• DOLAR 34.661
  • EURO 36.334
  • ALTIN 2939.44
  • ...

 

 

Kavramlar, sözlüklerdeki gibi insan hayatında yer almazlar. Kavramlar, her insanın duygu, düşünce ve algı dünyasına göre değişebilir. Bazen kavramlar insanlarda benzer veya zıt çağrışımlar oluşturabilir. Din, ideoloji ve düşünceler de temel ilkelerini kavram haritaları üzerinden inşa ederler.

Müslüman kişinin kavram haritası Kur’an, sünnet, kulluk ve ibadet eksenlidir. Onun aşkla, şevkle kabul ettiği, bağlandığı ve hayatının merkezine koyduğu birçok kavram batıl cephede inkârla, kinle karşılık bulmaktadır. Namaz, tesettür, ezan, helal ve haram bu temel kavramlardan birkaçıdır. Ramazan ayı gelince oruç, derinlikli bir kavram olarak Müslümanın hayatında yerini alır. Ramazan; namaz ve hac gibi zamana endeksli bir ibadettir. Yani zamanı gelince eda edilen bir ibadet olur. Doğumla başlayıp ölümle biten bir ömrün tüm kazanımları zamana bağlı elde edilir. Sözü, davranışı ve eylemi anlamlı kılan zamandır. Zamanlı olmak, vakitsiz öten horoz gibi birçok deyim bu hakikatle hayatımıza girmiştir.

Zaman, insan için vardır. Balık için su neyse insan için zaman da odur. Zaman, bir akıntı misali insanı belirlenmiş ecele doğru yuvarlayıp götürüyor. Bazı âlimler, insanı İbn-i zaman olarak tanımlarlar. Su gibi durmadan akıp giden, buz gibi hayatın sıcak gelişmeleri karşısında eriyen bu zamana karşı karlı çıkmanın yegâne yolu Asr/Zaman süresindeki ölçüleri hayata mikyas yapmaktır. 

Zaman, bilen için bir sermayedir. Sermaye, kıymetlenen bedellere harcanırsa artar; kişiyi kâra geçirir. Mirasyedi bir anlayışla çarçur edilirse geride sadece dönülmez bir “Ah keşke!” bırakır. Rahmeti sonsuz Rabb-i Rahim’imiz insanoğluna karşı çok merhametlidir. Öyle ki insanın unutkanlık, iş güç, koşuşturma ve gevşeklik gibi nedenlerle ihmal ettiği, dolu dolu yaşayamadığı hayatı ve değerlendiremediği zamanı bazı hususi vakit, ay, gün ve gecelerle kıymetlendirmiştir. Kıymetlenen zaman dilimleri insana hal lisanıyla her hâlükârda zamanın değerini bilmemiz, onu gafletle heba etmemesi gerektiğini haykırmaktadır. Bazen bir ömür sürecine denk bir sevap kazanımını bir aya hatta o ayın içinde bir geceye sığdırmıştır. İşte o kutlu ve bereketli ay idrak ettiğimiz Ramazan ayıdır.

Bir değirmen misali bizi öğüten zaman, tüm hızıyla ilerlemektedir. Dün çocuktuk, bir müddet önce gençlikle övünürdük. Bugün inişe doğru bir ihtiyarlık bizi beklemektedir. Giden dünü ve zamanı geri getirmek imkânsızdır. Ama oruç vaktinde, Ramazan ayında bize kâr kalan güzel davranışları, salih amelleri ana ve yarınlara taşımak bizim elimizdedir.

Bir geriye yaslanıp düşünelim:

Madem fırsat ayağa geldi. Bonuslar bire bin, on bin ve yüz binleri buldu. O zaman en kazançlı zaman Ramazan’dan bize bakiye kalan ne olmalıdır?

Ondaki kazanımları Şevval’le bir kenara bırakıp yine on bir ay ona hasretle mi yanalım?

Manevi bir depolanma, ibadi bir takviye ve ameli bir azıklanma olan orucun katkılarını günlere, aylara, ömrümüze, nefsimize, ailemize ve topluma yayabiliyor muyuz, yaymak için çabalıyor muyuz?

O zaman, zamanı değerlendirme ve zamanın fırsatlarından dilenme aşkıyla;

Oruçla nefsimizi dizginlemeli, öfkemizi dindirmeli, kem sözleri terk etmeliyiz.

Merhamet ve şefkatimizi müminlere karşı çoğaltmalı, İslam düşmanlarına karşı izzet ve şerefi kuşanmalıyız!

Fakiri gözetmek, yetimi okşayan el olmak, mazluma ensarca açılan kucak olmak, gönül kazanan dil olmak, Müslüman bir kimlik olarak belirmek gibi kazanımları Ramazan ayı ve oruç vesilesiyle kişilik karnemize yazmalıyız.

Ve Ramazan’la kulluk çıtasını her geçen gün daha yükseltmeliyiz ki gün, hafta, ay ve yıllarla ölçülen ömrümüzün her anına ‘doğruluk, istikamet ve istikrar’ damgasını vursun!

“Ve zamana and olsun ki insanlar hüsrandadır; ancak iman edenler, Salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna!”

Yusuf ARİFOĞLU