• DOLAR 32.217
  • EURO 35.035
  • ALTIN 2510.365
  • ...
İmam Rabbani Hareketi Ve Sultan Alemgir
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Feyzullah Zerey / Doğruhaber
Hind toprakları on birinci yüzyılda İslam ile tanıştı. Bu topraklar da İslam’ın yayılması Sühreverdiyye, Kadiriyye, Çistiyye ve Nakşibendiyye tarikatlarıyla tahakkuk etti. Bu hareketler İslam’ın Hind topraklarında korunup güçlenmesini de sağladı. İslam davetçileri Sünneti Seniyyenin ihyası, İslam dinini bidatlerden muhafaza, dinin yeniden ihyası için büyük mücadeleler verdiler. İmam Rabbani ve hareketi bu bağlamda tarihe geçmiştir.

İmam Rabbani yaşadığı on altıncı yüzyıldan gününüze kadar isminden bahsedilen ve hizmet zinciri devam eden büyük bir dava adamıdır.
 
İmam Rabbani, Nakşibendiyye tarikatını güçlendirmiş; siyasi, fikri ve aksiyoner bir hareket haline getirmiştir. Küfür ve bidatlere karşı gösterdiği tavizsizliği ve mücadelesi ile Rabbani diye anılan bu hareket daha sonra da Mevlana Halid ile Halidiyye adıyla günümüze kadar tesirini göstermiştir.
 
İslam dünyasını en çok etkileyen ve uzun süre varlığını sürdüren bu ihyacı, tepkici ve tecdidi hareket maalesef yeterince bilinmemektedir.
 
Hind toprakları eski medeniyetin beşiğidir. Adem (as)’ın dünyaya indirildiği bu topraklar İslam’la şereflendikten sonra Bangladeş, Maldiv Adaları, Brunei gibi ülkeler ve Güney Asya’daki Malezya, Endonezya ve Çin’in bazı bölgeleri İslam’ı kabul etmişlerdir.
 
Bu topraklarda İslam’ın yayılması hiç de kolay olmamıştır. Hindular Müslümanları kast dışı ilan ederek onlara “pis insanlar” lakabı taktılar. Müslümanlarla evlenmek, yemek yemek, onlarla oturmak haram saydılar. Kurdukları gruplar vasıtasıyla yüz binlerce Müslümanı şehid ettiler. İslam’ın yayılmasına engel olmaya çalıştılar.
 
İmam Rabbani’nin yaşadığı dönemde Ekber Şah hüküm sürüyordu. Ekber Şah Çiştiyye tarikatına mensup önceden iyi bir Müslümandı. Çok iyi bir eğitim görmemişti lakin diri ve meraklı bir zihne sahipti. Moğol İmparatoru olan Ekber Şah İslam dini ile Hinduizm karışımı yeni bir din icat etti ve adına “Dini İlahi” dedi. Çeşitli kanun ve kurallar atadı ve halkı bunlara uymaya zorladı.
 
İmam Rabbani, Ekber Şah’ı doğru yola getirmek için çok çalıştı. Ekber Şah’ın yakınlarını çağırtıp kendisine şu mesajı gönderdi, “Padişah Hak Teâlâ’ya ve O’nun Resulüne asi olmuştur. Benim tarafımdan kendisine söyleyip hatırlatın ki; onun padişahlığı da kudreti de, iktidarı da, askeri ordusu da, her şeyiyle aklına bile gelmeyen öyle bir musibetle dağılacak, perişan olacaktır. Tövbe etsin, Allah ve Resulünün yolunu tutsun. Aksi halde Allah’ın kahrını, gazabını beklesin.”
İmam Rabbani İslam’ın Hind topraklarında yayılması ve devlet yöneticilerinin bazılarının tasavvufi eğitim görmeleri için çok mücadele etti. Bu idarecilerden bir kısmı onun müritleri arasında yer aldı. İmam Rabbani’yi zindana atarak hizmetlerini engellemeye çalıştılar. Hükümdar önünde tahiyye secdesini ret eden İmam Rabbani üç yıla yakın bir süre hapis yattı. Şah Cihan onun af edilmesi için çok çalıştı böylece üç yıl sonra affedildi.
 
