• DOLAR 34.601
  • EURO 36.305
  • ALTIN 2904.414
  • ...

Uzmanı olsun olmasın, konuyu bilsin bilmesin, ilgilisi olsun olmasın her konuda konuşmak günümüz insanı için bir moda olmuş. Konuştuğu, yazdığı, çizdiği veya anlattığı şeyin kendine yarar ve zararını, topluma kattıklarını ve toplumdan aldıklarını, hak gaspı olup olmadığını, kimin dünyasında nelere yol açtığını hesaplamaz. Hesapladığı tek şey vardır:

Bilgiçlik, tatmin ve başkalarına atar yapmak…

Bir de her şeye maydanoz olan ikinci bir grup insan var. Futbol takımı tutar gibi ‘ırk, ideoloji, mezhep, cemaat veya klik’ tutarlar. Bu tür insanların hakikati görme ve hakkı teslim etme ihtimali belki de milyonda birdir. Kendi kulvarlarının zulmü adalet, hak gaspı himmet, yanlışı doğru, katliamı cihad, cahili âlim, tembelliği çalışkanlık gibi gösterilir, anlatılır ve lanse edilir. Karşı taraf veya düşman bildiklerinin her yaptığı ise tersine evrilir, ağzıyla kuş tutsa da kar etmez, fayda vermez ve görülmez.

Es kaza Kürt demişseniz Türkler, Türk demişseniz Kürtler, Sünni demişseniz Şiiler, Şii demişseniz Süniler, mülteci demişseniz yerleşikler yerleşik demişseniz mülteciler, kadın demişseniz erkekler, erkek demişseniz kadınlar sizi yağlı kazığa çekerler, geçmişinizden başlayıp geleceğinize, köyünüzden başlayıp şehrinize kadar kirletmedik, sövülmedik, iftira edilmedik yer ve kişi bırakmazlar.

Bu tür insanlara laf yetiştirmek, onları ikna etmek, onlardan hakça ve onurluca bir tavır beklemek akıntıya kürek sallamaktır. En iyisi mi kimin ne dediğine, nasıl gördüğüne veya neler beklediğine bakmadan, kınayıcının kınamasından korkmadan doğru konuşmak, doğruyu yazmak ve doğrulara sırt vermek düstur olmalıdır.

Yanlışın doğrusunu görüp hakkını teslim etmek gerektiği gibi doğrunun da yanlışını görüp ifade etmek gerek; ama düşmanı, yanlışı bir veya birkaç doğrusu için yüceltmek, göklere çıkarmak gerekmediği gibi dostu, doğruyu da bir veya birkaç yanlışı için ilanı âlem etmemek, incitmemek ve bir kaşık suda boğmamak lazımdır. Düşmanın bir gün safımıza geçip dostumuz, dostumuzun bir gün karşı safa geçip düşman olabileceği ihtimali dâhilinde insani ilişkiler geliştirmek lazımdır.

Bugünlerde hepimiz Afganistan’ı ve Afganistan’da Taliban’ın ilerleyişi ve Kabil dâhil tüm yönetim merkezlerini ele geçirmesini konuşuyor, yazıyor veya yorumluyoruz. Konuşmalar, yazılanlar veya yorumların çoğu sonuca, an’a ve ideolojik bağlama bağlı bir sığlık, hazımsızlık, aşırı övgü/yergi ve bilgisizlik örneği olmaktan öteye gitmiyor.

Oysa bir toplum, kültür, yaşam, kavga, trajedi, mücadele, işgal veya zafer sosyal gerçeklerden, inanç bağlamından, dışsal etkilerden, neden sonuç ilişkisinden ve grup bağlamından soyutlanarak masaya yatırılamaz, analiz edilemez, değerlendirilemez.

Afganistan ve Afganlılarla ilgili şu an için bilinmesi gereken gerçeklerden birkaçı şunlardır:

Afgan halkı, kırk yılı aşkın bir mücadele verdi. Bu mücadelenin aşama ve evrelerinde dünyanın yenilmez denilen iki emperyalist gücü Rusya ve ABD’yi yendi, hallaç pamuğu gibi yere serdi ve karizmasını yerle bir etti.

Komünizm ve Kapitalizm gibi kutsanan iki modern ideoloji, yalın ayaklı mustazafların imanı karşısında kartondan bir devrimden öteye gidemedi ve çöktü.

Direnişin zaferini süper güçlerin minnetine ve onların göz yummalarına bağlama hazımsızlığı ve edepsizliği bir kez daha geri tepti.

Irkı, mezhebi ve bakışı ne olursa olsun zulme, haksızlığa ve emperyalizme karşı kazanılan her zafer ümmetindir. Ümmet, bu zaferlerde doğrudan veya dolaylı pay sahibidir.

İran, Mısır, Sudan, Çeçenistan zaferlerinden sonra iyice anlaşıldı ki; “Direniş zaferi, mücadele devrimi getirir; ama zaferin ve devrimin semeresi yerli yerinde atılan adımlarla, doğru kararlarla, adaletli yönetimle ve hikmeti elden bırakmamakla alınır. Yoksa tüm kazanımlar, bir avuç pişmanlıkla ya ‘ırk, mezhep taassubuna kurban edilir ya da yeni diktatörlerin darbeleri için zemin olur.’