• DOLAR 32.355
  • EURO 34.858
  • ALTIN 2389.954
  • ...
`İbadetlerimizi sembolik ifadelerden kurtarmalıyız`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Fikret Özkan / Doğruhaber :

Tüm insanlığın tekrardan Rabbini bilmek ve ona yönelmek anlamına gelen Hac farizasının Müslümanlar tarafından idrak edildiği bu günlerin değerli olduğunu söyleyen Kayapınar ilçe müftüsü Sırrı Şık, Haccın Müslümanlar için önemine işaret ederek, kabul edilmiş bir hac ile dönmenin Müslümanlar için en büyük bayram olduğunu belirtti.

Şık, “Rabbimizin bize olan bu keremine ve lütfuna karşı bizlerde dünyalık olarak bizleri Rabbimizden uzaklaştıracak her türlü engeli Rabbimize kurban etmekten geri durmamalıyız. İbadetlerimizi sembolik ifadelerden kurtarıp onların ifade ettiği değerleri hayatımıza hâkim kılmalıyız.” ifadelerini kullanarak Hacc, Kurban ve Bayramın Müslümanlar için ifade ettiği anlamlara değindi.

Konu ile ilgili olarak İlke Haber Ajansına açıklamalarda bulunan Şık, Müslümanların sembollerden ibaret olan Hac ibadetinde, sembollerin altını dolduran tevhidi mesajı iyi okumaları gerektiğini belirterek, aksi durumun Allah’ın katında bir anlam ifade etmeyeceği uyarısında bulundu.

ÖZKAN:    Müslümanlar olarak Allah’ın farz kıldığı bir farizayı yerine getirmek isteyen hacı adayları var. Bir Müslümanın zihninde ve gönlünde Hac nasıl bir tarif bulmalı? Sosyolojik ve psikolojik olarak Hacc bir Müslümanı nasıl etkilemeli?   

ŞIK: Hacc, İslamiyet’in en önemli ayaklarından biridir. Bundan dolayı haccı sıradan bir seyahat olarak görmek doğru değildir. Allah (cc) buyuruyor ki; “Allah-u Teâla için hac yolculuğuna çıkmak insanlık üzerine bir farzdır.” Tabiri caizse, Allah (cc) tüm insanlığı tekrar kendisine davet ediyor. Sadece inananları değil, bütün insanları, orada kendisine ibadet etmeye, kendisini bilmeye davet ediyor.

Önemli ve unutulmaması gereken bir husus…

Hacc’da menasik dediğimiz tavaf, şeytan taşlama, vakfe, arefe dediğimiz bir takım sembolikleri değerler var. Ancak bu sembolik değerlerin altına yerleştirilmesi gereken önemli hususlar olduğunu unutmamak gerekir. Tüm bu sembolleri yaşarken, o sembolik değerlerin altını dolduran değerler neler olduğunu ve Müslümanlar olarak bizler için ne ifade ettiğini bilmemiz gerekir.

ÖZKAN: Nedir bu değerler?

Allah-u Teâlâ insanları hacca davet ediyor. Başta Arafat’a davet ediyor. Arafat Allah-u Teâlâ’yı yeniden bilmenin merkezidir. Bundan dolayı da Arafat’a giden insanlar Allah-u Teâlâ’yı yeniden tasvir eder ve tanır. Allah-u Teâlâ’yı tanıdıktan sonrada kendisini acziyetini fark eder. Diğer bir husus ise hacca giden hacı adayı kardeşlerimiz Arafat’a doğru çıktıkları zaman mikat sınırlarını geçer geçmez dünyadaki bütün dünyevi özelliklerinden kurtulmak üzere o şekilde sade bir kul olarak oraya gitmek zorundadırlar. O mikat sınırında bütün rütbeler sökülür, güzellikler gider, dünyalık namına değer verilen hususlar o sınırları geçemez ve insanlar kul olarak oraya giderler. Aynen Hazreti İbrahim gibi.

