• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Hamdlerin tamamı Zatına canlar kurban, yoluna her şey feda Rabbimiz Allah`a olsun..

Selat ve Selam Allah`ın elçisi, kulu ve habibi Hz. Muhammed`in üzerine olsun..

2000`li yılların ilk aylarıydı. Elazığ Medrese-i Yusufiyesi hınca hınç doldurulmuş, koğuşlarda ranzalar yetmemiş, ranza aralarında yerlerde yatılmakta, tek kişilik “Müşahede” denen hücrelerde de yer kalmadığından tek kişilik hücrelerin bulunduğu blokların koridorlarına döşek atılmış yerlerde yatıyordu yüzlerce mahkûm. Öğretmen, avukat, doktor, çoban, köylü, esnaf, zengin, fakir, mektebli, medreseli… çok farklı kuşaklardan insanlar Müslümanlara yönelik boğma ve yok etme furyasının kurbanı olarak toplanmış, bir araya getirilmişti. 10 kişilk bir yere 30-40 kişinin tıka basa doldurulması, zindanda psikolojik devlet taktikleri, zindan şartlarının alabildiğince acımasızlık üzerine oluşturulması ve tabi ki zindana girmeden önce haftalarca, bazılarına aylarca süren insanlık dışı işkenceler. Bu vahşi işkenceleri bugün belki bazıları tarihi bir roman tadında, bir öykü kitabı algısıyla okuyor olabilir. Gelin görün ki, insanlığın işkence altındaki feryadı insan suretli canavarlarca ses kaydı olarak alındı. Bu durum diğer Medrese-i Yusufiyeler için de geçerli olmakla beraber zindan dışarıya rahmet okutmaktaydı. Bunu bir istisna olarak söyledikten sonra yine o günlere başka bir biyografiye gideyim.

Sema Pişkinsüt adını hatırlayanlar vardır muhakkak. Bahsettiğim yıllarda TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı idi. DSP yani dönemin koalisyon ortağı bir partinin Aydın Milletvekiliydi. O dönemlerde sözüm ona, Türkiye`de insan hakları savunuculuğuna soyunmuştu. Tüm Türkiye, Edirne`den Kars`a işkenceler altında inim inlerken PİŞKİNsüt birkaç karakolda yakaladığı cop ve Filistin askısıyla insanlık havarileri arasına girdi. Rejim O`nun şahsında işkenceye savaş açmış süsü ile aslında AB`nin istediği uygulamaları kağıt üstünde formaliteye döküyordu. Evet AB gibi kafir bir bünye Türkiye gibi bir İslam beldesine işkenceyi bitir, işkence yapanları cezalandır diye dayatıyordu. Ve dönemin koalisyonu da dostlar karakolda görsün diye PİŞKİNsütü baskınlara yolluyordu. Pişkince artık pembekollardan bahsediyorlardı. Biz ise kara kara düşünüyorduk bize elektrik verecek kol ha kara olmuş ha pembe. Bizi Filistin askısına alıp kollarımızı yırtıncaya kadar askıda tutan kol ha kara olmuş ha pembe.. ayaklarımızın dibi deri değiştirinceye kadar falakaya alan kollar ha kara olmuş ha pembe ne fark eder.

Anlayacağınız Müslüman feraseti ve cemaat gözlüğüyle bakınca o zaman da PİŞKİNsütün insan havariliğine kanmamıştık. Tüm basın, tüm haberler onu tüm pohpohlamalarına rağmen biz kanmamıştık. Şunu da bilmelisiniz, basın o kadar bu PİŞKİNsütü göğertmişti ki kıymetini kendinden menkul sanarak Ecevit`e rakip olup DSP Genel Başkanlığına aday oldu. Aynı kongrede dayağını yiyip süt dökmüş kediye döndü sonra da. Ecevit`e rakip olma cüretinden anlayın artık o dönemde nasıl da şişirildiğini. Tıpkı Tantan gibi.

Neyse aynı o dönemlerde bu PİŞKİNsütün yolu İnsan Haklarını incelemek üzere bizim Elazığ zindanına düşmez mi? O güne kadar hep polisten birkaç cop yiyen, Filistin askısına çocuk beşiği gibi alınan birkaç adliyi dinleyen PİŞKİNsüt Müslüman mahkûmların uğratıldığı akla hayale gelmez işkencelerden bir kaçını duyunca diğer tüm Müslüman mahkumların koğuşlarına girip inceleme yapmaktan vazgeçti ve kaçtı. Tabi sonrasındaki tüm raporlarında Müslümanların insan hakları ihlallerini dile bile getirmedi.

Seçimlerden sonra Balkon konuşmasını canlı dinlerken nerden kontak kurduysam PİŞKİNsüt yıllarına gittim. Göktaş Hocamız diğer Müslümanlar fayda görüyorsa biz ihmal edilmişliğimiz bir müddet daha sineye çekeriz dese de ve haklı olsa da Balkonlardan sarkan o kuşatılmış ve kabul görmüşlükten hep dışlanmamızın acısını yaşarım yine de. Evet, hakkını teslim etmek lazım, sayılmayacak kadar çok gelişme ve ilerleme kaydedildi. Ama zamanın konjonktürüne uygun olarak biz Müslümanlara hala zulümler yapılmakta, haklarımız ihlal edilmekte. Atılan olumlu adımları görmezden gelecek kadar insafsız olmamakla beraber herkese açılan balkon kapısının göstermelik değil gerçekçi olarak İslamcılara da açılması gerektiğini ifade etmek zorundayız. Demokrasi ile Pişkinlik kelimelerinin indimizde eşanlamlı olması bundandır. Siyah ve kara, beyaz ve ak ne kadar eşanlamlıysa DEMOKRASİ İLE PİŞKİNLİK de o kadar eşanlamlıdır.

SELAM VE DUA İLE