• DOLAR 32.381
  • EURO 34.781
  • ALTIN 2411.176
  • ...

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.

Sizinle bir on yıl öncesine seyahat edelim mi? Teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı, her telefonda internet, hemen her hocanın sosyal medya hesabının olmadığı günlere gidelim. Telefon numarasını bulmak zaten zor, sosyal medya da yok. Birine bir soru soracağımız zaman ne kadar meşakkat çekerdik. Geldik bugüne… E bugün de zor!

“Niye ki?” diyenlerimiz olabilir ancak bu durumu yaşayan çoğunluk ne demek istediğimizi anladı bile. Eskiden Twitter’da bulamazdık hocaları ama bulduklarımız da sorularımızın cevabını verir; selamlarımızı, sorularımızı cevapsız bırakmazlardı. Bu sosyal medya ile kimin burnu normal yerinde kiminki Kaf Dağında görmüş oluyoruz ama bu görmenin temiz yüreklerdeki tahribatı büyük oluyor.

Yahu pek muhterem hocalar! Sorana cevap vermeyeceğiniz ilmi neden öğrendiniz? Turşusunu mu kuracaksınız? İhtiyaç sahiplerine yardımcı olmayacağınız bilgiyi neden sırtınıza, zihninize, amel defterinize yük ettiniz? “Amel defterine neden yük olsun ki? Ne güzel sevap işte…” Yok, öyle değil işte. Efendimiz(asv) buyururlar ki:

“Her kime öğrendiği dini ilim sorulursa, o da çeşitli sebeplerden dolayı o bilgisini gizlerse kıyamet günü o kimseye ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mace, Mukaddime 24)

Bu hadis-i şerif bizi korkutmalı… Bir Müslüman olarak dünyadaki kargaşanın bizim birbirimize sahip çıkmayışımızdan kaynaklandığını görmüyor musunuz? Bu durumda sadece ilmi meselelerde değil uzmanı olduğumuz her meselede kardeşlerimize yardımcı olmamız gerekirken, neden kayıtsız kalınıyor? Bilmiyorsanız bilmiyorum diyebilirsiniz. Abdullah b. Mes’ud(r.a):

“Dostlar! Bilen, bildiğini söylesin. Bilmeyen de 'Allah bilir.' desin. Zira insanın bilmediği konuda 'Allah bilir.' demesi de bir ilimdir.” demiştir.

Yahudi ve Hıristiyanlara benzememe konusunda hep avamın yaptığı şeyleri eleştirir dururuz. Ancak ehl-i kitabın kusurlarından, günahlarından bahsedilirken en çok âlimlerinin ve büyüklerinin yanlışlarından bahsedilir. Mesela Muaz b. Cebel ve beraberindeki sahabelerin, Yahudi âlimlerine birtakım sorular sorması ve onların bu sorulara cevap vermemesi üzerine Bakara 159 ve 160. ayetler iner.

"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz kitapta insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya işte onlara hem Allah lânet eder hem de bütün lânet edebilenler lânet eder. (ilâ âhir)”

Bunların durumu ile bizim bahsini ettiğimiz âlimlerin durumu aynı mı? Elbette değil. Ancak Yahudi ve Hristiyanlara benzemek bu konuda da geçerli değil mi? Efendimiz(asv) ki, kendisini yolda durduran yaşlı kadını dakikalarca dinlemiş, artık yanındaki sahabe yorgunluktan yere çökmüş. Sahi yaşlı bir kadının derdi ne olabilirdi ki bu kadar özen gösterilmiş?

Takipçi sayısına, soruyu soranın kariyerine, kimliğine, sorunun karizmasına bakmaktan ne zaman vazgeçeceğiz biz? Ne zaman, azıcık şöhret olmadan önce ‘kardeşim’ dediğimiz kişilerin sorularına dönüt yapacağız? Ve bir Müslümanın bir sıkıntısını gidermenin, bizi ahiretteki bir sıkıntıdan kurtaracağını ne zaman anlayacağız?

Unutmayalım, birbirimizi hakla meşgul etmek zorundayız. Binlerce kişi içinden size soru sorulmuşsa, hakla meşgul etme görevi o gün size verilmiş demektir. Bugün ümmetin gencine, orta yaşlısına cevap vermeye tenezzül etmeyenlerin yarınki ahvalden şikâyet etmeye hakkı yoktur, vesselam.