• DOLAR 34.471
  • EURO 36.354
  • ALTIN 2932.226
  • ...

İslam bir din olarak çok sağlam ve güçlü bir yapıya sahiptir. İslam’ı, beşeri ideoloji ve sistemlerle karşılaştırmak çok yanlıştır. Doğal ve evrensel olanla suni ve yerel olan arasında fark elbette büyük olur. İslam; bütün varlığı yaratıp var eden, evirip çeviren sonsuz kudretin insan için seçtiği hayat tarzı, mutluluk reçetesidir.  

     İnsanlık maddi ilerlemeler konusunda kendi çaba ve tecrübeleriyle belli bir seviyeye ulaştıysa da varılan bu seviyenin insanlığın barış ve huzurunu sağlayamadığı ortadadır. Bugünün batı medeniyeti insanın sadece maddi tarafını, iskeletini önemsedi, ama insanın asıl özü olan ruhunu, kalbini unuttu veya görmezden geldi. İnsanlığın elde ettiği bu maddi ilerleme tek başına insanın saadetini sağlayamadığı için insanlık bir arayışa yöneliyor artık. İnsanın kendi öz cevherini bulmasını, onu geliştirmesini sağlayacak bir nura olan ihtiyaç her gün daha çok kendini hissettiriyor.  

   Bugün Kur’an’ın anlaşılması ve uygulanmasının önündeki engeller çoğunlukla kalkmış bulunmaktadır. Kafası hurafelerden ve baskılardan kurtulmaya başlayan insanlığın yakın bir zamanda kitleler halinde İslam’a akın edeceğini söylemek kehanet değildir. Çünkü tekâmül ilâhi bir yasadır. Bu yasa şöyle veya böyle tamamlanacaktır. İnsanlığın bu son döneminde (ahir zaman) zaferin İslam’ın olacağı hakkında rivayetler de bunu desteklemektedir.

   İnsanlığın hak ve hakikate yönelmesi elbette güzel bir şey. Böyle bir değişime şahit olmak, hele bunda bir paya sahip olmak ne güzel bir şey! Ama bizim açımızdan ortada önemli sorunlar var. Bunlara acilen çözüm bulmamız gerekiyor. Sorun şu: İnsanlığın bu arayışına İslam’ı adres olarak göstermeye hazır mıyız? Benim kanaatime göre insanlığın İslam’a ve Kuran’a koşmalarının önünde kalmış olan tek engel bugün İslam kimliğini taşıyan biz Müslümanlarız maalesef. Yani İslam ve Kur’an güneşine bizler perde oluyoruz. İslam’a davet adıyla kimilerimizin yaptıkları ise “gölge etme ihsan istemez” dedirtecek türden. Ancak tarihteki her olay gibi bu durum da ilelebet devam edecek değildir. Çok geçmeden bu hal değişecek ve su asıl mecrasını bulacaktır. Mevla istediği zaman insanlığın İslam’a yönelişine başka yardımcılar ve destekçiler de bulur. “Eğer topyekûn seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla onun dinine zerrece zarar veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.” (Tevbe, 39)    

  Bugün biz Müslümanların yaşadığı dindarlığa İslam diyebilmek çok zordur. Ama bu konu hakkında bir şey söylerken dikkat edilmesi gereken şu hususun altını çizmek gerekir. Biz kimseyi tekfir veya aforoz etmiyoruz. Bir insanı eksikliğinden dolayı kafir sayma hakkımız olamaz. Böyle bir işi yapmak ne görevimizdir ne de haddimiz. Biz sadece İslam ümmetinin dini ile olan irtibatının ıslah edilmesinin gerekliliğine vurgu yapmak istiyoruz.

  Bugün esefle kaydetmek gerekir ki, gayr-ı müslim toplumlar bizlerden çok daha iyi durumdadırlar. Gerek sosyo-politik ve ekonomik açıdan, gerekse de insani ilişkiler açısından bizler dünya toplumlarının en gerilerinde yer almaktayız. Tabii ki bu durumu toptan bir genelleme ile ifade edip dürüst ve çalışkan kalmayı başaran Müslümanlara haksızlık etmek doğru değildir.  Ancak ne yazık ki başkaları bizi değerlendirirken kahir ekseriyet kuralına göre davranıyorlar. Belki de çıkarlarına geldiği ve İslam’ın yayılmasını istemedikleri için yaş ile kuruyu aynı kefeye koyuyorlar. Bu arada batı toplumlarında İslam’a gösterilen teveccühe tahammül etmeyip saldırıya geçen bir gurup da türedi biliyorsunuz. Bu yeni tip İslam düşmanlığı aslında o kadar abartılmamalı ve önemsenmemeli. Zira bu azınlığa haddinden fazla gösterilecek tepkinin bunların işine yarayacağını unutmamak gerekir. Bu hassas noktaya özellikle Avrupa ve Amerika’da yaşayan Müslüman kardeşlerimizin daha bir dikkat etmeleri gerekir.

   Evet İslam dünyasının tepeden tırnağa kendine çeki düzen vermesinin zamanı gelmiştir. İslam’ı hem sözle hem de yaşayarak anlatmaya şiddetli ihtiyaç vardır. İslam’ı dava edinmiş insanların, hedeflerinin ne kadar büyük olduğunu bir an önce anlamaları ve gereksiz detaylarla uğraşmayı bırakmaları gerekir. Zira zaman artık tarihte kalmış konuları tartışıp vakit kaybetme zamanı değildir.

Hz. Bediüzzaman Said Nursi(ra) bir asır önce değindiğimiz bu noktalar üzerinde önemle durmuş. Müslümanların bu büyük inkılaba hazır olmaları için çaba harcamıştır. Yazımızı Üstad’ın meşhur Hutbe-i Şamiye eserinde söylediği ile noktalayalım: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet'e girecekler. Belki küre-i arzın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler.”