DAVUD(A.S)’DAN GÜNÜMÜZE KUDUSİ OKUMALAR -3-
Hz. Yusuf, Eyüp, Yunus ( aleyhim selam); bize zorluk, musibet, belaya sabrın hoşluğunu öğrettiler. Ey Aziz Davud(a.s), sen ise bolluk, zenginlik, kuvvet ve saltanatta şükrün lezzetini bize tattırdın. Bugün Davudi sedana özlem duyan bağrı yanık zikir ehli, hikmetinden ilhamla Allah yolunda iman coşkusuyla yürürken nasıl davranmaları gerektiğini artık çok iyi biliyorlar. Elinde yumuşayıp zırha, savaş için gerekli silaha dönüşen demirden ilham alarak İslami cihadın aslında fitne, fesadı yok etme; gafletle kararan kalpleri hidayet nuruyla diriltme güzelliğini öğreniyorlar:
“Biz gerçekten Davud'a kendi katımızdan ayrıcalık sunduk. "Ey dağlar, o tesbih ettikçe siz de söylediklerini tekrarlayın. Ey kuşlar sizde" dedik. Ayrıca demiri avucunda yumuşattık. Ona "İnsan vücudunu iyice saracak geniş ruhlar yap ve zırhların parçalarını birbirine ölçülü biçimde tak" dedik. Ey Davud oğulları, iyi ameller işleyiniz. Çünkü ben yaptıklarınızı görüyorum.” ( Sebe: 10–11)
Ey seçilmiş peygamber, Allah katında muhabbetle anılmış yüce nebi(a.s)!
İlahi zikirle öylesine kendinden geçerdin ki, tüm perdeler sana aralanırdı. Kâinat halka halka zikrine eşlik ederdi. Zebur’daki mezmurları bir nağmeli okuyuşun vardı ki, ölü kalpler dahi o cezbe kapılıp dirilirdi. Tesbihin kâinatın tesbihiyle birleşmiş, canlılık asıl özde gerçek anlamını bulmuş; dağlar ve kuşlar sana hayranlıkla eşlik eder olmuştu. Zikirle yumuşayan kalp senin elinde sıcaklığıyla demire aksetmiş, o sert demir mum gibi erimiş, şekil almıştı maharetli ellerinde. Savaşın şiddetine gerekli zırhları yapmakla aslında bizlere şu dersi veriyordun:
Tevhid mücadelesinde iman yolunda bize engel olan nefsi arzulara ve şeytani dürtülere Salih amel zırhı, takva kalkanı, dua silahıyla karşı koymalıyız ki cihad-ı ekberdeki zafer, cihad meydanlarındaki zaferi müjdelesin. Allah yaptıklarımıza şahitken ey gam, korku, endişe sizlere elveda!
Hem insanlar hallerini sana arz eder, davalarını çözmeni beklerlerdi. Sen onlara kırk yıl hükmettin. Yanlışa düşmemek için didinir, taraflı olmama adına gayret sarf ederdin. Öyle hassastın ki, bazı davaları İlahi bir sınama sayar; hata yaptım, haksızlık yaptım endişesiyle Allah’tan mağfiret dileyip secdeye kapanır, tevbe ederdin. Hak terazisi ne kadar hassastır, bunu senden öğrendik; ama haksızlıkları aşamadık, haksızlığımıza, aldatmışlığımıza kılıflar ürettik. Biz yeryüzünün halifesi olarak kendi sorumluluk alanımızda Hakk’a bağlanmak, toplumsal ilişkilerimizde tutarlı, merhametli ve güvenilir olmak görevimizi öylesine ihmal ettik ki… Oysa sana hitap eden şu ayetler aslında bizim nur kılavuzumuz olarak önümüzde durmuyor mu?
“Ey Davut! Biz seni yeryüzünde hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adaletle hükmet, keyfine uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttuklarından dolayı çetin azap vardır.” ( Sad:26)
Ey Davut(a.s) ve aziz Peygamber!
Sen hem yürekleri fetheden sabırlı bilge bir kul hem de mukaddes toprak Kudüs’ü fetheden bir komutandın. Biz ise senin mirasına sahip çıkamadık. Nemelazımcılık gafletiyle Mescid-i Aksa’mızı Siyonist esarete terk ettik… Vahşet manzaralarını görünce içimiz burkuldu, biraz gözyaşı döktük, birkaç sloganla meydanlarda deşarj olduk. Senin bize mirasların öyle çok ki, sanki manevi eksikliğimizi gidermek için seferber olmuşsun. Bu vesileyle Sen ey Aziz Peygamber yüreklerimizi peygamberi sevdanla okşayınca kendimize geldik. Anladık ki, Müslüman kimliği ile söz ve eylemlerimizi aynılaştırır; İlahi emaneti aşkla omuzlarsak ölmemek için azgınlaşan zalim ve kan içiciler şahadeti kurtuluş bilen müminlere teslim bayrağı çekerler.