• DOLAR 34.573
  • EURO 36.037
  • ALTIN 3009.755
  • ...

Bunlardan biri, 19 Nisan 2011 tarihinde, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi`nin, Sivas olayları sanığı Bülent Düğenci hakkında verdiği Müebbet hapis cezasıdır. Aynı Mahkeme 2006`da da Düğenci hakkında aynı kararı vermiş, ama dosya Yargıtay`a gidip bozulmuştur. Yargıtay`ın bozma gerekçesi; “… sanığın dava konusu olaylara katıldığını gösterir, olay tutanakları, tanık beyanları, teşhis işlemlerine ilişkin fotoğraf, video kaydı ve tutanaklar gibi hükme esas alınan tüm delillerin asıl ya da onaylı örneklerinin getiririlip Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde dosya içine konulması…” şeklindedir. Çünkü gerçekten Düğenci`nin olaylara katıldığına dair ve Yargıtay`ın hüküm için istediği, bir fotoğraf, video kaydı, teşhis tutanağı gibi hiçbir delil yok. Aksine olaylara katılmadığına, hatta otelin yandığı saat: 20:20`de Sivas dışında olduğuna dair devletin resmi onaylı evraklarından oluşan delilleri var. Düğenci, saat: 19:30`da, Sivas Tur`a ait bir otobüste şoför olarak terminalden ayrılmış, takoğraf işlemleri kendi ehliyeti üzerinden trafik polislerince yapılmış.

İstanbul`a varış, tekrar İstanbul`dan dönüş işlemleri, terminal yetkilileri ve trafik birimlerince yapılmış. Bunların hepsinin kayıtları var ve mahkemeye sunulmuş. ilaveten bir otobüs dolusu yolcu şahidi var. Olay günü saat: 17:30`a kadar Devlet Demir Yolları`nda çalıştığına dair iş devam kartı kayıtları ve iş amirlerinin şahitliği var.

En önemlisi de olaylardan üç gün sonra, ideolojik ve hasımane bir ihbar üzere gözaltına alınan Bülent Düğenci, ilk mahkemede delil yetersizliğinden serbest bırakılır. Zaten Yargıtay bu mahkeme kararını da gözönünde bulundurarak 11. Ağır Ceza Mahkemesi`nin kararını bozuyor. 1994`teki bu tahliye kararından sonra, medyanın tarafgir ve spekülatif baskıları ile müdahil avukatlardan Önder Sav (CHP milletvekili) ve Şanal Saruhan (ADD`nin bir zamanlar başkanlığını yaptı) çabaları ile olay o dönemin Yargıtay`ına götürülüp tamamen siyasi bir rant malzemesi haline dönüştürülüyor. Sabih Kanadoğlu da o dönemde Yargıtay`dadır. O dönem, idam cezazı da kaldırılmadığı için 33 kişiye idam cezası yüzlerce kişiye de ağır hapis cezaları istenerek dosya 11. Ağır Ceza Mahkemesi`ne  (O zaman DGM`dir) gönderilir. Oysa devlet de, halk da, medya da, hatta olaylarda mağdur olan tarafın yakınları da biliyorlar ki gerçek failler şu an cezaevlerinde olanlar değillerdir. Bu yüzden Meclis`te 2010 yılında olayları yeniden araştıracak bir komisyon girişimi de oldu, sonuçsuz kaldı.

Bülent Düğenci`yi ihbar edenler, olay esnasında orada olmadığını bilmemişlerdir. Bu yüzden mahkeme aşamasında müdahil taraf ve avukatları “Otobüsçüyü kimse teşhis etmesin, teşhislerin güvenirliği düşer” diye birbirlerini uyarırlarmış. Bu yüzden teşhisi yok. Bilindiği gibi Sivas olayları baştan sona görüntülenmiştir. (İhlas Haber Ajansı olayları görüntülemiş. Sonradan İçişleri Bakanlığı`na sattığı söylentisi de var.) Düğenci`nin burada da görüntüleri yok. Sadece 7 tane Polis Şube Müdürü`nün masa başında yaptığı listeye ismi girmiş. Üstelik bu polis müdürleri de kendisini mahkeme huzurunda teşhis edememiş.

