Ağrı Dağı`nın gözyaşı Murat akar
Ağrı`nın değerleri arasında ikisi önemlidir. Birisi Ağrı`nın isim aldığı Ağrı Dağı… Diğeri Fırat`a bereket ve kaynak olan Murat Nehri`dir… Murat nehri, Ağrı Dağı`nın gözyaşı gibi süzülür, Fırat`a dönüşür, tâ Basra`ya ulaşır Okyanus`a karışır… (Fırat`ın kaynağı olan Murat nehri, Ağrı`nın Diyadin ilçesinin, Hacı Halit Köyü`nün, Yeniköy mezrasındaki bir gölden kaynağını alır. Halk arasında “Sıdır Nebi Gölü” olsa gerek. Üstad Bediüzzaman`ın Risalelerinde de bu kaynağa değinilir. TRT`nin yakın tarihte “Kutsal Nehirler” ismi ile yaptığı bir belgeselde de, Fırat`ın kaynağı olarak bu göl verilmiştir.)
Bunu bu kadar detaylı vermemin bir sebebi de bu gölün doğduğum köyde ve evimize çok yakın olması, hayatımızda büyük yere sahip oluşuydu. Fırat boyunca; Türkiye, Suriye, Irak`tan Basra`ya kadar bereket yayarak akan bir suyun membaında su içmek, meskeninde yaşamak elbette farklı bir his verir.
Ağrı Dağı`na gelince; zirvesindeki buzuldan dolayı, yılın 12 ayı başı kar beyazdır. Başındaki bu beyazlık, bir âlimin sarığının verdiği ihtişam gibidir… Kilometrelerce ötelere saldığı heybetiyle, Türkiye, İran ve Ermenistan arasında ihtişamla yükselir. Sanki yer ve gök arasına dikilmiş, semayı başı ile tutan bir sütun gibidir. Tıpkı Fırat gibi, üç ülkeye yayılmıştır. Eteklerindeki yaylalar, vadiler, kanyonlar, çayırlıklar, çalılıklar, sulaklar, otlaklar bir bereket sofrası gibi her dem serili, bereketle ikram sunar. Volkanik ve zor bir coğrafyadır. Yüzlerce yayla, mezra, köy, kasaba dizilmiştir civarlarına…
Lâkin, bağrındaki acıdan mı ismi “Ağrı” oldu, yoksa isminin “Ağrı” oluşundan mıdır ki yamaçlarında sızısı, acısı hiç eksik olmaz; bilinmez… Sakinleri pek sükunet bulmaz Ağrı`nın… Başındaki buzulları hüzünlü eridikçe, yanak misali yamaçlarından gözyaşları “MURAT” olup, “FIRAT” akar. Bu yüzden hiç eksik olmaz gözyaşları Ağrı`nın… ağrısı, acısı, sızısı kimi dem “Ağrı Dağı Efsanesi” ile romanlara yansımış, kimi kez “Ağrı`nın Gazabı”, “Ağrı`nın Öfkesi” isimleri ile filmlere konu olmuş, kimi zaman da “Ağrı Dağı İsyanı” ismi ile tarihe sayfa olmuştur.
Murat Nehri`nin bir kaynak damarı da “Geliyé Zila” olarak bilinen mıntıkaya uzanır. Acıları ile hatırlanan Geliyê Zila Murat Nehri`nin kaynağı olan Diyadin ilçesinin bir köyüdür aynı zamanda…
Ağrı`nın acısından olsa gerek ağıtları meşhurdur. Bu yüzden dengbéj ve stranbéjlerin diyarıdır. Evdalé Zeynıké, Reşo, Şakîro ve daha yüzlercesi, Gıré Glîdağé (Ağrı Dağı), Çiyayé Tendureké, Geliyé Zila üzerine yakılan binlerce ağıtı, yaka yaka bitiremiyorlar. Çiyayé Tendureké denilen yer, o da volkanik bir bölgedir. Tendürek Dağı henüz tam sönmemiş bir volkandır, başındaki delikten hâlâ dumanı hafifçe tüter. Geliyé Zila bu volkanların içindeki bir kanyondur.