ÖZKAN: Müslümanların Hacc vazifesini yaparken hissetmesi gereken ruh hali ve Şeklen yapılmış bir haccın Allah katındaki değeri…

Allah-u Teala hacca insanları davet ederken aynı zamanda da kendisi uğruna mücadele eden peygamberlerin ve onların yolundan gitmiş olan takipçilerinin mücadelelerine bir şekilde vurgu yapıyor. Allah (cc) Hacca giden müminlerin Makamı İbrahim’de kendilerine bir namazgah edinmelerini istiyor. Makamı İbrahim derken Allah (cc) elbette ki Hazreti İbrahim’in ayaklarını bastığı yerleri anlamamak lazım. Makam aynı zamanda o kutlu nebinin direnişini de ifade ediyor. Dolayısıyla orada Hazreti İbrahim’in mücadelesine atıf vardır. Nasıl ki, Hazreti İbrahim hakkın rızası için kendisi tamamıyla, kayıtsız şartsız Allah’a teslim etmiş ve teslimiyet doğrultusundan hiçbir şekilde boyun eğmemiş ise, her türlü zorluklarda rağmen hakkı tutup ayağı kaldırmış ise, Nemrut’un bütün zulümlerine göğüs germişse, hatta ataşe girme pahasına dahi haktan geri dönmemiş ise… Bizlerde müminler olarak Hazreti İbrahim’in makamından geçerken Hazreti İbrahim’in bu mücadelesini tüm benliğimizde canlandırmak durumundayız. Biz hem onun ümmetindeniz, milletindeniz diyeceğiz, hem de onun mücadelesinde bizim üzerimizde bir eser olmayacak. Bu durumda oraya gidip, oralarda dolanıp gelmenin Allah katında çokta bir kıymeti olmayacaktır. Bundan dolayı Kabe’de yapılan her işte Hazreti İbrahim’i canlı tutmak şeklinde o kulvarda koşarak hac menasiklerini yerine getirmek gerekir.

ÖZKAN: Denilebilir mi hacı kabul oldu ya da olmadı? Ya da yapılan ibadetin Şer’i olarak hükmü?

Hayır, şeklen, fıkhi anlamda yapılaması gereken şartlar yerine getirilmiştir diyebiliriz. Bu bağlamda gereken görevimizi yerine getirmiş oluruz.

Ancak bizim anlatmak istediğimiz; haccın üzerimizde göstermesi gereken tesiri açısındandır. Zira hacc yeniden doğuştur veya hayata farklı bir bakış ile bakmaktır. Yani hayata Allah-u Teala’nın bakmamızı istediği yerden hayata bakmak ve olması gerektiği gibi görmektir.  Dolayısıyla hacca giden kardeşlerimiz bu menasikleri yerine getirir iken acaba bunların altlarındaki manalar nelerdir? diyerek ince ince düşünmelidir. Hata her bir menasikten önce bunları ayrı ayrı değerlendirip kendisini ruhen bu duruma hazırlamalı ve ona göre hareket etmelidir. Eğer durum böyle değil ise… O durumda yaptığı ibadet şekli bir ibadet olmaktan ibaret kalacaktır ki böyle bir haccın İslam âlemine vereceği çok da fazla bir şeyi söz konusu değildir.

ÖZKAN: Allah’ın Mümin kulundan istediği “Haccı Mebrur” ne anlama gelir? Bahsettiğiniz semboller üzerinde alınması gereken mesajları ümmet olarak Müslümanlar ne kadar alabiliyor?

ŞIK:  Haccı mebrur peygamber efendimizin ifadesi ile “Karşılığı sadece cennet olan hacc’dır” Dolayısıyla yaptığı haccı “Haccı Mebrur” olan insanlar inşallah cennete layık olacaklarıdır. Ancak Haccı Mebrur’un hayata yansımalarına bakmak lazımdır.

ÖZKAN: Biraz bu yansımalardan bahsedebilir miyiz?

Bu hususu Allah’ın kitabı ortaya koyuyor.

