Cemil Ertem`den Çok Çarpıcı Operasyon Analizi
Hazar Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (HASEN) Enerji ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi Uzmanı Cemil Ertem, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak geçen ancak kendisine göre, Halkbank ile İran arasındaki para akışının deşifre edilmesi ve buna yönelik kişi ve kurumların yargıya taşınması olarak nitelendirdiği operasyonun tek boyutta ele alınamayacağını belirtti.
AA`ya İstanbul merkezli operasyonlarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Ertem, operasyonun siyasi, ekonomik ve bölgesel boyutlarının da olduğuna değindi. Operasyonun, aynı zamanda Türkiye içindeki siyaseti yeniden dizayn etme boyutunu da içerdiği için, Türkiye siyasetine doğrudan bir saldırıyı da kapsadığı görüşünü savunan Ertem, şunları kaydetti:
"Zaten bütün bunların çok somut, yerinde tespitler olduğunu, operasyondan sonra gelen gelişmelerle görüyoruz. Örneğin operasyondan iki gün sonra, ABD Hazine Bakanlığının Terörizm ve Finansal İstihbarattan sorumlu bakan yardımcısı David S. Cohen, Türkiye`ye geldi. Cohen, sanıyorum operasyonun boyutunu tespit etmek ve bu konuda "yerinde" tespitlerde bulunmak üzere Türkiye`de… Bunun dışında operasyondan sonra, özellikle küresel finans yapılarının, önemli ölçüde, kontrol ettiği İngiltere ve ABD merkezli uluslararası haber ajansları ve medya organları bu operasyonun Erdoğan hükümetini seçimler öncesi çok önemli ölçüde sarsacağını dile getirmeye başladılar. Kamuoyunda yolsuzluk operasyonu olarak geçen ancak bana göre, Halkbank ile İran arasındaki para akışının deşifre edilmesi ve buna yönelik kişi ve kurumların yargıya taşınması olan operasyonu tek bir boyutta ele alamayız."
ABD`li neocon ve Tea Party gibi örgütlenmelerin rahatsızlığı
Cemil Ertem, çok boyutlu olarak nitelendirdiği operasyonun diğer bağlantılarına da dikkati çekti. İran`ın geçen ay yapılan Cenevre anlaşması ile Türkiye üzerinden dışaraya açılmasını ve dünya ekonomisine enerjiden başlayarak dahil olmasını ABD`de Obama yönetimi ve Demokratlar`ın desteklediğini söyleyen Ertem, ancak Cumhuriyetçi kanat ve özellikle şahin neocon yapıların ve Tea Party gibi örgütlenmelerin bu gelişmeden çok rahatsız olduğunu savundu. Ertem, şöyle devam etti:
"Zaten bu yapılar öteden beri, Türkiye`nin ve Halkbank`ın yalnız Türkiye`nin İran`dan ithal ettiği enerji bedellerini değil, Hindistan gibi ülkelerin de ödemelerinin Halkbank üzerinden yapıldığını iddia ediyordu. Türkiye ile İran arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doları aşarken bunun yarısı altın ticareti olarak varsayılmalı, çünkü bu altın aynı zamanda Türkiye tarafından ithal edilen enerjidir. Ancak iddia edildiği gibi 3. ülkelerin de Halkbank üzerinden bir yol bulması ile burada dönen para çok büyür. Şimdilerde havalarda uçuşan milyon dolarlar, bu milyar dolarları bulan büyük sermaye akışından arta kalan paralardır."
Küresel finans sistemini ve doları baypas eden çevrim
Bu operasyonu yaptıranların ikinci amacının da dünyada ticaret için geçerli iki paradan biri olan ABD dolarını baypas eden ve "swift code" olarak adlandırılan bankalararası finans sistemini aşan bir mekanizmayı ortadan kaldırmak olduğunu ifade eden Ertem, "Çünkü ABD ve küresel yerleşik finans sistemi doları atlayan ticari operasyonlara bir seviyeden sonra izin vermezler ve bunları önlemek için ellerinden gelini yaparlar. Doların devreden çıkması ABD`nin elinden küresel senyoraj hakkını almak demektir. İkincisi siz swift code`nu atlarsanız sistemin denetimi Londra ve Washigton`dan çıkar. İşte Halkbank bunu yapıyordu ve bunun için de hedefteydi" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye`nin bölgesel güç olması
HASEN Uzmanı Ertem, Türkiye`de çözüm sürecinin bütün provokasyonlara rağmen devam ettiğini anımsattı. Türkiye`nin ekonomide, özellikle TCMB eliyle yeni bir yola girmeye çalıştığını söyleyen Ertem, şunları ifade etti:
"Ancak bütün bunları taçlandıran en önemli gelişme de Güney Gaz Koridoru idi… Bakın biz dün operasyon konuşurken Bakü`de çok önemli bir anlaşma imzalandı. Bakü`de Azerbaycan`dan Gürcistan`a ve oradan İtalya`ya uzanacak (SCP, TANAP ve TAP) projeleriyle ilgili startı veren imza atıldı. Bu projeler Güney Gaz Koridoru`nun gerçekleşmesi ve Avrasya`nın gerçek anlamıyla ortaya çıkması, bütünleşmesi anlamına geliyordu. Çünkü, Şah Deniz 2`nci fazının hayata geçmesi ile Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya ekonomileri enerjiden başlayan bir entegrasyon sürecine de giriyorlardı.
İşte tam da bu anlaşmanın imzalandığı saatlerde Başbakan Erdoğan, Avrupa`yla olan vize meselesinin aşılacağını anlatıyor ve `Ben AB sürecini cebimde taşıyorum, Türkiye kararlıdır` diyordu.
Bütün bunlar şu anlama geliyor; yıllardır siyasi ayrılıklar, çekişmeler sonucunda çok önemli ekonomik zorluklar yaşayan bölge ülkelerinin bu makûs talihinin son bulması demek… Avrasya Bölgesi`nde gerçek anlamda piyasa ekonomisinin ve onun demokrasisinin de adımlarının atılması ve bütün bu bölgede neocon çetelerinin, diktatörlüklerin, bir daha geri gelmemek üzere son bulması demek."
Azerbaycan ve Türkiye`nin çok önemli katkılarıyla gerçekleşen ve ihtiva ettiği rakamsal büyüklükten çok daha fazla tarihi, ekonomik ve siyasal ağırlıklar taşıyan Güney Gaz Koridoru`nun; barışın, refahın ve gerçek anlamda bütünleşmenin en önemli ve tarihi adımlarından biri olduğunu öne süren Ertem, "Tabii Güney Gaz Koridoru projesine siz Türkiye`nin Kuzey Irak ile yaptığı enerji anlaşmaları ve daha önemlisi Güney Gaz Koridoru`na zorunlu olarak İran hatta İsrail`in eklemlenmesi gerçeğini de ekediğimiz zaman operasyonun siyasi ve ekonomik amaç boyutu ortaya çıkar" tespitinde bulundu.