Cehaletle Mücadeleye Adanmış Bir Ömür
Bediüzzaman Said Nursi, 1873te Bitlisin Hizan İlçesine bağlı İsparit Nahiyesinin Nurs Köyünde doğar. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriyedir. İlk eğitimini ağabeyi Molla Abdullahtan alır. Tağ Köyündeki medresede öğrenim hayatına başladığında sekiz yaşındaydı. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, birçok medresede kısa sürelerle bulunarak ders alır...
Zehra Ayhan / Nisanur Dergisi
Malumunuzdur ki; zaman zaman Risale-i Nur deryasına dalıyor, onun içindeki o inciden ve mercandan daha değerli sözleri ve nasihatleri âcizane sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz. İnşallah devam etmeye çalışacağız. Zira “Bir eseri kalıcı kılan içindeki hakikatleridir” gerçeği, Üstad’ın zemheri gecelerde iştiyak ile yazdığı muhteşem eserlerini açıklamaktadır.
O halde, çağımızın İslami uyanışına enerji veren, dolayısıyla baştanbaşa iman ve tevhit hakikatiyle müberhen olan öyle ki birçok filozofu dahi susturan bu önemli eserlerin müellifinin nasıl bir hayat sürdüğüne daha yakından bakalım.
İşte, Allah’ın hükümlerine ram olmuş ömrünün yaklaşık otuz beş yılını zindanlarda ve sürgünlerde geçiren buna rağmen “Ümit var olunuz, bu istikbal inkılabı içerisinde en büyük seda İslam’ın sedası olacaktır” sözüyle yolunda emekleyenlere iman tütsüleyen zindanlar piri Üstad Bediüzzaman’ın o çile yüklü hayatı…
Bediüzzaman Said Nursi, 1873’te Bitlis’in Hizan İlçesi’ne bağlı İsparit Nahiyesi’nin Nurs Köyü’nde doğar. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriye’dir. İlk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah’tan alır. Tağ Köyü’ndeki medresede öğrenim hayatına başladığında sekiz yaşındaydı. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, birçok medresede kısa sürelerle bulunarak ders alır.
Eğitiminin en verimli safhası 15 yaşındayken 1888’de aldığı üç aylık ders olur. Ortalama on yılda okutulan bütün dersleri, Üstad üç ayda okuyup icazet alır. Bu arada hocası tarafından verilen Bediüzzaman (zamanın güzelliği) lakabı ismiyle birlikte kullanılır.
Bir gece Abdülkadir Geylani (KS)’yi rüyasında görür. “Git Miran Aşireti reisi Mustafa Paşa’yı hidayete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr-i ma’rûfa başlasın” der.
Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo’dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa, onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin’de ikamet eden Molla Said, kendisinden rahatsız olan Mardin idarecisi tarafından, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis’e sürgün edilir.
Bitlis’te vali ile bazı memurların içki âlemi yaptıklarını öğrenince onları engellemeye çalışır. Vali, onun bu cesaretini ve mertliğini görünce “Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım sensin” der. İki yıl Vali Ömer Paşa’nın sarayında kalır. Van Valisi Hasan Paşa’nın daveti üzerine 1893 tarihinde Van’a gider. Burada kaldığı süre içinde dini ilimlerin yanında coğrafya, matematik, fizik, kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefeye dair kitaplar okurken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip oldu.
Üstad, Medreset’üz Zehra üniversitesini Van veya Diyarbakır’da açmak düşüncesiyle Van Valisi Tahir Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e hitaben yazdığı referans mektubunu da yanına alıp İstanbul’a giderek padişah ile görüşür.