ŞAH CİHAN
Şah Cihan hükümdar olduğunda İmam Rabbani’yi kendisine müşavir olarak seçti, onun sohbetlerini ve tavsiyelerini dinledi. İmam Rabbani bu sayede İslam’ı Hind topraklarına yayma fırsatı buldu. Şah Cihan’ın kızı Fatma Cihan-ârâ Begüm Sahib küçük yaşlardan itibaren tasavvufa girdi. Ömrünü ibadetle geçirdi. “Devrin Rabiası” olarak tanındı." 2Risaletu’s Sahibiyye” adında bir tasavvufi eser derc etti. Oğlu Sultan Alemgir, dinine sıkı sıka bağlı bir büyük idareci olarak tarihe ismini yazdırdı.
 
TAÇ MAHAL
Şah Cihan, babası Şah Cihangir’in ölümü üzerine tahta geçti. 1631 yılında çok sevdiği hanımı Mümtaz Mahal doğum esnasında vefat etti. Eşinin kabri üzerine ünlü Tac Mahal adındaki anıtı inşa etti. Herkesin cami olarak bildiği Tac Mahal işte bir kadının adına yaptırılmış bir anıttır. Banu Begüm Mümtaz Mahal, İran’dan Hindistan’a hicret eden Asef Han’ın kızıdır.
 
SULTAN ALEMGİR EVRENGZİB
Bâbürlü hükümdarı Şah Cihangir ve Mümtaz Mahal’in oğludur. Bir süre babasına hükümdarlığı altındaki Gücarat, Belh, Multan, Dakhan gibi yerlerde valilik yaptı. Babası ölünce kardeşleriyle taht mücadelesine girişerek hâkimiyeti ele geçirdi. 50 sene boyunca Hind topraklarında hükümdarlık sürdüren Alemgir, 1658 yılında başlayan hükümdarlığı 1707 yılına kadar sürdü. Büyük zaferler kazanarak topraklarını genişletti. İki oğlu tahtını ele geçirmek için isyan edince uzun bir süre onlarla meşgul oldu. İkisini de yenmeyi başardı. Dört hanımı ve yedi çocuğu vardı.
TASAVVUF EĞİTİMİNDEN GEÇTİ
Sultan Alemgir, İmam Rabbani’nin oğlu Muhammed Masum’un terbiyesinde yetişti. Kendisinin iyi bir müridi oldu. Çocukluğu ve gençliği medresede âlimler ve şeyhler arasında geçti. İyi bir tasavvuf eğitimi alan Alemgir, mana dünyasında mesafeler kat etti. Kur’an, fıkıh, tecvid ve hat sanatı konularında kendisini geliştirdi. “Hattat” payesini aldı. Harb sanatı ve binicilik konusunda da mükemmel bir eğitim gördü.
FETEVAYI HİNDİYYE
İdare ettiği devletin kanunu olarak Fetevayı Hindiyye’yi kabul etti. Bu fıkıh kitabı devletin anayasası (kanun-u esasi) idi. Osmanlıdaki Mecelle gibi devletin hukuki kurallarını kapsayan Fetavayı Hindiyye, İslam hukuk tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda Fetevayı Alemgiriyye olarak da bilinen bu eser; ülkenin büyük âlimleri ve faziletli insanlarından oluşan bir komisyon tarafından yazılmıştır. Tashih komisyonunda Şah Veliyullah Dehlevi de vardı. Bu iş için binlerce kitap bir araya getirilmiş ve 20 bin altın sarf edilmiştir.
 
KİTAP YAZDI, HAFIZLIK YAPTI
Sultan Alemgir, İlim ve ilim ehline çok kıymet verip, talebelerin ve müderrislerin vazîfelerini râhat yapmaları için maaş verdi. İlmî yayın faaliyetlerini teşvik ederek eser takdim eden âlimleri mükâfatlandırdı. Din ve fen ilimlerinin herkes tarafından öğrenilmesine büyük gayret sarf etti. Hadis ilmine dair eserler telif etti. Onları şerh edip, Farsça’ya çevirdi. Telif çalışması olmayan âlimlere maaş vermedi. Böylece nice kitap teşekkül etti.

Kendi el emeğiyle geçimini sağladı. Yazdığı Mushafları satar ve onların geliriyle geçinirdi. Devlet hazinesinden para almaktan çekinirdi.

Hükümdar olduktan sonra Kur’an-ı Kerim’i ezberleyerek hafız oldu.
 
NAMAZA ÇOK ÖNEM VERİRDİ
Cemaatle namaz kılmaya çok önem verirdi. Vakit girer girmez namaza dururdu. Cemaatle namazı hiçbir zaman terk etmezdi. Geceleri namaz, zikir, tefekkür ve Kur’an tilavetiyle geçirirdi.

