Doğruhaberle olmak ve Doğruhaberle yazmak
Son bir hafta bizim için biri sevindiren biri de üzen iki gelişme oldu: Sevindiren gelişme; bütün ayak oyunlarına rağmen emperyalist kirli aklın oyunlarına alet olmayıp Müslümanların arasında ayrılığa karşı duran ve ümmetin vahdeti için gece gündüz çabalayan Mustazaflar camiasının ‘İttihad`ul Ulema` şemsiyesi altında Diyarbakır`da yaptığı ‘Kürdistan Âlimleri Buluşması`ydı.
Ümmetin yetimleri olarak bilinen ve hem kimliği hem inancıyla son iki asrın baskılarını iliklerine kadar yaşayan bir halkın seküler bir anlayışa kurban edilmek istendiği bir demde bu halkı ümmetin motor gücü olabilecek bir konum içinde görme amaçlı bu toplantıyla şer güçlerin kuyruğuna basıldı.
Bu güzel girişim, kuyruğuna basılan şer güçlerini o kadar viyaklattı ki sesi İstanbul`da ‘Doğruhaber gazetesi ve İnzar dergisi`nin de içinde bulunduğu doğru medya grubunun binasına saldırı olarak çıktı. Bu üzücü haberin bu olaydan bağımsız düşünülmesi mümkün olmadığı gibi 1 Kasım(Pazartesi) 2016 tarihinden itibaren günlük yayına geçecek gazetemiz için bir susturma girişimiydi. Oysa batılın karanlığından beslenen bu zifiri zihniyetin hakkın gücüne dayanan haberin doğruluğuna karşı tutunması söz konusu bile değildir. Ocak 2010`da Doğruhaber`de İbrahim Dağılma`nın doğruhaberle ilgili yazdığı ‘Doğru Olmak ve Doğruyu Yazmak` adlı yazıyı güncelliğine binaen bu haftaki satırlarımızın konuğu edelim:
“Yaşam standartları, teknolojik gelişmeler dünyayı küresel bir köy yapmıştır. Her bir olay anlık iletimlerle her kulağa ulaşmaktadır. Bu iletim esnasında zihinler, bilgi kirliliği içinde kirlenmektedir. Bu kirliliğin oluşumunda temel ayak medyadır. Hakikate ait önemi göz ardı eden medya, kendi önemli(!) gördüğünü asıl gündem olarak öne sürer ki kirli işleri perdelesin. Son birkaç aydır, ayyuka çıkan “ halka rağmen halk adına yapılanlar” hile düzenlerini deşifre etmiştir. Bağrışmalar, korkunç planları basite indirgemeler… Mazlum halk üzerindeki oyunların büyüklüğünü gösterir.
Hayatını batıl ve nefsi meyillere endekslemiş olanlar bugün olduğu gibi dün de hayra, doğruya davet eden, adaleti ikameye çağıran elçilerle muhatap olmuş, onların Hak davayı tebliğine şahitlik etmiş, bugün de etmektedir.
İlahi düşünce, toplum ve bireyin hem geçmişini hem yaşadığı zaman dilimini, hem de geleceğini düzenleyen bir projedir. Bu proje her zeminde gerçeğe kulak tıkayan, gözünü kapayan ve kalbi katılıkla tevhide cephe tutan şer patentli fikirlerin ve bu fikirlere şakşakçılık eden medya(!)nın engeliyle karşılaşmıştır.
Şer cephesi, ilahi emanetin taşımaya yürek sunanları sindirmek için cephesel, psikolojik ve medyatik savaşı en amansız, kuralsız, hukuksuz ve gayr-i ahlaki yönüyle sürdürmüştür. Öyle ki doğruluk taliplerini sindirme, deşifre etmede medya etkili bir silah olmuştur. Hâkim güçlerin amacına ulaşmasında medya yöntem olarak ucuz, etki yönüyle güçlü ve geniş olduğu için tercih sıralamasında hep öndedir.
Peygamberleri, Allah âşıklarını, imana gönül verenleri kötülemek ve karalamak farazi bir mesele değil, orta yerde olan somut bir gerçekliktir. Süreç içinde fişlenen, muhbirleşen, suçlanan, mağdur edilenler… Yüce Allah(c.c) buyurdu ki:
“ Kâfirler: Bu Kuran`ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız dediler.” ( Fussilet:26)
Bu, Hak ve batıl kavgasının medyatik yüzüdür. “Tavşana kaç, tazıya tut!” politikasıdır. Gündemi asıl mecrasından saptırma, sisleme metodudur. Toplum ve bireyin akıl, kalp ve ruhuna mutabık ilahi razılığın engellenme çabasıdır. Bu çaba totaliter, oligarşik, demokratik, nasyonalist, sosyalist, liberal gibi isimlendirmelerle ortaya konmaktadır.
Her biri şer siyasetin farklı çehreleri olan bu yönetim şekilleri dünyada, ülkede cereyan eden olayları, haberleri kendi lehine yayma da medyayı ehemm görürler. Böylece dünya siyasetini, hayatın hedefini meşru çizgiye taşıyan Müslümanlara rakip olur, onların önünü keser; menfaatleri uğruna İslam ümmeti kalkınmasın diye her türlü engeli çıkarır, zihinlerde sevimsiz bir Müslüman tipi oluştururlar. Elbette medya silahı, yakın bir zamanda bumerang misali iblisi sırıtmaların ardına gizlenenleri vuracaktır. Bunun da şifresi haberin özü olan doğruyu bulmak, doğruya uzanmak ve doğru yazmaktır.
Suni gündemlerle hakikati gizlemek, olanı saptırmak, izanı köreltmek, gerçeği ört bas etmek batılın tabiatıdır. Bu taşla iki kuş vurmak isterler. Hem gerçek gizlensin(küfür) hem de batıl hak ile karıştırılarak hak gibi deklare edilsin( nifak)… Bu da batılı ayakta tutan su üzerindeki çer çöp misali aldatıcı ve yanıltıcı yönüdür.
Sağlıklı bir duruşla doğrular dillendirilirse batılın ayakta kalması uzun süreli değildir. Çünkü: “ Hakk geldi, batıl zail oldu…” İlahi buyruğu doğru haberin gücünü destekler. Bu hakikatle kuvvet bulan Hakk taraf ise düşüncesi, daveti, telkini ve haberiyle hem batılı, yalanı deşifre eder hem de Hakkı arı, duru ve net olarak ortaya koyar.
Hakk merkezli, İslam esaslı; Kuran`ın dersiyle izzetli, gayretli olan; doğru söz söyleyen, haberin özüne ulaşan; hakikati açıklayan ve haksızlığa uğrayandan yana tavır koyan “ DOĞRU HABER” kaynaklı bilgilerle gündemi okumak ve okutmak temennisiyle… Allah`a emanet olunuz.”