• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasûlüne olsun.

Bazen geçmişteki insanların ne şartlar altında yaşadıklarını düşünürüm. Eskiden unu bile evde öğütürlermiş mesela. Suyu kuyudan veya dereden taşırlarmış. Artık yemeğimiz bile bir tıkla kapımızda.

Çocukken akrabalarla mektuplaşırdık mesela. Halam komşularla kısır yaptığını bile yazardı. Mektup bize ulaşana kadar kaçıncı kısır/köfte partisi yapılırdı Allah bilir. Salçayı, bulguru kimin getirdiği, bulgurun cinsine kadar yazardı bazen. Samimiydi her şey.

Şimdi ise her şey parmaklarımızın ucunda olmasına rağmen ulaşmıyoruz birbirimize. Saate bakmak için elimize aldığımız telefonla uzun zaman vakit geçiriyoruz. Videolar, haberler, kampanyalar, oyunlar, alışveriş siteleri vs.

Teknolojinin karşısında öyle uyuşuyoruz ki, aynı teknoloji bizi hakka da götürecekken batıla bir kapı aralıyor. Hiç değilse gaflete, boş işlere. Çekip çıkaracak, bizi bu batmakta olduğumuz yumuşak zeminden kurtaracak bir şey arıyoruz. O da nafile. Zira pandemi sürecindeyiz, çocuğu olanlar için zaman kısıtlı. Online derse giren çocuklarınız varsa daha da kısıtlı. Şöyle güzel yerlere gidip yenilenemiyor, taze bir nefes alamıyoruz.

Peki, ne yapabiliriz? Bizi hakla meşgul edecek dostlarımız olmalı, sosyal hayatta olduğu gibi sosyal medyada da. Yoksa, kendimiz bu ortamı oluşturmalı, başına da tıpkı gerçek hayattaki gibi aklı başında birini koymalıyız. Zira “Üç kişi yola çıkacak olursanız biriniz başkan olsun.” buyuran Peygamberin (a.s.v.) ümmetiyiz.

Her yerin olduğu gibi sosyal medyanın da ikiyüzlülüğü ve ihlassızlığından bizi koruyacak dostlarımız olmalı. Allah için birlikte çalıştığımız, yokluğunda varlığına susadığımız, varlığına doyamadığımız… Bu elbette sistemli bir çalışma ile olur ve zaman alabilir. Ama hiç olmamasından, yıllarca başıboş dolaşmamızdan ve ömür sermayemizi tüketmemizden iyidir.

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim inşâAllah. Rasulullah (a.s.v.) yabancı ülkelere tebliğ götürmesi için sahabeler görevlendirirdi. Seçilen kişiler, birkaç ay gidecekleri ülkenin dilini öğrenirdi. Bizim gibi telefon programıyla değil ha, güç bela. Sonra yola koyulurlardı. Birkaç ay da yol sürerdi. Şimdi biz bir tıkla kendi dilimizde yazıyoruz, dünyanın öbür ucundaki insan yine bir ‘tık’la çeviriyor ve anlıyor. Böylesi bir nimetin kadrini bilmezsek çok yazık olur bize.

Rabbim sosyal hayatta olduğu gibi sosyal medyada da dernekleşen, vakıflaşan, hayırlı işleri ortaklaşa yapan kimseler eylesin bizi. Sosyal hayatta olduğu gibi sosyal medyada da dinimiz ve ihlas üzere sabitkadem tutsun bizi.