31 Mart hadisesinde birçok hoca arasında o da tutuklanıp idam istemiyle yargılanır. Mahkeme başkanı; “Sen de Şeriat istemişsin öyle mi?” sorusuna karşılık; “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin istediği gibi değil!” şeklindeki cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat eder. Bu olaydan sonra İstanbul’da fazla kalmaz, 1910 yılında Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. Daha sonra şark bölgesini dolaşarak ilmi, içtimaî konularda insanları aydınlatır. 1911 kışında Şam’a gittiğinde oradaki âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii’nde tarihi bir hutbe verir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Van ve Bitlis cephesinde Rus ve Ermeniler’e karşı savaşır. Çoğunluğu talebelerinden oluşan gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bu alayı kumanda ederken bir yandan da talebelerinden Molla Habib’e, İşârât’ül-İ’caz tefsirini Arapça olarak yazdırır. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpışır ve...
O halde, çağımızın İslami uyanışına enerji veren, dolayısıyla baştanbaşa iman ve tevhit hakikatiyle müberhen olan öyle ki birçok filozofu dahi susturan bu önemli eserlerin müellifinin nasıl bir hayat sürdüğüne daha yakından bakalım.
İşte, Allah’ın hükümlerine ram olmuş ömrünün yaklaşık otuz beş yılını zindanlarda ve sürgünlerde geçiren buna rağmen “Ümit var olunuz, bu istikbal inkılabı içerisinde en büyük seda İslam’ın sedası olacaktır” sözüyle yolunda emekleyenlere iman tütsüleyen zindanlar piri Üstad Bediüzzaman’ın o çile yüklü hayatı…
Bediüzzaman Said Nursi, 1873’te Bitlis’in Hizan İlçesi’ne bağlı İsparit Nahiyesi’nin Nurs Köyü’nde doğar. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriye’dir. İlk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah’tan alır. Tağ Köyü’ndeki medresede öğrenim hayatına başladığında sekiz yaşındaydı. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, birçok medresede kısa sürelerle bulunarak ders alır.
Eğitiminin en verimli safhası 15 yaşındayken 1888’de aldığı üç aylık ders olur. Ortalama on yılda okutulan bütün dersleri, Üstad üç ayda okuyup icazet alır. Bu arada hocası tarafından verilen Bediüzzaman (zamanın güzelliği) lakabı ismiyle birlikte kullanılır.
Bir gece Abdülkadir Geylani (KS)’yi rüyasında görür. “Git Miran Aşireti reisi Mustafa Paşa’yı hidayete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr-i ma’rûfa başlasın” der.
Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo’dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa, onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin’de ikamet eden Molla Said, kendisinden rahatsız olan Mardin idarecisi tarafından, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis’e sürgün edilir.
Bitlis’te vali ile bazı memurların içki âlemi yaptıklarını öğrenince onları engellemeye çalışır. Vali, onun bu cesaretini ve mertliğini görünce “Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım sensin” der. İki yıl Vali Ömer Paşa’nın sarayında kalır. Van Valisi Hasan Paşa’nın daveti üzerine 1893 tarihinde Van’a gider. Burada kaldığı süre içinde dini ilimlerin yanında coğrafya, matematik, fizik, kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefeye dair kitaplar okurken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip oldu.
Üstad, Medreset’üz Zehra üniversitesini Van veya Diyarbakır’da açmak düşüncesiyle Van Valisi Tahir Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e hitaben yazdığı referans mektubunu da yanına alıp İstanbul’a giderek padişah ile görüşür.
31 Mart hadisesinde birçok hoca arasında o da tutuklanıp idam istemiyle yargılanır. Mahkeme başkanı; “Sen de Şeriat istemişsin öyle mi?” sorusuna karşılık; “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin istediği gibi değil!” şeklindeki cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat eder. Bu olaydan sonra İstanbul’da fazla kalmaz, 1910 yılında Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. Daha sonra şark bölgesini dolaşarak ilmi, içtimaî konularda insanları aydınlatır. 1911 kışında Şam’a gittiğinde oradaki âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii’nde tarihi bir hutbe verir.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Van ve Bitlis cephesinde Rus ve Ermeniler’e karşı savaşır. Çoğunluğu talebelerinden oluşan gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bu alayı kumanda ederken bir yandan da talebelerinden Molla Habib’e, İşârât’ül-İ’caz tefsirini Arapça olarak yazdırır. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpışır ve...