Herhangi bir güçlük, sıkıntı veya engel karşısında ümitsizliğe düşmek ya da karamsarlığa kapılmak, yeis olarak tanımlanmaktadır. Bir imtihan diyarı olan bu dünyada insan zaman zaman zorluklarla karşılaşabilir ve yaşadığı sıkıntılar sebebiyle ümitsizliğe düşebilir. İnsanı kimi zaman ruhi çöküntüye götüren bu durum, ondaki temel güven duygusunun sarsılmasının sonucudur. İnsan zayıf yaratılmıştır, herhangi bir güçlük, zarar ya da kötülükle karşılaştığında hemen ümitsizliğe kapılmaya meyyaldir. Allah’ın davasına gönül veren dostlar için ümitsizlik ve imkânsızlık yoktur. Mümin, bütün imkânsızlık ve zorlukların üstesinden, eldeki imkânları kullanmak, sabırlı olmak ve Allah’a tevekkül etmek suretiyle gelmeye çalışır. Doğrusu imkânsızlık diye bir mazeret kitabımızda yoktur. Rahmetli Erbakan: “İman varsa imkân vardır” demişti ya.

Gençlik yıllarımızda çokça dinlediğimiz Ömer Karaoğlu üstadımın-biz ihtiyar olsak da- şu dizeleri hep genç kalacak ve gök kubbemizin altında hoş bir seda olarak yankılanmaya devam edecektir:

Yağmur düştü yolumuza, dolu, kar vurdu.
Yiğit yiğide yanaşmak, yine kâr oldu.
Gönül gönüle değince, yol mu dayanır hey dost! Yol mu dayanır?

Arif olan söylemişti, bu yol çetindir.
Gözümün nuru peygamber, o da yetimdir.
Omuz omuza verince, yol mu dayanır hey dost! Yol mu dayanır?

Zaman sevdamıza gebe, asla bükülme.
Elbet bu yol, düze çıkar, sakın dökülme.
Dönüp hakka yürüyünce, yol mu dayanır hey dost! Yol mu dayanır?

Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyi ifade eden yeise lügatımızda yer yoktur. Kur’an-ı Kerim’de, insanın karşılaştığı bütün zorluklar ve işlediği cürümler/hatalar ve günahlar ne kadar çok büyük olursa olsun ümitsizliğe düşmemesi telkin edilmektedir. Elbette bu yolda korku, açlık, mal, can ve ürünlerden bir miktar eksiltmek ve kaybettirmek suretiyle imtihan edildik. Günümüz dünyasında bu imtihanın en çetinini özelde Gazze, genelde bütün Filistin veriyor. Siyonist teröristler tarafından kuşatılan, bombalanan, çadırlarında diri yakılan, aç, susuz ve ilaçsız bırakılan, on binler erkeği kadını, çocuğu ve genciyle katledilen, asrın Kerbelasını yaşayan ve soykırıma uğrayan bir halk teslim olmuyor, dahası, direnip sebat etmeye devam ediyor. Tarih böylesi destansı bir direnişe şahit olmadı. Bir mübarek destan yazılır şimdi, bir mübarek kervan çıkmış bu yola.

Bu yolun sonunda ‘ya zafer ya şahadet!’ gibi iki güzellikten biri bizi beklemektedir. Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerin, toplumların ve Allah’ın seçtiği Peygamberlerin hayatlarından, yaşadıkları sıkıntı ve zorluk örneklerine sıkça yer verilerek Müslümanların bu tür durumlarla karşılaştıkları zaman yeise, yani ümitsizliğe düşmemeleri gerektiğini; Allah’a imanda samimi olmalarını, güçlerini ve enerjilerini birleştirerek, en önemlisi bakış açılarını düzelterek aziz İslam davasına hizmet etmeleri gerektiğini, gerekli çare ve önlemlere başvurmaları ve sabır göstermeleri halinde mutlaka feraha, kurtuluşa ve mutlu bir sona ulaşacaklarını haber vermektedir. Her ne olursa olsun Kur’an ümitsizliğe ancak Allah’a inancı zayıf veya olmayan kimselerin kapılacağına dikkat çekmektedir.

Dostlar! İnsan, kendisini yaratan rabbine karşı ümidini her zaman korumalıdır. Kerim Kitabımızda Allah Resulü(s. a. v)’nün imkânsızlıklar ve zorluklar içinden gelerek ilahi lütuflara kavuşturulduğu hatırlatıldıktan sonra her güçlükle birlikte bir kolaylığın da bulunduğu zikredilmiş, böylece müminlerin karamsarlık ve çaresizlikten korunması amaçlanmıştır. Ümmet olarak karşılaştığımız nice zorluk ve sıkıntılara hep birlikte göğüs gererek gerçek dostun yardımıyla düzlüğe çıkacağız inşallah! Ey Rabbim, Senin sonsuz rahmetin ve bağışlayıcılığına muhtacız! Bizleri Senin gaybi ordularının yardımını hak edenlerden eyle! Yeis kapısını kapatıp bizlere fetihler ihsan eyle Allah’ım!