Ayıptır... Yazıktır... Günahtır…
Onların çektiği acıları çekemiyorsanız, ödedikleri bedeli ödeyemiyorsanız, his ettiklerini hissetmiyorsanız, bari inkâr edip iftiralar atmayın, kara çalmayın.
Boynunuza astığınız davulun tokmağı kimin elinde, kim çalıyor, kimin makamında oynuyorsunuz dikkat edin...
İslam karşıtlarının, İslam`a ve Müslümanlara karşı her türlü taciz ve saldırıları, yapıları gereğidir. Varlık sebepleridir. Eğer bir yerde İslam ve Müslümanlar bir tacize ve saldırıya maruz kalmışlarsa Müslüman`a düşen, İslam`ın gözlüğü ile olaya bakıp değerlendirmesidir. Aksi takdirde, tacizci ve saldırganların göstermek, gördürtmek istedikleri gözlükle bakılırsa vahim hataya düşülür. İslam düşmanlarının safına düşmek kaçınılmaz olur. Bunun da ilahi mesuliyeti büyüktür. Mahşer gününde hesabı verilebilir mi?...
Sonda söyleyeceğimizi, başta söyleyelim. Eba Müslim Horasani de benzer şeyler söylemişti.
Heyhat... Onlar ki... Düşmanlarının şerrinden emin olmak için, dostlarını, kardeşlerini kınadılar. Uzaklaştırdılar ve uzaklaştılar... Kazanmak ve yaranmak için de düşmanlarına yanaştılar ve yamandılar. Lakin... Düşman dost olmadı... Kardeşler, dostlar ise uzak kaldılar birbirlerinden... Pare pare oldular... Ve... ... ...
Bu gün dünyanın her yerinde, küresel veya yerel egemenlerin zorbalığı altında Müslümanlar büyük huzursuzluk içindedir. Bunun en canlı örneği Ortadoğu`daki halk hareketlenmeleridir. Müslümanlar bu haklı taleplerini ne zaman dillendirip hareketlenseler, egemenler hemen onlara “Terörist”, ‘Şaki`, ‘Asi`, ‘Mürteci`, ‘Şeriatçı`damgalarını vurur, Müslüman halkı da bu yönde inandırmaya ve iknaya çalışırlar. Müslümanı, Müslümanın gözü önünde imha ederler. Mısır`ın Hüsnü`sü, Tunus`un bin Ali`si ve daha niceleri; Hama, Halepçe, Sabra, Şatilla, Gazze, Zilan... Afganistan`ın Karzai`si, Çeçenistan`ın Kadirov`u, derinlerin Raşid Dostu(m)`u ve aklınıza gelen diğerleri. Bir yandan bu ilişkiler yumağını düşünürken, bir yandan da cephenin bu tarafına bakmakta fayda vardır.
Onlar İslam`ın hakiki kahraman evlatları ve cansiperane müdafi ve fedaileriydiler... Kimler???
Hatırlayınız... Bu gün İslam sancaktarlığı ile sembolleşen o Cengâverler de, önce kendi coğrafyalarında türlü türlü iftiralara, kara çalmalara, ihanete maruz bırakılarak yalnızlaştırılmaya çalışılmış, sonra da kendi Müslüman kavminin gözü önünde, pek çok musibete maruz bırakılmışlardı. Tek tesellileri, Hak Teâlâ`nın inayeti ile onlara Şehadet Şerbeti içirmesi, haklılıklarını tescilleyerek sonraki nesillere aktarmasıdır. En iyi müfessir olan zaman da, onların gerçek Müslümanlar olduğunu ayan beyan ortaya koyuyor.
İşte;
Şehid Hasan Elbenna`nın cenazesi üç-beş kadın tarafından kaldırıldı. Üstad Bediüzzaman`ın, Şeyh Said`in, İskilipli Atıf Hoca`nın, Hanili Salih Bey`in ve daha nicelerinin cenazeleri kaybettirildi.
Seyyid Kutup, Abdülfettaf İsmail, Halid İslambuli, Mervan Hadid, Abbas Musavi, Hüseyin Bin Veli. Cevher Dudayev, Aslan Mashadov, Ahmed Şah Mesud, Şamil Baseyev, Salman Raduyev, Ebu Musab Zerkavi, Sülhattin Ürük ve daha niceleri...
Ha keza Şeyh Ahmed Yasin, Abdullah Azzam, Abdulaziz Rantisi, Ömer Muhtar, Şeyh Şamil, Emir Abdulkadir... Listeyi mezhep imamlarını da kapsayacak şekilde uzatmak münkün.
Kısacası Hüseyin`lere Yezid`ler peydah olur, Mescid-i Aksalar`a Haçlılar ve siyonlar tahammül göstermezler. Endülüs`te olanlar ile Moğol sırtlanlarının yaptıkları, zaman değişmiş ise de özü itibarı ile aynen zamanımızda da geçerlidir.
Ne var ki Eba Müslim Horasani`nin işaret ettiği sözde Müslüman güruh, halen varlığını korumakta, tavır ve tutumlarında ısrar etmektedirler.
Gerek Hizbullah vakıasına, gerekse de son zamanda Şeyh Usame Bin Laden`in Büyük Şeytan Amerika ve avanesi tarafından şehit edilmesi olayında, İslam`a ve Müslümanlara yakışmayan tavır ve tutumların sergilenmesi, sahiplerini düşürmekle kalmamış, Müslümanları da yaralamıştır.
Müslümanlar arasında fikirler örtüşmeyebilir. Metot ve yöntemler çelişebilir, çekişebilir, arzulanmasa da (Allah muhafaza) çatışabilir. Bu durum İslam dairesinde, Müslümanların bir iç meselesi olarak halletme yoluna gidilebilir. Düşünün Kur`an-ı Kerim`de ikisi de peygamber oldukları halde Davut (a.s) ile Süleyman (a.s) peygamberler, kendilerine getirilen bir meselede fikir birliğine varamamış ve tartışmışlardır. Ancak, Müslümanı vuran kâfiri alkışlamak, onunla işbirliğine gitmek itikada ilişen bir meseledir. İlahi mesuliyeti ağırdır. Bu tutumu sergileyenlerin acilen kendilerini tashih etmeleri bir zorunluluktur. Şeyh Said örneği buna en iyi cevaptır.
İsmet İnönü, Şeyh Sait hareketini bastırmak için, Şeyh Said`in (ra) İngilizlerle işbirliği yaptığı şayiasını yaymıştı. Bu esnada en büyük desteği ise, o dönemde Suriye`de bulunan Fransızlardan alarak kıyamı bastırmışlardı. Yıllar sonra İsmet İnönü, hatıralarında, Şeyh Said`in İngilizlerle bir irtibatının olmadığını itiraf etmiş ve kendi kirli siyasetini de ifşa etmişti...
Aslında, mücahede eden Müslümanları “kullanılmakla” itham edenler, bilinçli, ya da bilinçsiz, bazı odaklarca kullanılıyorlar.
Herkesin bir hesabı, Allah`ın da bir hesabı vardır.
Akıbet muttakilerindir. Allah`a emanetsiniz.