Hacca gidecek kardeşlerimizin bir kere fısk-u fücur dediğimiz manevi pisliklerin tamamından kurtulmaları gerekiyor. Hacda kavga ve gürültü olmaz. Kin, düşmanlık, cidal olmaz. Oranın haramlığını tarumar edecek ve manevi bir bombardımana tabi tutacak hal ve hareketlerden, ahlaki zaafiyetlerden kurtulmak gerekir. Hac farizasını yerine getirdikten sonra sürekli olarak bizim önümüze hayır yolları açılıyor ise, o hayır yollarında sonuna kadar gidebiliyor isek ve daha önce bizim hayatımızı tarumar eden bir takım ahlaki zafiyetlerimizden kurtulmuş isek inşallah haccımız Haccı Mebrur’dur ve o istikametin sonucunda da inşallah cennet vardır.

ÖZKAN:  Müslümanların bir diğer ibadeti ise kurbandır. Kurban ve dolayısıyla Kurban bayramlarının son zamanlarda bir kavurma bayramı şölenine evirilmesini nasıl görüyorsunuz?

ŞIK: Kurban dinler tarihinde en önemli fenomen diye geçer. Kurban bayramını bir et veya kavurma bayramına dönüşmesi ise büyük bir talihsizliktir. Aynı zamanda kurbanların kesilip ortaya bırakılması veya şova dönüşen bir takım duygular ile bu kurbanların kesiliyor olması, o kurbanın maalesef ibadet olmasından çıkmasına sebebiyet veriyor. Allah-u Teala Kur’an da “Sizin kurbanlarınızın ne etleri nede kanları asla Allah’a ulaşmaz.” diyor.

Peki, Allah’a ulaşan nedir?

Allaha ulaşan bu konudaki takvanızdır. Takvanın da korkmaktan saygıya, sorumluluk sahibi olmaktan sakınmaya kadar birçok anlamı vardır. Dolayısıyla sorumluluk anlamındaki takva, kurbanın bizi sorumluluğa doğru çektiğinin bir işaretidir. Yani kurbanı kesen kişi o takvanın etkisi ile İslam Ümmetine ve insanlığa karşı olan sorumluluğunu hatırlamış oluyor.

ÖZKAN: Kurban’da aslında bir semboldür ve bu sembol ise aslında bir mesaj verilmek isteniyor diyebilir miyiz? Hocam…

Kurban kesmek ile Rabbimize ne kadar yaklaşmış oluyoruz? Bunun hesabı yapılması gerekir. Aynı zamanda Allah-u Teala bu kurban meselesini meşru kılar iken acaba bunun ile ne hedeflenmiştir? Ve bununla hedefe gidebiliyor muyuz? Eğer kurban bizi hedefimiz olması gereken Rabbimizin rızasına doğru götürmüyor ise o zaman bunda bir eksiklik vardır. Bundan dolayı kurbanlarımızı keserken ilk önce Allah’ın rızasını isteyeceğiz ve Rabbimizin istediği doğrultuda etlerini dağıtacağız. Ancak bir ibadet olan Kurban’ı ve bayramı bir araya getirerek bu günleri bir et panayırına dönüştürmek, kavurma yeme meclislerini oluşturarak alınması gereken mesajlara kulak asmamak bu ibadetinde şekli olmanın ötesine gitmeyeceği anlamına gelecektir ki bu durumda Müslümanlar açısından sakat bir durumdur.

Unutulmaya yüz tutmuş bu ibadetlerin ruhaniyeti yeniden hayat buluyor…

Bu konuda kurban kesim işleri ile ilgilenen bir takım organizasyonların eli ile bu işler yavaş yavaş İslami bir manzaraya tekrardan dönüyor. Bu tür organizasyonlara vekâleten verilen kurbanların kesilerek muhtaç ailelere dağıtılıyor olması sevindirici bir gelişme. Ama buda yetersizdir. İnşallah umut ediyoruz ki bu hayır kuruluşları çoğalsın ve daha da fazla fakir olan insanlara ulaşsınlar. En azından bu şekilde bir ümmet ruhu oluşsun. Buda çok önemli bir husustur. Dolayısı ile bizim ümet olmaya ihtiyacımız var ve Allah-u Teala bu hac ve kurban sayesinde inşallah tekrar ümmet olmamızı nasip eylesin.

