• DOLAR 34.369
  • EURO 36.347
  • ALTIN 2825.755
  • ...

Michael, Güney Sudan’da ikamet eden İngiliz asıllı bir misyoner ve gizli bir casustur. Görevi dışında avcılıkla da uğraşan Michael, bir gün ormanda av peşinde koşarken bir kartal yavrusuna rastlar, onu alır ve oturduğu eve getirir.

  Michael,  kartal yavrusunun büyüyünce kendisini terk edeceğinden korktuğundan onu evcilleştirmenin yolunu arar. Bu amaçla küçük yavruyu evde beslemekte olduğu tavukların arasına bırakır ve  ‘Sen kartal değil civcivsin, kümes senin evin, bu tavuk da senin annendir. Artık sen de civcivler gibi önüne atılan taneleri ye’ diye güçlü bir telkinde bulunur.

  Küçük kartal,  Michael’ın kendisine yaptığı bu telkinin etkisinde kalır ve sahiden bir civciv olduğuna inanır.  Artık civcivlerin yeminden yemeye, onlarla beraber oynamaya başlar. Kendi türü olan kartallar gibi yükseklerde uçmayı unutur. Çok geçmeden küçük kartalın kanatları da epey zayıflar.

  Günün birinde çevrede yaşayan büyük bir kabilenin şefi İbrahim, Michael’i ziyarete gelir. İbrahim akıllı ve zeki biridir. Civcivler arasında tane yiyen kartal yavrusunu görünce dehşete kapıldı ve kendi kendine ‘bir kartal yavrusu bu duruma nasıl düşer;  civcivler arasında hayat sürmeye, tane toplayıp yemeye nasıl razı olabilir?’ der.

   Michael, kabile şefi İbrahim’in şaşkınlığını gidermek için ‘civciv olmayı o kendisi tercih etti; tekrar kartal olacağı da yok artık’ diyerek konuyu kapatmak ister.

   İbrahim, bu olamaz, fıtrata aykırı bir şey bu, dedi ve evin mutfağına girdi, bir parça et aldı, onu kartal yavrusunun önüne bıraktı. Ama yavru kartal, önüne atılan et parçasına dönüp bakmadı ve tane yemeye devam etti.

  İbrahim, İngiliz misyoner Michael’e: ‘Dostum sen bu kartal yavrusunun tabiatıyla oynamış,  onu bozmuşsun. Ancak, o bir kartaldır ve çok geçmeden sana onun bir kartal olduğunu göstereceğim.’ dedi.

  İbrahim kartal yavrusunu aldı, her iki kanadını elleriyle açtı ve ‘sen bir kartalsın haydi uç’ diyerek onu yukarıya doğru fırlattı; ancak yavru kartal uçmadı ve yere düştü. Bunu gören Michael alaylı bir şekilde gülmeye başladı.

  İbrahim, olup biten karşısında umudunu yitirmedi ve bu defa kartal yavrusunu alıp evin damına çıkardı, ona ‘sen güçlü ve yırtıcı bir kartalsın, Michael’e kanma, haydi uç’ diye seslendi. Ne yazık ki kartal Michael’in yaptığı telkinin etkisinden kendisini bir türlü kurtaramadı ve titreyerek yere düştü. Michael’in sevincine diyecek yoktu.

  İbrahim pes etmedi. Bu defa kartal yavrusunu evden uzak bir yere götürdü. Yüksek bir kayalığın bulunduğu bir araziye çıkardı. Sabahın erken vaktinde ufuktan ışıklarını yayan güneşe ve dağ zirvesine işaret ederek ‘bak senin yerin güneşin altı ve şu kayanın zirvesidir. Sen oralarda uçmalı, zirvelerde yaşamalısın. Sana kümeste ve civcivler arasında yaşamak yakışmaz’ dedi.

  Yavru kartal başını kaldırdı, kayalıklar arasından doğmakta olan güneşe uzun uzun baktıktan sonra vücudunda acayip bir güç hissetmeye başladı. Korkuyu, kümes ve civcivleri birden unuttu. Hızla kanatlarını çırparak enginlere doğru uçmaya başladı. Havada halka çizip uçarken Micheal’e anlamlı bir bakış attı ve ‘ben gerçekten kartalmışım civciv değil’ dedi.

  Kartal uçmaya devam ederken İbrahim mahcup bir halde duran Michael’e döndü ve:

 ‘Dostum, işte siz Avrupalılar da, uzun bir süreden beri bizim gibi milletleri aldattınız. Ruhumuza umutsuzluk ve korku saldınız. Öz değerlerimizden bizi kopararak kimliksizleştirdiniz. Bu şekilde bizi kendinize bağlayıp sömürdünüz.

Ancak kurduğunuz sömürü tezgâhınız daha fazla devam etmeyecek. Gerçeği ateşte yakmak da suda boğmak da mümkün değildir.

   Evet dostlar, bu bizim hikâyemiz… Batı ile iki yüz yıldan beri devam eden hazin hikâyemiz. Umarım daha fazla uzun sürmesin ve bitsin artık bu yaşadığımız kâbus. Bir İbrahim çıksın ve bizi tıkıldığımız kümeslerden zirvelere uçursun. Özgürlüğün, bağımsızlığın, hakkın, hukukun ve kardeşliğin bayrağını yükseklerde dalgalandırsın.

   Ve imanım gibi inanıyorum ki, Aksa Tufanı zillet, esaret ve köleliğin son bulduğu, adalet ve hürriyetin egemen olduğu bir çağın anahtarı olacak inşallah.