş alsaydım bu ellerim ve gözlerim niye bu halde olurdu” dedi. Amcam bana her zaman diyordu ki; “Sürekli bol elbise giyin, çocuklarına dikkat et, kötü alışkanlıklara bulaşmasınlar, onları hep İslam’a yönlendir.”

Ailece onu çok seviyorduk, canımızdan daha çok seviyorduk. Bana diyordu ki; “Yeğenim! Benim için dua et, sürekli bu arabaların, bu motorların üstünde yollardayım. Dua et ki ben bir kazayla vefat etmeyeyim, Allah yolunda şehid olayım.” Amcam, çocuklarımın başını çok okşuyordu. Aradan yıllar geçti ve şimdi büyük oğlum amcama o kadar çok benziyor ki ne zaman ona baksam amcam aklıma geliyor.

Amcam, kısıtlı ve zor imkanlar altında İslamiyeti o kadar derinden ve gerçek yaşıyordu ki ve çevresine de aynı şekilde yansıtıp onlara da vesile oluyordu. Her şeye rağmen hiç zalimlerden korkmadı ve pes etmedi ki sonunda istediği şehadete kavuştu. Keşke amcam sağolsaydı da bugünleri görebilseydi. Fakat inanıyoruz ki şehitler ölü değil, diridirler. İnşallah bizleri ve halimizi görüyordur.

YEĞENLERİ SEYHA GÜNDÜZ VE ZEYNEP TEMİZ
Onun vesilesiyle huzurlu günler yaşıyoruz. Bizlere örtünmenin gereğini ve önemini anlatırdı. Çoğunluğu akrabalarımızdan oluşan bir kalabalığa nasihatler ettiğini hatırlıyorum. Amcam aralarında nur yüzlü güler yüzüyle seçiliyordu. Çok takvalı, yumuşak huylu, kimseyi üzmeyen bir insandı. Bizi gördüğünde hemen İslam’ı anlatmaya çalışırdı. Şehadetinden bir gün önce annem kendisinin şehid olduğunu görmüştü. Şehadet haberini aldığımızda dünyamız yıkıldı, evimizin tavanı çöktü, üzerimizi karanlık bürüdü. O an en sevdiğimiz, en saygı duyduğumuz, elimizden tutan insan yoktu artık…

O sırada babam evde değildi. Eve gelmesi için haber gönderdik. Babam yaklaşık yüz metre kala arabadan indi. Şehadet haberini o da duymuştu. Biz babamızın yanımıza gelmesini bekliyorduk ama babam gelemiyordu, sanki dizlerinden derman alınmış, ilikleri boşalmıştı. Yeni yürümeye başlayan bir çocuk gibi her bir iki adımda yere yığılıp kalkıyordu. Babam, koca çınarını yitirmişti. Baktık bize doğru gelemiyor, biz babamıza koşup sarıldık.

Babam ile annem aynı gün biletlerini kesip Antalya’ya gittiler. Biz sahipsiz kalmışız, kendimizi mazlum ve yetim hissediyorduk. Allah, kimseye bu acıyı yaşatmasın. Burada kendimizi zorlayarak lanet değil de katillerine Allah hidayet versin, diyoruz. Amcamın acısı halen taptaze yüreğimizdedir. Onun üzerine yazılan marşları, ilahileri her gün okuyoruz. Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz. Şehitlerin yolunda canımız pahasına da olsa bu ilahi davadan ayrılmayacağız, örtümüzden taviz vermeyeceğiz.

ARKADAŞI SABRİ DURMAZ
Şehid Hasan, insanları kurtuluşa çağıran ve onlar için çaba sarf ederdi. Bir çoğumuz düşmanlık besleyen akrabalarımızı terk ederken, o gece gündüz onları ziyaret eder, İslami anlatırdı ve onlara çok acıyorum diyordu. Perşembe ve Pazartesi günlerini oruçla geçirir ve bizlere de tavsiye ederdi. Sünnetlere sımsıkı sarılırdı.

O, zamanını hiç boşa harcamazdı. Her zaman hayırlı bir iş içinde idi. İş hayatında çok çalışkan ve yetenekli idi. Bir çoğumuzun cesaret edip yapamadığı işe o hemen girişir ve başarırdı. Yadım ve bağışlarda da çok cömert ve örnek bir insan idi
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir