SEÇİMLER GELİYOR
Efendimiz, kendisiyle şeref duyduğumuz Hz. Muhammed`e Selat ve selam olsun.
Şayet 2011 seçimlerinde bir takvim değişikliği yapılmazsa 12 Haziran`da gerçekleşecek. Pek azı hariç 5 yıl önce milletvekili olup da Ankara yolu gözükünce “Hadi bana eyvallah” deyip 5x365=1825 gündür ceylan derisi koltuklarda el kaldırıp indirmekten başka bir şey yapmayanlar tekrar şehirlerin varoşlarında çamurlu yollara girecek utanmadan, sıkılmadan, yanakları zerre miktar kızarmadan halkı hatırlayacak. Şehirlerin caddelerinde vatandaşla kol kola(!) dayanışma gösterirken her parti başkanının arkasında kendi yandaşı, candaşı medya damarlık görüntüler almaya çalışacak, diğer gün manşette ya da o akşam ana haberde servis edilecek.
Her seçimde Türkiye`deki siyasi partilerden Güneydoğu tabiriyle “alayından” uzak durmamız gerektiğini ısrarla söyleyenlerden biriyim. Ak Parti dahil her yanlış yapanın yanlışlarını kendimizce, isabetli veya isabetsiz; ama Allah biliyor sadece iyi niyetlerle eleştirdiğimizde bazı kardeşlerimizin tenkitlerine maruz kaldık. O zamanlar Ak parti diyenler Bülent Arınç ve Erdoğan`ın bazı açıklamalarından sonra bugün AKP deme noktasına gelmiş durumdalar ki, ben bu kez buna karşıyım. Ben yine âcizane tavsiyemle seçimden, oydan, sandıktan, gündemi bunlarla doldurmaktan uzak durup her birimizin kendi işine, hizmetimize yoğunlaşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye`de ve genel olarak çok ülkelerde siyaset şahsi ihtiraslarla yürütülen bir mekanizmadır. Özellikle muhafazakâr kesimin oy avcılığı haline gelen “Başa geleceğiz, Müslümanların, dindarların, muhafazakarların haklarını koruyacağız” söyleminin içi ne boş bir söylem olduğunu Abdulkadir Udeh, İslam ve Siyasi Durumumuz adlı eserinde ispatlıyor. Diyor ki; “… yönetimin İslam Şeriatına uygun olarak gerçekleştirilmesi farz olduğu gibi, hükümetin de İslami olması gerekmektedir. … Kurulmak istenen bir yönetimin sosyalist olması isteniyorsa, sosyalizme inanmayan kişilere yönetimin bırakılması ahmaklıktır. Kurulmak istenen yönetimin demokratik olması isteniyorsa diktatörlüğe gönül bağlamış kişilerin yönetimin başına getirilmesi elverişli olmaz”
Bunu azıcık tersten okuyunca Laik-Kemalist bir yönetimde Müslümanların başa geçmesinin öyle vaad edildiği gibi bir işe yaramayacağını görebiliyorsunuz. Ama –ehven-i şer- dairesinde düşünürseniz bunun da –ölümü gösterip sıtmaya razı etmek- ile aynı anlama geleceğini anlıyorsunuz.
Biz isimlerin değil, sistem çarklarının, işleyişin, genel gidişatın eleştirisini yapıyoruz. Bunu iyi bilmek lazım. Zira bu konuda ağzınızı açınca, önünüze namaz kılan, halka karşı emsallerinden çok daha samimi isimler konularak haksızlığınız ispatlanmaya çalışılıyor. Siz arabayı, yürüyen aksamını, motorunu eleştiriyorsunuz siyasetin çirkin yüzünü görmeyenler ya da kendilerini tatmin adına işin kolayına kaçanlar şoförün ustalığını anlatıyorlar.
Fazla değil, bir müddet önce yaşadığım canlı bir örnekle siyasetten midemin bulanmasında ne haklı olduğumu anladım. Zamanında bana emekleri geçmiş eski İslamcılardan şimdinin konjonktür-cülerinden bir zatın telefonuna ulaştım. Vefa adına kendisini arayıp çok uzun yıllardan sonra hal hatır ettim. Bana filan ilden aday adayı olacağını söylediğinde “hangi parti” diye sordum. Aslında sorarken hangi parti olacağını biliyordum kendimce. Çünkü onu en son bıraktığımda bir partinin en radikal partizanlarındandı. Ama verdiği cevapla şaşırdım. Çünkü başka parti ismi vermişti. Benim şaşkınlığıma telefonun diğer ucundan cevabı yine kendisi verdi “Öyle olmak gerek kardeşim. Görünen o ki en güçlü parti bu parti. Gidip de kazanmayacak partiden aday olmanın bir anlamı yok”
Ben işte buna itiraz ediyorum. Ben bir davaya inansam ve tek oy benim oyum olsa o davadan asla şaşmam. İşte siyasetçilerin belki de hiç anlamayacağımız genel tablosu bu. Ben küçücük bir çocuktum. Yıldızı parlayan Özal ile aynı karede gördüklerim, diğer 10 yıllarda Demirelle, sonra Çillerle, sonra Erdoğanla… Kim iktidarsa onunla olmayı becerdiler. İnandıkları idealleri iktidara taşımak derdinde olmadılar. İktidar olan ideallere biat edip durdular. Şimdi Allah aşkına söyleyin; Kendilerine bile vefaları olmayanların ardına düşülür mü?
SELAM VE DUA İLE