• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.86
  • ...

Bu dünyayı bize yaşam alanı kılan ve yaşam için A’dan Z’ye, zerreden küreye gerekli olan her nimeti veren Allah’tır. Allah, verdiği nimetin eserini kulunun üzerinde görmek ister. Bu eser de Allah’a karşı kulluk edebi içinde şükür’dür.

Şükrün lisana yansıyan en güzel şekli ‘Elhamdulillah’ lafzıdır. Peygamberimiz aleyhi selam bu konuda bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:

“Allah’ın verdiği nimet karşısında kulun ‘Elhamdulillâh’ diyerek hamd etmesi, o nimetten daha değerlidir.”

Madem, nimetin kadir ve kıymeti bu yüce kelime ile artar. Biz de her daim ‘Elhamdulillah’ diyebilmeliyiz?

Gerçekten nimetin kadir ve kıymetini biliyor muyuz?

Biliyorsak bunu dilimizde ‘Şükür, elhamdulillah’ lafzıyla ifade ediyor muyuz?

Davranışlarımızda salih amel olarak yerine getiriyor muyuz?

O halde;

Nimetlerin en üstünü hidayet ve iman nimeti ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Güneşin üzerimize doğduğu her yeni gün için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Düşman işgalinden uzak, huzur içinde yaşadığımız bir toprak parçası için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Sağlıklı her günümüz için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Üstümüze başımıza alabildiğimiz kıyafet için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Başımızı sokabildiğimiz sıcacık bir yuvamız olduğu için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Değerli bir eş, helal bir iş ve göz nuru evlatlar için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Çevremizde iyi ve kötü günde her gün yanımızda olan ana-babamız, akrabalarımız ve dostlarımız için ‘elhamdulillah’ dememiz gerekmiyor mu?

Oysa Gazzeli müminler bizde olup da kıymetini bilmediğimiz, şükrünü ve hamdini hakkıyla yerine getirmediğimiz nimetlerden dolayı değil içinde bulundukları zorlu halde dahi dillerinden şükür ve hamdi eksiltmiyorlar.

İşgalci Siyonistler, topraklarını işgal etmiş ve her gün başlarına tonlarca bomba yağdırıyor; ama onlar Rablerine olan imanlarından dolayı ‘elhamdulillah’ diyor.

Bir anne evlatları, aç biilaç etrafında ağlayıp sızlıyor, Allah’a beslediği ümitten ötürü ‘elhamdulillah’ diyor.

Bir baba çoluk çocuğu enkaz altında olduğu halde feryad u figan etmiyor; Rabbinin verdiği musibet karşısında sabrı kuşanmış bir halde ‘elhamdulillah’ diyor.

Bir çocuk, ona yakışan güzel oyunlar içinde oynaması lazımken her tarafı yara bere içinde olduğu halde aldığı güzel terbiye ile ‘elhamdulillah’ diyor.

Genç yaşlı, kadın erkek, varsıl yoksul bir halk; başını sokacağı bir ev, ısınacağı bir ateş, tedavi olabileceği bir hastane, yemek yiyebileceği bir yer ve imkân bulamadığı halde izzetli bir duruş ve tam bir tevekkül ile ‘elhamdulillah’ diyor.

Nimete eriştiği halde ve nimet bahar yağmuru gibi üzerine yağdığı halde ‘Elhamdulillah’ demeyen, diyemeyenle; her türlü bela ve musibete maruz kaldığı halde Rabbinin verdiği ‘nara da nura da’ razı bir edayla ‘Elhamdulillah’ diyen bir olur mu?

“Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın sevabını ve çıkarını ister (menfaati maneviyata tercih eder)se ona ondan veririz; (ama cennetimizden mahrum ederiz,) kim de ahiret sevabını (ve ebedi hayatını) ister (Allah’ın rızasını ve İslam davasını önemseyip önceler)se, ona da ondan veririz. Biz (ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp) şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz.” (Al-i İmran: 145)