Hakim  bu durumu sorunca da “Yazdığımız ifadeler doğrudur, bugün tam hatırlayamıyorum” deyip işin içinden sıyrılmışlardır.

Düğenci, kendisini teşhis eden, Sami Ece isimli polis müdürüne: ‘Olay günü ben yoktum, nasıl böyle bir teşhis uydurup ismimi listeye koymuşsunuz” diye sorunca Sami Ece “Oğlum ne yapalım, işin içinden çıkamadık, gelen ihbarları değerlendirdik, gidin mahkemede kendinizi aklayın” demiş. Sami Ece şimdi emekli. Bülent Düğenci cezaevinde. Üstelik Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi`nin müebbet hapis cezası kararı ile…

Malum bir kısım medya, sanki gecikmiş bir adalet tecelli etmiş şeklinde, olayı cılız bir şekilde verip geçtiler.

Oysa aynı medya ve medya mensupları Pınar Selek, Nedim Şener, Ahmet Şık olaylarında günlerce canlı yayın programları yapıp, mahkemeleri karar veremez duruma getirdiler. Tarafsızlık ve objektifliği bir kenara bırakıp sokaklara döküldüler. Yürüyüş düzenlediler.

Ama aynı bir kısım medyanın Basın Konseyi Başkanılığı, polis tarafından binası basılan, yazarları sudan bahanelerle tutuklanan Doğruhaber gazetesinden, haberlerinin olmadığını (!) söylemiş. Oysa günlerce Doğruhaber gazetesi ve okuyucu kitlesi hakkında yanlı ve kışkırtıcı yayınlar yapılmıştı.

Ergenekon ve KCK davaları konusunda, demokrasi havarisi kesilen bir kısım medya, 102. Madde kapsamında 10 yıl cezaevinde kaldıktan sonra, tutuksız yargılama kararı verilen Hizbullah Mensupları için adeta devlete isyan ettiler. Kıyameti kopardılar. Yargıyı yargıladılar. 10 yıl sonuçlanamamış davanın 85  klasörlük belgesini 8 saatte Yargıtay`a okutturup 1 saat içinde karar verdirdiler. Oysa 10 yıl içerde kaldıktan sonra o sanıklardan 7 kişi üyelik cezası almıştı (4 yıl 8 ay yatmaları gerekirmiş) iki kişi beraat almış. İki kişi vefat etmiş. Ama bunları da hiç gündem etmediler. Bu mu tarafsız, ilkeli, objektif medya? Bunun üzerine yargı organları da hukuğu bir kenara bırakıp, yerel mahkemenin üyelik cezası verdiği Hacı Bayancuk`a baskı ile müebbet ceza verdi. 9 gün evinde kalan Hacı İnan`ı yeniden tutuklayıp eski cezasına ilaveten, evinde kaldığı 9 güne karşılık şimdi 15 yıl ek ceza istiyor. Ve daha niceleri…

Aynı medya, ABD askerlerinin Irak`taki maskot eşeklerini, Cemil İpekçi`nin bölgedeki defilelerini, Kars`taki ucube anıt için yapılan gösterileri ve daha pek çok maganzinsel (!) olaylara 24 saat ekranlarını, sayfalarını açıyor. Ama Kutlu Doğum münasebeti ile, Diyarbakır`da bir milyona yakın, diğer illerde yüzbinlerle ifade edilen “Peygamber Sevdalılarının” halka açık, açık hava Mevlid-i Şerif merasimlerine “açık” bir ambargo uyguladılar. Ortak yurttaşlık havariliği demek buraya kadarmış…

Başta da belirtildiği gibi, bu bir sitem veya şikayetten ziyade, mevcut hale bir işaret ve bir durum tespitidir. Sadece Allah`a yönelir, sadece ondan yardım dileriz. Akıbet muttakilerindir. Vesselam.