ÖZKAN: Bayram Müslümanlar için neyi ifade eder? Bir ibadet olarak bayram dersek nasıl bir tarif çıkar buradan?

ŞIK: Tabi İslam aleminin içerisinde bulunduğu durum göz önünde. Böylesi acı dönemlerde, hakikaten bayrama bayram demek mümkün olmuyor. Hani şunu hep söylemişimdir: bize bu zulümleri yapanlar eğer ehli küfür olsaydı, onlarla olan bir savaştan bu eziyeti çekmiş olsaydık ve yaşadığımız bu bayramlar manevi anlamda bizim affımıza, mağfiretimize vesile oluyor olsaydı da, kardeşlerimiz ile yaşadığımız bir kavganın eseri olmamış olsaydı yine de gam yemezdik. O zaman şunu derdik. Olsun, zalimlerin zulmü altında inleyelim, bayramımız yine bayramdır ve bunda hiç bir sıkıntıda yoktur.

Bize asıl acı gelen durum; Müslümanların Müslümanları katletmesi, bir birine kast etmesidir. Bayramımıza acılık katacak bir durum var ise o da budur. Bizim bayramımızı bayram olmaktan çıkartan hususlar, bizim kendi anlayışlarımız ile bu bayramları manevi bir atmosferden uzaklaştırmamızdır. Yani kendi elimiz ile kendimizi yiyip bitiriyoruz ya işte bizi bizden eden, bayramlarımızı zehre çeviren hususlar bunlardır. Zalimin zulmü altında inlemek bizim bayram yapmamıza engel olamaz. Ancak iki tane Müslümanın Allah-u Ekber diyerek bir birlerinin kanına girmesi bizim bayramlarımızı zehre çeviriyor. Bundan dolayı bu bayramların tekrar kardeşlik ruhunun ortaya çıkmasına vesile olmasını Allah’tan niyaz ediyoruz.

ÖZKAN: Her sene birileri bir bahane ile Müslümanların bayramını kara ilan etmeye ve Müslümanların bayram yapmaması gerektiğini gündeme getirip zaman zaman bazı yerlerde bunlara engel olmaya çalıştığını müşahede ediyoruz. Müslümanlar için kara bayram var mıdır? Ya da Allah’ın Müslümanlar için helal kılmış olduğu bir ibadeti insanlar dünyalık meselelerinden dolayı kendine haram edebilir mi?

ŞIK: Tabi bu durum bayrama hangi gözle baktığımızla ilgili. Her Müslüman’ın bayramı bir eğlence olarak mı, yoksa insanların tekrar Allah-u Teala’nın o engin merhameti ile buluşmasını sağlayan bir ibadet olarak mı baktığını sorgulaması lazımdır. Eğer bayramlarımız bizim için bir ibadet hükmünde ise diğer ibadetler için geçerli olan hüküm burada da geçerlidir. Yani her halükarda bayramımızı yaparız. Ama eğer bayram sadece bir eğlenceden ibaret ise, Müslümanların hayatında hiç olmaması gerekir. Zira bu durumda zaten Rabbimizin bizden istediği bir bayramı idrak etmiş olmayız. Eğer hakkı seviyor isek ve gerçekten Müslüman isek bizim en fazla eğlendiğimiz nokta La İlahe İllallah, Allah-u Ekber ve Lekel hamd dediğimiz vakitlerdir. Bunun için biz Müslümanlar ibadet olarak telakki ettiğimiz bayramlarımıza karalığı yakıştırmayız ve bizim kara bayramımız da olamaz. Bizim asıl kara bayramımız Rabbimizden koptuğumuz andır ve gaflet anına düşmemizdir. Bundan dolayı bu tür spekülasyonlara gelmememiz gerekir. (Fikret Özkan – İLKHA)

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir