Bişr-i Hafi’yi yücelten sır
Merv Şehri’nin sokaklarındayız. Hicret’in üzerinden daha 170 yıl geçmiş. Daracık sokağı kaplayan müzik ve eğlence sesi kulaklarını tırmalar bir abdalın. İmanın cesaretiyle dayanır zevk evinin kapısına. Kapıyı açan hizmetçiye çok basit bir soru sorar.
Evladım, bu evin sahibi hür mü yoksa kul mu? Hürdür efendim Belli! Eğer bu evin sahibi kul olmuş olsaydı, kulluğun edebine riayet edecek oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı.
Abdal, bin kitaba bedel, cümlesini sarf edip yoluna koyulmuştu. Hizmetçi ilk şoku atlattıktan sonra hemen genç efendisine koştu. Efendi yine her zamanki gibi, tam bir mirasyedi olarak Salih babasından kalan serveti tüketmekle meşguldü. Hizmetçi, olan biteni genç ve sarhoş efendisine hikâye edince genç efendi, dışarı koşup abdalı yakalayıverdi.
Abdal, hizmetçiye verdiği cevabı zengin ve kendini hür sanan efendiye de anlatınca Efendi, hemen oracıkta nedamet ve tövbe gözyaşlarıyla cevaplıyordu abdalı. Evine dönen genç mirasyedi efendi, işret meclisini dağıtıp hayatını yoluna koymaya başlamıştı.
Ama Zengindi… Gençti, mirasyediliğine göz diken nice genç arkadaşı vardı… Tövbesi de nedameti de fena bulmuş, kötü arkadaşları onu yine meyhane bataklığına çekmişlerdi. O, sarhoşluk içinde gün gün tükenirken kendisiyle beraber servetini ve validesini de tüketiyordu.
Her gece işret meclisinde sabahlıyor günah dosyasını ve levvame olan nefsini gittikçe kalınlaştırıyordu. Her günün sabahına uyandıkça, bu gece sondu, artık işret yok, diye kendisiyle pazarlık yapıyordu. Ama havayla birlikte onun yüreği de kararıyordu…
Yine meyhanede sabahlamıştı… Yorgun argın, çamura bata bata evine doğru yol alıyordu genç efendi. Bir kez daha sendelemiş ve çamurun içine düşüvermişti. Tam da, layığımı buldum, diye mırıldanırken eline bir parça kâğıt geçmişti.
Gözleri sarhoşluğun ve çamurun etkisiyle tam olarak göremiyordu. Gözlerini sildi ve elleriyle çamurunu sildiği kâğıda baktı. O anda yüreği sızlamış içi cız etmişti… Kâğıtta Bismillahirrahmanirrahim vardı. Kâğıdın üzerindeki Besmeleyi tekrarladıkça kendine geliyordu an be an.
Dindar ve ilim dolu bir aileden geliyordu. Besmele yazılı bu kâğıdın çamurun içinde ne işi var, Rabbül Alemin’in ismi çamurlar içinde olmamalı, diye düşünüp temizlediği kâğıdı büyük saygı ve hürmet ile yanına alıp evine doğru yola koyuldu…
Eve varınca tam olarak ayılmış ve kendine gelmişti… Besmele yazılı kâğıdı bir kez daha temizledi, güzel kokular sürdü ve evinin duvarına, baş ucuna astı…
O evinde iyi bir şey yapmanın huzuruyla uyurken, Merv şehrinin velilerinden biri ise rüya âleminde kimi emirler almaktaydı
“Git Bişr’e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi seni büyütürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyada ve ahrette temiz ve güzel eylerim.”
Tam üç kez üst üste tekrarlanıyordu bu Rahmani rüya. Emri alan veli, Merv’in reislerinden birinin oğlu ve ismi Bişr bin Haris Abdurrahman olan genç efendiyi aramaya koyulur. Onu bulacağı yer bellidir. Varıp meyhanede Bişri bulur. Meyhaneye girmeyen veli, dışarıdan seslenir,
- Bişr gel hele sana mühim bir haberim var.
- Kimden haber vereceksin
- Sana Allah-u Teâlâ’dan haber vereceğim
- Bana kızıyor mu şiddetli azap mı yapacak, bunu mu haber vereceksin.
Bişr bir kez daha gözyaşı içindedir. Veli rüyayı anlatır Bişr, ağladıkça ağlar.. Rüya bitince de hemen arkadaşlarına döner ve onlarla son kez konuşur…
- Ey arkadaşlar, beni çağırdılar. Bundan sonra asla beni buralarda görmeyeceksiniz.
Hemen oracıkta ve o salih zatın huzurunda tövbe eden Bişr, o zaman çıplak ayaklı olduğu için o anın hürmetine bir daha ayakkabı giymez… Bunun sebebini soranları ise şöyle cevaplar;
- "Allahü Teâlâ’ya tövbe ettiğim, günah işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim."
İşte bu andan sonra ayakkabı giymediği için de evliyaullahın listesine Bişr-i Hafi diye kaydedilir. Bir zamanların meşhur sarhoşu, zamanının velisi ve âlimi olur.
İşte Bişr-i Hafi’nin ibret vesikası ve müjde dolu hayat öyküsünün kısa bir özeti. Onu en yüksek mertebelere ulaştıran en temel etkenin Allah Azze ve Celle’nin ismine duyduğu saygı olduğunu gördük. Bir kâğıt parçasına yazılı Besmele’ye duyduğu hürmet onu yüce mertebelere ulaştırdı…