Bu dengbéjlerin (yerel ses sanatçıları) stranlarından/ağıtlarından Keké İsa`da bir dönem iki kaset yapmıştı. Belki de kalemimle anlatamadığım o ağıtlar, Keké İsa`nın sesinde daha güzel tasvir eder Ağrı Dağı`nın gözyaşlarını… Murat akan o gözyaşları…
Murat Nehri`nin bu tesirinden olsa gerek, Ağrı`da erkek çocuklarına “Murat” ismi vermek yaygındır. Hem bereket hem de muradına ermek arzusundan olsa gerek…
Benim de Ağrı`da tanıdığım bir Murat vardı… Gerçekten bereketli Murat… Zira Kur`an-ı Kerim`in bereketi ile bereketlenmişti. Daha İmam Hatipli yıllarında “Kur`an-ı Kerim`i en güzel okuma yarışmasında” birinci olmuştu. O yüzden de mezun olur olmaz kadrolu olarak Merkez Camii Müezzinliğine atanmıştı. Fakat merhum babasının vasiyeti üzerine güzel bir camii yaptırmışlar, bir babanın gurur duyacağı bir evlat vefasıyla, babasının ismini verdiği camiye tayinini yaptırmış, orada imamlık yapıyordu.
Yaşından bir hayli ileri bir olgunluğa sahipti. Son derece de mütevâzi fakat ciddiyetini de muhatabına yansıtan bir ağırlığı vardı. İslam ve Müslümanları gerçekten dert edinmişti. Bu yüzden de mahalleli için bir imamdan daha fazlasıydı. Camisi; son dönemin sıkıntılarından köylerden şehre göçen kesimlerin yoğun yaşadığı bir yerdeydi. Sadece namaz için camiye gelinmezdi. Kur`an-ı Kerim öğrenmeleri için çocuklar getirilir, sorunu olanlar sorunlarını çözüm umuduyla getirirlerdi.
Murat, Murat gibi bereket yayıyordu.
Türkiye genelinde mütedeyyin kesimler üzerinde 28 Şubat sürecinin tesiri hüküm sürerken, Doğu`daki dindarlara ilaveten, bir de Pkk`nin sindirme, baskılama faaliyetleri adeta çift dikiş zulüm halini almıştı.
İslam tarihi boyunca Müslümanlar hep küfür ve zulüm arasında var olmaya çabalamışlardır. Kur`an-ı Hakim; Müslümanların bu varoluşunu, Allah azze ve cellenin ilginç bir hikmeti hatta kudreti ile temsillendirir.
Kur`an-ı Kerim, Allah`ın kudretini; “aynı bedende iki necaset olan kan ve idrar arasında helal ve pak olan tertemiz sütü çıkarabilme” kadiriyeti şeklinde verir. İslam ûleması ve özellikle eh-lî Şuhud`dan olan Rehber Umera; zorluklara rağmen yeryüzünde Müslüman varlığını; Allah`a “hamd” tesbihatı yapmışlar ve şöyle hamd etmişlerdir. “Bir bedendeki kan ve idrar necasetleri arasında, Müslümanları pak ve helal süt gibi var eden Allah`a hamdolsun” dua kitapları ve İslami kaynaklarda bu dua kayıtlıdır. Tıpkı bu günkü Amerika-Rusya bileşkeleri arasında var olmaya çabalayan dünya Müslümanları gibi.
Murat zor şartlarda imamlık yapıyordu. Son gördüğümde bir evlilik meselesi vardı. Aile ve yakın çevresi, kendisi gibi saygın bir Hanımefendi ile izdivacına çalışıyorlardı. O da biraz ağırdan alıyormuş, görüştüğümüzde ben de kendisini bu konuda hem teşvik hem de tebrik etmek istemiştim. Fakat Murat “Evlenmeyi daha düşünmüyorum” dedi. Beni biraz şaşırmış görünce de yüzüne yayılan tatlı bir tebessümle “İnşallah cennette hurilerle evlenirim” diye geçiştirmeye çalıştı. Şaşkınlığım daha da arttı… Genç de olsa âlim, abit, mücahit bir kişiliği vardı. O yüzden vardır bir bildiği dedim, fazla üstelemedim. Gerçekten bir bildiği varmış… Allah aşığıydı…
Vefat haberini aldım. Rahman-ı Rahim`e dönmüş. İnnalillah ve inna ileyhi raciun ayet-î Kerimesi (Allah`tan geldik, dönüşümüzde O`nadır) bu onların imtihanı, tesellisi ve duasıdır. Allah ailesine ve sevenlerine sabırlar nasip etsin. Nuru, Rahmeti ve mağfireti ile mükâfatlandırsın. Mekânı cennet, ruhu şad olsun.
Murat; Ağrı Dağı gibi muhkem, Murat Nehri kadar da bereketliydi… Rabbim de ahiretini bereketi ile bereketlendirsin. Rahmetlinin daimi bir duası vardı. Her zaman; “Allah akıbetimizi ve ahiretimizi hayırlı kılsın” diye dua ederdi. Biz de aynı duayı tekrar edip amin ve “Ruhuna El-Fatiha” diyelim…