Ramazan’ın son on gününde mutlaka itikâfa girerdi. Sünnet oruçları tutardı. Daima abdestli olurdu.
Zühd hayatı yaşardı. Ağzına haram lokma almazdı.

Köylülerin tohum ve hayvan satın almalarına yardımcı olur ve onlara borç verirdi. Onları kalkındırmak için elinden geleni yapardı. Hükümdarlığı altında yaşayan Hindu, Brahman gibi din mensuplarının mabetlerine dokunmadı lakin yeni mabetler inşa etmelerine izin vermedi. Onların insani olmayan dini bazı hareketlerini yasakladı.

Ayaklar altında kalabilir düşüncesiyle paralar üzerinde yazılan kelime-i tevhit yazılarını sildirdi. Nevruz bayramını Mecusi âdetidir diye resmî bayram olarak kutlanmasını yasakladı.
Bir çeşit bira yapmada kullanılan bitkinin dikilmesini yasakladı.
Allah’ın emir ve yasaklarını deneten muhtesipleri vardı

Allahü Teâlânın emir ve yasaklarının memleketin her tarafında tatbikinin kontrolü için, Molla İvaz isimli âlimi vazifelendirip emrine müfettişler verdi. Molla İvaz’ın emirlerine aynen kendi emirleri gibi itâat edilmesini, memleketin her köşesindeki idârî âmirlere fermanlarla bildirdi. İslâmiyetin emretmediği seksen çeşit vergiyi halktan kaldırdı. Müslüman ve kâfir herkesin gönlünü aldı. Bu uygulamalardan sonra hazîne zayıflaması gerekirken, zenginleşti. Sarayda çalgı çalınmasını yasakladı.
 
KUTSAL BELDELERE YARDIMLAR GÖNDERIRDI
Mekke ve Medine’deki seyyidlere, işçilere, fakirlere yüklü miktarda altın gönderirdi. Mekke şerifi gönderilen yardımları gereği gibi dağıtmadığını fark edince özel bazı adamlar vasıtasıyla Mekke ve Medine’de el altından ihtiyaç sahiplerine yardımlar dağıttırdı.

Memleketindeki ihtiyaç sahiplerini hiç unutmazdı. Özellikle Ramazan aylarında hayır hasenatı çok yapardı. Fakirler için bulgur haneler açtı, yolcular için kervansaraylar yaptırdı. Camiler inşa etti. Cami görevlilerini maaşa bağladı. Âlim ve talebelere maddi destekte bulundu.
CESUR BIR KOMUTANDI
Sultan Âlemgîr, cesâreti ve gâyesine erişmekte gösterdiği azim ve sebatı ile tanındı. Düşmanlarını saf dışı etme veyâ kendine bağlamada gösterdiği mahâret onun devlet adamlığındaki ihtisâsını göstermiştir. Çok iyi bir hâfızaya sâhip olan Âlemgîr, aynı zamanda yorulmaz bir liderdi. İktidârı zamânında kendisiyle görüşebilme fırsatını bulan İtalyan doktor Gemalli Careri, Âlemgîr’in kendisine yapılan mürâcaatları tek tek okuduğunu, bunları cevapladığını ve bu işten büyük haz duyduğunu kaydetmiştir.
 
OKUMAYI ÇOK SEVERDI
Sultan Alemgir’in sâde bir hayâtı vardı. Okumayı çok severdi. Kendisi de yazardı. Fârisî nesirleri çok beğenilmektedir. Mektuplarını ihtivâ eden, Ruk’at-i Âlemgîrî kitabı, uzun zaman, basit fakat güzel nesir yazma umûmi ders kitabı olarak kaldı. Şiir söylemede de kâbiliyetliydi.
 
Hinduların Müslüman olması için çeşitli yollara başvururdu. Halk kendisine veli gözüyle bakardı. Hinduların İslam ile şereflenmesi için çok mücadele verdi. İhtida edenlere çeşitli hediyeler verdi ve onları taltif etti. Bu konuda çok da başarılı oldu. Binlerce Hindu kendi isteğiyle İslam’ı seçti.
Hinduların silah taşıması, fil kullanması, saf kan ata binmeleri, tahtırevanda gezmeleri, Müslüman hizmetkâr çalıştırmalarını yasakladı.
 
Müslümanlardan aldığı vergiyi Hindulara göre daha az alırdı. Hindulardan cizye alırdı. Böylece onların Müslümanlaşmasının yollarını açmaya çalışırdı.
 

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir