Değersiz "Kıymetliler"-Kıymetsiz değer(li)ler!!!
Hava çok değerlidir. 5 dakika havasız yaşanmaz; ama çok kıymetsizdir. Bedavadır. Kimse beş kuruş ödemez. Yoğun bakımda oksijen tüpüne bağlanınca gerçek değeri anlaşılır.
Su da çok değerlidir. 5 gün susuz yaşanmaz. Ama bir kova suya bir altın paha biçilse, kıyamet kopar. Ancak susuzluk bir ıssız çölde karşılanırsa, bir ton altının bir damla suya denk düşmediği o zaman anlaşılır.
Ekmek de değerli bir nimettir. Fakat bir tektaş pırlanta kadar “kıymet” biçen yok.
Bir de bu örnekleri tersinden değerlendirelim:
Altın, özü itibari ile hayati bir “değer” taşımaz. Yenmez içilmez. Yani değersizdir. Ama çok “kıymetlidir.” Ya da büyük kıymet takdir edilmiştir.
Aynı şekilde bir parça platin veya “mücevher” olarak isimlendirilen taş parçacıklarına büyük kıymetler takdir edilmiştir…”
Peki neden ??? Değer ve kıymeti farklı kılan ne???
Değer, Allah`ın eşyaya takdir ettiği hayati özdür.
Kıymet ise insanın "kulların" eşyaya takdir ettiğidir.
“Değer” Allah`ın (c.c.) takdir tecellisinin, hayatiliğinin, istikrar ve isabetinin ifadesidir. Kıymet ise, insanın (kulun) eşyaya atfettiği anlam, ona bakış ve yaklaşımının ifadesidir. İnsanın, Allah`a karşı zayıflığı, kusuru, kıt anlayışı burada kendisini ortaya çıkarır. Tabi basiret ehli, (Rabbini idrak edenler) müstesna…
Ekonomide fiyat belirleme işi “Kıymet takdiri” olarak ifade edilir. Sıralanan bu örnekler gibi, günlük yaşamımız “Değersiz kıymetlilerin” kuşatması, baskınlığı altında. Kavramlar gibi olgular da tersdüz edilmiş. Değer yargıları, fikirler, inançlar, siyaset, kişilikler, maddiyat-maneviyat kısacası tüm yaşamsal alanda durum, ahval bu…
Değere, değerliye ulaşmanın güçlüğü, engellenmesi bir yana, üstüne üstlük bir de suç haline getirilmiş. Üstad Bediüzzaman (r.a.) da bu durumu kendi lisanınca şöyle dillendiriyor. “Zulüm, başına Adalet külahını geçirmiş./Hıyanet, Hamiyet libasını giymiş. Cihada, Bağy ismi takılmış/ Esarete Hürriyet namı verilmiş. Ezdad (zıtlar) suretlerini mübadele etmişler. (Değiştirmişler)
Çevremizdeki sosyal yaşama ve Müslüman kesimlere dayatılanlara bakılırsa, üstad daha iyi anlaşılır.
Elazığ`da İHYA-DER isimli bir Sivil Toplum Kuruluşu`nun mensubu olarak, Peygamber Efendimizin (sav) Kutlu Doğum etkinliğine katılmak; Bir İslami gereklilik ve vefa borcu olarak Mekke`nin Fethi`ni anmak; Fakirlere yardım imkanı ve amacı ile (ki, her kesim kendi dünya görüşleri doğrultusunda benzer, hatta daha farklı etkinlikler düzenler) kermes düzenlemek “SUÇLAMASIYLA” (!) birisi 55 yaşında iki bayana ve 17 arkadaşlarına toplam 150 yıl ceza kıymet takdiri yapılmış. Bunun İslamiyet`te, insaniyette, hukukta nasıl bir izahı olabilir…???
Toplumdaki değer sahibi insanlara böyle zulüm reva görülmesi, öte yandan hiç hak etmeyen ve o potansiyeli taşımayan insanların göklere çıkarılması, toplumsal ve hukuksal bir çarpıklık, tezat değil midir?
Oysa, suçlamaya ve insanların cezalandırmaya sebep saydığı bu hususları, Allah azze ve celle ödüllendireceğini vaad ediyor. Sadece “Kutlu Doğum Etkinliği, Mekke`nin Fethi`nin anılması, fakir ve muhtaca yardım eli uzatmak değil, Allah azze ve celle`nin mükafat vaad ettiği pek çok dini-insani değer yargısı, inançsal yükümlülük yeryüzündeki beşeri sistemlerce suç ve cezalandırma nedeni sayılıyor. Benzer şekilde Allah`ın (c.c.) insanlık için haram kıldığı, hoş görmediği pek çok husus ise, bu sistemlerde makbul, muteber hatta üstün meziyet sayılıyor.
Kısaca “Hak” değerli olduğu halde kıymetsizleştiriliyor. Ama “Batıl” hiç bir değer ve hayatilik taşımadığı halde kıymete bindirilmektedir. Cazibeli kılınmaktadır. Başarılı da olunuyor. Çünkü hak, Allah`a bakarken, batıl nefse (egoya) hitap ediyor.
Bu tezat sadece siyasi ve sosyal alanda yoktur. Mesela ekonomik alanda şu husus üzerinde düşünün. (Değer üretimi ve paylaşımı noktasında)
Bir ülkenin ekonomik zenginliğinin ölçüsü, o toplumun ürettiği mal ve hizmetlerdir. İşçi, çiftçi, teknisyen, ev hanımı, fabrikatör, mühendis, bir şeyler üretir, inşa eder. Sonuçta ortaya bir ürün, bir “mal” koyarlar.
Avukat, garson, şoför, öğretmen, doktor, temizlikçi ise bir hizmet verir, bu hizmetin de maddi bir karşılığı vardır… Bir değer, bir zenginlik olarak mal ve hizmet böyle ortaya çıkar. Bu değerin kağıt üzerindeki karşılığına da (mübadele aracı olarak) “para” diyoruz. Nasıl ki, arsaların, taşınmazların kağıt üstü karşılıklarına “tapu” deniliyorsa…
İnanın dünya üzerindeki hukuk, yargı, siyaset bundan farklı değildir. Hafızanızı yoklayın… Çok daha çarpıcı “Değersiz, kıymetli” ve “kıymetsiz Değerlilerle” karşılaşacaksınız.
Tüm bunlara rağmen:
Ümitvar olunuz! Taşların yerli yerince oturduğu, herşeyin hesabının sorulduğu ve görüldüğü İLAHİ ADALET vardır, yakındır. Kimse kendini hesap gününden muaf sanmasın.
Allah (c.c.) Musa`ya (a.s.) değer verdi. Şeytan, Firavun`a kıymet biçtirdi. Sonuç ortada vesselam… Allah`a emanetsiniz.