• DOLAR 34.645
  • EURO 36.411
  • ALTIN 2912.943
  • ...

Hayatın her darbesine karşı en büyük tahammül, ölüm düşüncesidir. Ölüm gerçeğiyle yüzleşebilen, ölümle ünsiyet kurabilen bir insan hastalık, fakirlik, darlık, mahpusluk ve Korona gibi başa gelen her türlü ağır ibtilayı günlük işleri gibi kabul edilebilir ve kanıksar.

Ölüm, acı bir hakikat ve şakası olmayan bir darbedir. Gelince ertelenmeyen bir neticedir. Ey nefsim ve ey insan bu neticeyi bilmene rağmen cehalete dalarak ve dünyayı kıble edinerek iş ve gücünü koca bir yalana çevirdin. Acaba, hiç düşünür müsün? Borçtan kaçtın, hasmından kaçtın, cömertlikten kaçtın, kendi gerçeğinle yüzleşmekten kaçtın da ölüm gelince nereye kaçıp sığınacaksın? Ayet-i Kerimede "Eyne'l Mefer/Kaçış nereye?" buyurulmakla bu gerçeklik tüm netliğiyle ifade edilmiyor mu?

Ey nefsim ve ey insan, boş yere avunma! Laga luga etme! Bahaneler üretme! Göster şu dünyada bir fayda, doluluk!

Hala anlamadın mı bu dünya fanidir, fani şişeler uğruna ahiretin baki cevherleri feda edilmez! Kim, bu diyarın, geçiciliğin sahibi olmuş ki sen olasın! Onu ansızın gelen darbesi, acı yüzü karşısında ne yapacaksın? Yarın ecel kapıyı tık tık diye tıkladığında: "Vallahi, ben de Müslüman'dım, kalbim temizdi, niyetim iyiydi. Aslında bir süre sonra namaza başlayacaktım; hatta hacca da gidecektim." Gibilerden dersen de bil ki bu işler ağızla olmaz!

Ey nefis, sen her bedende büyük bir yüksün! Büyüdükçe şaştın, sapıttın, gururlandın, doymaz bir hırsa büründün. Öyle ki doymaz bir kurda dönüştün; kendi uysal sürünü, güzel kuzularını/amellerini kötülük yolunda tükettikçe tükettin! Heyhat ki, pençelerin sayesinde dünyalık her avın ağzına anlık ve tatlı bir lokma olsa da önün yakıcı bir ateş, büyük bir azap…

Ayetlerde de belirtildiği gibi ölüm, biz nefis sahipleri içindir. Ölüm, davetsiz bir misafirdir, randevuyla, isteğe bağlı gelmez; imtihanın sırrınca “Haydi, iki yıl sonra ya da çeyrek asır sonra öleceksin!” demez ki… Bir baktın, evinin içine gelmiş de can çekişiyorsun. O halde, şu dünya hayatının zorluklarına sabret; çünkü burası zorluklarla, belalarla, eksikliklerle mücadele yeridir. Eğer bunların Allah’tan gelen birer deneme vesilesi olduğu bilinir ve Allah için sabredilirse o zaman yakinin olsun ki “Kefa billahi şehiden!/ Şahit olarak Allah yeterdir!”

Ümit O’dur, Afv O’dur. O halde mırın kırın etme! Aldanıp da tereslik etme! Tövbeyle, şevkle, amelle Allah’a yönel ki, Allah(c.c), sana da, kalanlara da kâfidir.

Öyleyse hayatın aldatıcılığına, dünyanın keyif ve zevkinin nefsi okşadığına aldanma ki, nefse kendine gelmesi, kötülüklerden vazgeçmesi için fırsat vermiş olasın!

Zalim nefse uyma, hem dünya bir murdar leş gibidir. Ki sen ölüp mezara gideceksin, insanlar cenazen için seni karşılayacak ve en fazla diyecekler ki “Yazık yazık, öldü ve toprak oldu!”

Ayrıca ölümden ibret almak ve tefekkür amacıyla mezarlar yerleşim yerine yakın olur. Sen ölüp mezarındayken insanlar, gelip geçecekler üzerinden ve senin örtün ise taş ve toprak olacak! Bütün bunları zaten her şey hal diliyle sana söylüyor, ben de bir nasihat edici ve bir hatırlatıcı olarak sana söylüyorum!

Ey nefis! Sen diyorsun; dünya bir handır, konan göçer. Madem böyledir, onun kederi, tasası, ahı, vahı hepsi onda kalacak. Oysa bu dünya, bir bataklıktır. Ondan ayrılma “ah vah”a değmez. Hem sen öbür dünyada bir deri bir kemik kalacaksın.

Ölüm, günlere, saatlere, anlara pay edilmiş bir sıradır; ama sırası haber vermeden ansızın gelen bir gerçektir. Ölüm acısı ki, tarife gelmez; adeta etlerin lime lime oluşu gibidir. Öleceksin, nidası sana her an söylendiği halde bu ne gafil haldir.

Aciz insan, gafletten hiç hali kalmaz ki; imtihan tüm çıplaklığı, ölüm nice alametiyle ortada olmasına rağmen nefis hala kendisi için “dost, kavim, tanıdıkları” arka, yeter bellemekte. Oysa sana düşen isyan ve gafletten uzaklaşmandır. Hem senin ölümünle dünya yıkılmaz ki, evladım ve evim sahipsiz kalır endişesindesin. Kâinatın sahibi, zaten her şeyi görüp gözetiyor ve kolluyor. Sana düşen hayatın endişesi değil, hayatı doğru ve istikamet üzere geçirmektir.

(Devam edecek)