• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Tarihin unutmayacağı katliamlardan, XATUNİ KÖYÜ KATLİAMI
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Haber Merkezi

Diyarbakır’da bir köy, 1990’lı yılların Ramazan ayında vahşice bir katliama tanık oldu. Diyarbakır’ın Xatuni (Sağ Kulak) köyünde gerçekleşen katliam, tarihe kara bir leke olarak düştü. Köy sakinleri dindar insanlardı. Ancak sorumluluk alanına dâhil oldukları Pirinçlik Karakolu, dönemin JİTEM merkez üssü gibi faaliyet gösteriyordu. Belki de bu durum, onların en büyük şanssızlığıydı.

Başından beri başıbozukluğun adresi olan koruculuk sisteminin ranta dönüşüp korucuların halkın malına mülküne göz diktiği adreslerden biri Xatuni köyü olur.

Gazze dramını aratmayacak manzaraların, mağduriyetlerin, hatta gün ortasında işkence ve ölümlerin kol gezdiği köyün adıdır, Xatuni. İlk önce 1994 yılında D. Bakır’dan köye dönen bir köylüye ait minibüs, kimliği meçhul kişilerce durdurularak ateşe verilir. Bu olay aslında köye yönelik gelişecek asker-korucu komplosu için ilk adımı teşkil eder. Ardından koyunlarını otlatan köylülere pusu kurulması sonucu dört köylü korucular tarafından katledilirken, askerlere düşen görev ise, korucu pususunu “silahlı çatışmada ölü ele geçirilen dört terörist” şeklinde korucuları aklamak olur.

1996 yılına gelindiğinde, görüntülerini işgal altındaki Filistin topraklarında izlemeye alıştığımız tipik bir baskın olayı daha yaşanır. Korucularla askerlerin ortak saldırısında ele geçirilen köylülerden üç kişi, köy meydanında herkesin gözü önünde kafalarına silah sıkılmak suretiyle hunharca katledilir. Gerekçe bulmak yine askere düşer ve resmi tutanaklara şu kayıt düşülür: “Yaşanan silahlı çatışmada üç terörist ölü olarak ele geçirildi.”

Belki de bundan daha feci olan bir durum daha vardı ki, katlettikleriyle ilgili “terörist” yaftasını kullanırlarken, diğer taraftan da başka köylüler, hatta katledilenlerin birinci dereceden akrabaları ölümlere sebebiyet vermek veya doğrudan kendi köylüsünü/akrabasını öldürmek suçlamasıyla tutuklanarak cezaevlerine gönderiliyordu. Nitekim köyden olup da müebbet cezaya çarptırılan bazı köylüler, asker-korucu cinayetlerinin cezasını çekmeye devam etmektedirler ki, bu tip dehşet verici hadiselerin dünyada başka örnekleri bulunur mu bilinmez. Kimi zaman bu mezalimlerden köy kadınları da nasibini alır ki, birçok kadın, gördükleri vahşi uygulamalar sonucunda düşük yapar.

ŞEHİD MOLLA AHMET KAYA

1996’da Diyarbakır merkeze bağlı Bubya köyünde doğan Molla Ahmet şehid olana kadar Bubya’da ikamet etti. Küçük yaşlarında ilim tahsiline başladı. Kürdistan medreselerinde, meşhur seydaların yanında medrese ilmi tahsil etti. Medrese ilmini bitirdikten sonra kendi köyü olan Bubya köyünde fahri imamlık yapmaya başladı. Koçer aşireti reisinin yeğeni ve damadı ve aşiretin mollasıydı. Çevre ve zamanın etkisiyle Risale-i Nur Külliyatı, Seyid Kutub’un Fizzilal tefsiri ve başka müelliflere ait Siyeri Nebi kitapları üzerine yoğunlaştı. Bazen sabah namazına kadar bu kitapları okurdu. Bu kitaplara çok bağlanmıştı. Tabi bu süreçte cemaate katıldı. Cemaate katılmasıyla hayatı değişmişti. Artık okumakla kalmıyor.

Okuduklarını yaşıyor ve gördüğü, ulaştığı herkese anlatıyordu. 1994’de hac başvurusunu yaptı ama çıkmayınca gidemedi.

Nihayet 1995’de hacı olma bahtiyarlığına erişti. Hacca gitmesi ve dönmesi onun için yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Tebliğ faaliyetlerine daha fazla azim ve gayretle sarıldı. Artık kendisini, ailesini, çocuklarını ve aşiretini düşünmüyor, onlara vakit ayırmıyordu. Ona “Bunca zaman neredeydin?” diye soran ailesine: “Vallahi! Köyleri geziyorum… Ve bunları görünce imanımdan şüpheye düşüyorum. Zira gittiğim köyler Jitem’in zulümleri altında inliyorlar. Köylülere öyle işkenceler yapıyorlar ki, Müslüman olarak ben bunun karşısında nasıl olur da evimde oturabilirim?”

1996’nın Şubat ayında Şehid Molla Ahmet, Xatune köyüne arkadaşlarını ziyarete gittiğinde vakit Ramazan ayıdır. Sahurdan sonra köye jandarma ve korucuların geldiğini haber alır. 07.02.1996’da Molla Ahmet ve arkadaşlarını yakalayan jandarmalar onları kurşuna dizerek şehid eder. Onları kurşun yağmuruna tuttuklarında, Şehid Molla Ahmet şehadet parmağını kaldırıp şehadet getirir. Kurşunlar parmağına isabet eder ve parmağı ikiye ayrılır.

KARDEŞİ MOLLA A.HALUK’UN DİLİNDEN…

1987 yılında Silvan’ın Cadde köyünde Mele Seyfettin’in yanında okuyorduk. Mera denilen köyde medrese eğitimini devam ettirdi. 1989’a kadar okudu ve aynı sene askere gitti. Askerlik dönüşü medrese okumayı devam etti. İcazetini alıp köye geldi.

Yaklaşık 4 yıl köy imamlığı yaptı. 1995 ten sonra değişik köylerde imamlık yaptı. Zeki ve mert biriydi. Çocuklarına düşkün ve şefkatliydi. Halim selim bir yapısı vardı ve kendisinden rahatsız olan yoktu. İbadetlerine çok düşkündü.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir