Mirac Allah`a Yükselmektir
Nihat Çam / doğruhaber
Bismihi Sübhanehu..
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm`dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ`ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir(İsra-1)
Resul’i Ekrem efendimiz davet ve tebliğ çalışmasını sürdürmüş ve bu yolda çeşitli sıkıntı ve meşakkate uğramıştı. Ammar, Sümeyye, Habbab gibi değerli şahsiyetler ona iman ederken, Ebu Cehil, Ümeyye bin Halef ve Velid bin Muğire gibi müşrikler ona cephe almıştı. Peygamber efendimiz(sav) oğulları Kasım ve Abdullah’ı ahirete yolcularken dudaklarından şu cümleler dökülüyordu: “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Ama dilimizden Allah’a isyana dair bir şey çıkmaz.’’ diyordu.
Hüzün senesi adını verdiğimiz yıllardı. Peygamber efendimizin Dava arkadaşı Hz. Hatice vefat etmiş; yetim ve öksüz iken kendisini yetiştiren amcası Ebu Talib dünyadan göçmüştü.
Peygamber efendimiz(sav) Mekke’de müşriklerin yalanlamaları ve davete icabet etmemeleri neticesinde, İslam devletinin temellerini atmak üzere Taif’e gitme kararı almıştı. Resul’ün(sav) Taif daveti de netice vermemiş, umduğunu bulamamıştı. Taif halkı onu taşlamıştı. Resul’i ekrem efendimiz (sav) kendini bir üzüm bağına atıvermişti. Dizlerine kadar kanlar içindeyken rabbine şöyle niyazda bulunuyordu: “Ey rabbim! Eğer bana kızgınlığın, dargınlığın yok ise çekmiş olduğum bu meşakkat hiçtir.
İşte böyle bir zaman diliminde Allah (cc) resulünü teskin ediyor, lütuf ve keremine gark ediyordu. Mirac olayı bu zikrettiğimiz hadiselerden sonra gerçekleşiyordu.
İsra, gece yürüyüşü; Mirac ise yukarı çıkmak, yükselmek manâsına gelir. Hicretten bir buçuk yıl önce bir Recep ayının yirmi yedinci gecesinde meydana gelmiştir.
Rivayetlere göre O gece Peygamberimiz (s.a.v.) Hatimde uyurken Cebrail (a.s.) geldi, Peygamberimizin mübarek göğsünü mânen yararak içini Zemzemle yıkadı. İman ve hikmetle doldurarak tekrar kapattı. Daha sonra Burak adlı binekle Mescid-i Aksa’ya götürdü.
Peygamberimiz, Mescidi Aksa’da, Peygamberlerden bir topluluğa namaz kıldırdı. Orada, içlerinde şerbet ve süt bulunan kaplar Peygamberimize takdim edildi. Peygamberimiz süt dolu kabı alınca, Cebrail: "Sen fıtratı seçtin, doğru yolu buldun. Ümmetin de doğru yolu buldu" dedi.
Orada bulunan sert bir kayanın üzerine, Mirac denilen asansör kuruldu.
Cebrail (a.s.) ile Peygamberimiz (s.a.v.), Mirac’la yükselip birinci göğe vardıklarında, gök koruyucularının beklediği Hafaza kapısına vardılar. Derken burada Hz. Adem’le karşılaştılar, Ona Mü`minlerin ruhları arz edilirken seviniyor: "Bunun ruhunu İlliyin (iyilerin defterin)e yazın" diyordu. Kendisine kâfirlerin ruhları arz edilirken üzülüyor: "Kötü ruh kötü kokuludur, bunu da Siccin (kötülerin defterin)e yazın" diyordu.
Sonrasını Peygamberimiz’den dinleyelim:
"Sonra baktım bir toplum gördüm ki, dudakları deve dudağı gibiydi. Onlara bir takım memurlar görevlendirilmişti, dudaklarını kesiyorlar ve ağızlarına ateşten bir taş koyuyorlar, bu taşlar makatlarından çıkıyordu. “Ey Cibril! Bunlar kimlerdir?” dedim. O: "Yetimlerin mallarını haksızlıkla, zulümle yiyenlerdir" dedi.
Sonra baktım bir toplum vardı ki; derilerinden sırım kesiliyor ve ağızlarına tıkılıyor. Ve “Yediğiniz gibi yiyin” deniliyor. Ve bu onlara en iğrenç bir şey oluyor. "Ey Cibril! Bunlar kim?” dedim. “Bunlar o koğucular, fitnecilerdir ki, insanların etlerini yerler ve söverek insanların ırz ve namuslarına saldırırlar” dedi.
Sonra bir toplum gördüm ki, önlerine bir sofra kurulmuş, karşılarında temiz güzel etler var, etraflarında da leşler var. Onlar o güzel etleri bırakıp bu kokmuş leşlerden yemeye başladılar. "Bunlar kim? Ey Cibril!" dedim. O: "Bunlar zina edenlerdir, Allah`ın kendilerine helâl kıldığı kadınları bırakıp da kendilerine haram kıldığı kadınlara gidenlerdir " dedi.
