• DOLAR 32.489
  • EURO 34.806
  • ALTIN 2479.88
  • ...

Ramazan ayı orucu, iftarı, sahuru, teravihi ve diğer birçok ibadetiyle rahmet ve bereket ayıdır. İkram, yardımlaşma ve infakın alabildiğine arttığı bir aydır. Bir hurma ile dahi bir oruçluya iftar vermenin sevabının derinden hissedildiği bir aydır.

İnsanımız, iki Ramazan pandemi dolayısıyla iftar verme, davete icabet etme güzelliğinden mahrum kaldı. Bu hayır ve sevaba bu yıl ulaşayım arzusu da her türlü ihtiyaç ve tüketim maddesine her gün, neredeyse saatlik gelen zamlarla kursağında kaldı. Birer kilogram domates, biber ve patlıcandan oluşan bir poşeti dahi 130 TL ile 150 TL arası ancak doldurabilen halk ne yapacağını şaşırdı. Belki de birçoğumuzun defalarca film diye izleyince güldüğümüz ‘Zama da zam!’ her birimiz için bir trajedi oldu. Gerçekten kendimize soralım:

Ramazan’ın bu ilk günleri dâhil son günlerde en çok kullandığımız kelime hangisi? İlkokul 1. sınıfa kadar giden çocuğa kadar dahi ‘zam’ dediğinizi duyar gibiyim. Niye? Çünkü düne kadar 2 TL’ye aldığı bir ihtiyacını bugün 7 TL’ye alamıyor. Bir küçük çocuğun hali buysa acaba fakir ve orta halli bir ailenin hali nasıl olur?

Evlerinde okul derslerine çalışması, mahallede oyun oynaması gereken çocukların bugün kelli felli adamlar gibi ekonomi konuşmaları; ailelerinin bir okul harçlıklarına dahi kısıtlama getirmeleri üzerinden hesap üstüne hesap yapmaları doğru mudur? 

Dünün zekât veren, yetim besleyen, bir öğrenciye burs veren nice gönüllü insanı bugün iftar sofrasına birilerini davet etmeye üşeniyor. Bu mübarek Ramazan ayında bu halka yapılan bu zaam zulmü reva mıdır?

Çocukluğumda yağ, gaz ve şeker kuyruklarına şahit oldum. Gençliğimde enflasyonun üçlü rakamlara çıktığı günleri gördüm; ama irili ufaklı, ihtiyaç olan olamayan her şeye saatlik astronomik zamların geldiği ve etiket fiyatlarının neredeyse saatlik değiştiği böyle bir vaziyete hiç tanıklık etmedim. İnsanımız bugün aldığı bir ürünü ertesi gün aynı fiyata görürse yüzünde bir gülümseme oluşuyor. Alım gücü olan dahi, bir ürüne o kadar parayı vermeyi ‘enayi yerine konulmak’ gibi sayıyorsa bu durum hiç normal değildir. Zaamlar adeta ortada bir Vebalı, bir Koronalı gibi dolanıyor. Ne hükümet ciddi manada sorumluluğu üzerine alıyor ne de piyasada dağıtımcı konumda –maalesef birçoğu karaborsacı ve tefeci- kişiler veya firmalar bu vebale ortak oluyor.

Hükümet; küresel olumsuz koşulları, Ukrayna Savaşı’nın getirdiği daralmaları, enerji üretimi ve gıda ihracatlarını bahane ederken toptancı esnaf, komisyoncu firmalar ve AVM’ler talebe bağlı olarak oluşan gıda sıkıntısını, döviz ve altındaki düzensiz yükselişleri, enerji, ulaşım ve yakıt fiyatlarında oluşan artışı bahane ediyor. Yetkili bir ağız geçen katıldığımız bir toplantıda ‘Kısa vadede enflasyonun önüne geçmek zor gözüküyor. Biz, alım gücünü arttırmakla bunun önüne geçmeye çalışacağız.’ Diyordu.

Artan alım gücü ortada… Zamları, yaz sıcağı gibi ücret artışlarını buz kütlesi gibi düşünürsek acaba bu zaam sıcaklığına buz dağı misali ücret artışları dayanabilir mi? Evet, asgari ücrete dahi geçen 50 yılın en asgari ücret zammı yapıldı. Sonrası ne oldu? Bir yıl önce asgari ücretle 1 tam, 1 yarım altın alabilen kişi bugün artan o asgari ücretle astronomik zamlar karşısında tam bir altın dahi alamıyor. Zamlar ve fiyat artışları karşısında ekonomi freni patlamış bir kamyon gibi ilerliyor. Patlayan frene gözlerini kapatan hükümet arabayı durdurmak için ha bire bakan veya ekonomi uzmanlarını direksiyon başına geçiriyor. Allah muhafaza, sanki herkes gücünü, yapabilirliğini unutmuş şok olmuş bir halle ‘Artık kamyon nereye, ne zaman çarparsa’ hesabına girmiş.

Bir de hükümetin ve aracı(fırsatçı) firmaların iş bilmezliği ile bu hale gelen durum karşısında birileri fakir ve yoksul ülkeleri gösterip ‘şükür edici ve kanaatkâr’ olmaya davet etmiyor mu? Bu adeta yaraya tuz basmak gibi oluyor. Efendiler, sabır ve şükür tamamen nimetin kadere bağlı azalması ve artmasına bağlıdır. İnsanımızın çoğu sabır ve şükür edeceği yeri bilir. Ekonomik daralmayla ölümü gösterenler ekonomiyi düzeltme yerine kolaya kaçıp sıtmaya razı etme yolunu seçemezler.

"Birbirinizin mallarını aranızda bâtıl yollarla yemeyiniz" (Bakara: 188) ve "Bir kimse haksız olarak başkasının malını alırsa, Allah`ın gazabına uğramış olarak ilâhi huzura çıkar." (Buhâri ve Müslim) ayeti ve hadisi bize şu dersi veriyor:

Haksız ve ölçüsüz olarak fiyat yükselten, insanların mallarını bâtıl yollarla yemiş ve onları Allah`ın helal kıldığı şeylerden mahrum etmiş olur.

Yusuf ARİFOĞLU