Sonra gördüm ki; bir takım kadınlar göğüslerinden ve bir takım kadınlarda baş aşağı ayaklarından asılmış. "Ey Cebrail! Bunlar kim?" dedim. Dedi ki: "(Bunlar) zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlardır"
Peygamberimiz (s.a.v.) ile Cebrail (a.s.), Mirac yolculuklarında bu tüyler ürpertici olayları müşahede ettikten sonra ikinci göğe çıktılar. Orada iki teyze oğlu İsa ve Yahya, üçüncü gökte Yusuf, dördüncü gökte İdris, beşinci gökte Harun, altıncı gökte Musa ve yedinci gökte İbrahim (a.s.) ile buluşup görüştüler. Daha sonra Beyti Ma`mur’da namaz kıldılar ki, o Beyti Ma`mur`a her gün yetmiş bin melek girer ve kıyamete kadar geri dönme sırası gelmez. Bu arada peygamberimize cennet ve cehennem gösterildi ve kaderleri yazan kalemlerin cızırtılarını duyuyordu.
Daha sonra Cebrail (a.s.) Peygamberimizi kanatları üzerine alarak yerden göğe çıkanların ve gökten yere inenlerin son sınırı olan Sidret-ül Münteha`ya kadar çıkardı. Ve orada buyurdu ki:
"Ya Muhammed! Burası Sidret-ül Münteha’dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım".
Böylelikle peygamberimiz (s.a.v.) Sidre-i Münteha’dan, manevi bir binek olan Refref’le yolculuğuna devam ederek arası iki yay ya da daha yakın bir mesafeyle Allah`ın huzuruna vardı. Orada Rabbinden birçok vahiy, hediye ve müjde alarak ilâhi kelâma muhatap oldu ve Allah`ın ayetlerinden en büyüğünü gördü
Bu görüşmeyle Muhammed (a.s.) bünyesinde biz Ümmeti Muhammed’e şu müjdeler ve hediyeler gönderilmiştir:
-- Günlük elli vakit namaza eş değer beş vakit namaz.
-- Allah`a şirk koşmayanların cennete gireceği.
-- Amener Resûlü diye bildiğimiz Bakara suresinin son iki ayeti.
--Peygamberlerden hiçbiri peygamberimizden önce; ümmetlerden hiçbiri de Ümmeti Muhammed`den önce cennete giremeyecektir.
İşte Mirac, zaman ve mekân sınırlarının aşıldığı mukaddes bir yolculuk. O gün bu yolculuğa inanmak istemeyenler vardı. Ebu Bekir’i imana sahip olanlar peygamberimizi tasdik edip sıddıkiyet kazanıyor, imanı zayıf olanlar ise dinden çıkıyor, inkârcılar da inkârlarına inkâr katıyorlardı.
Evet, görüyoruz ki, Mirac imanı ölçen bir mihenktir. Mirac bir yoldur. İnsanı Allah`a ulaştıran bir yol. Kişi namaz kılarak bu yolla Miraca ulaşır. Çünkü namaz Mirac yolundan gelmiştir. Namaz bu yolu sürekli açık tutar. Namazı olmayanların Mirac yolları kapalı sayılır.
O halde Miracı, sadece “Mirac Gecesine” bağlamayıp, tüm hayatımız boyunca ondan istifade etmesini bilmeliyiz. Mirac yollarını açık tutabilmek için Allah`a gereği gibi yakın olmasını bilmeli ve gerekli gayreti göstermeliyiz.
Önemle belirtmek istediğim bir husus daha var. Mirac Kudüs’ü düşünmeden anlaşılabilir mi? Bir Mirac gecesine daha “esaret altında bir Kudüs’le girmenin ızdırabı hisedilmez mi? Filistin, Suriye, Mısır, Libya ve diğer İslam ülkelerinde akıtılan kanlar ve gözyaşları Mirac vesilesiyle tekrar hatırlanmaz mı? Ya insanın içinde bulunduğu bunalımlar, huzursuzluklar ve tatminsizlikler... “Biz ne yapmalıyız ki insanlık kurtulsun?’’ düşüncesi ve şuuruyla hareket etmeliyiz.
Aslına bakarsanız her peygamberin farklı şekilde vuku bulmuş bir miracı var.
Hz. Adem’in Miracı yasaklanan ağaçtan yedikten sonra gözyaşı içinde yaptığı tövbenin kabul olmasıdır.
Hz. İbrahim’in Miracı ateşe atıldıktan sonra :’’Allah bana yeter. O ne güzel bir vekildir.’’ nidasıyla Allah’ın yardımına mazhar olmasıdır.
Hz. İsmail’in Miracı bıçak altında kendini Rahman olan Allah’a adarken, Cibril-i Emin’in cennetten bir koçla gelmesidir.
Hz. Musa’nın Miracı çocukluğunu geçirdiği saraya peygamber olarak geri dönüp insanları Allah’a davet etmesidir.
Hz. Yunus’un Miracı balığın karnından çıktıktan sonra davet ve tebliğine devam etmesidir.
Miracın biz Müslümanlar için bir milad olması gerekir. Rabbimizle aramızda yeni bir sayfa açıp kulluk bilincini kuşanmak ve Allah’a gerçek manada kul olmak için bir vesile olmalıdır.
Bu vesile ile kandilinizi kutluyor, ümmet için hayırlara vesile olmasını diliyorum.