• DOLAR 32.37
  • EURO 34.974
  • ALTIN 2325.24
  • ...

Tarihteki farklı inanç ve kültürlerden birinde çıplaklığın bir hayat şekli olarak kabul edildiği veya bir toplumun bu şekil yaşamayı tercih ettiğiyle ilgili kesin bir bilgi yoktur. Şöyle veya böyle her kültür ve coğrafyanın kendine has bir giyinme tarzı olmuştur. Tarihin çok eski dönemlerinde insanların çıplak yaşadıklarına dair söylenenlerin ne derece doğruyu yansıttığıyla ilgili  net bir şey söylemek de mümkün görünmüyor. Yani bunun kesin bir doğru olduğunu gösteren bir belge elimizde yoktur. Bir an için böyle bir şeyin doğru olduğu, insan türünün böyle bir evreden geçtiği kabul edilse bile bunun bilinçli bir tercih değil, bir zorunluluk hali olduğu söylenebilir.

Giyim ve örtünme insan için bir ihtiyaçtır. Çevrenin hava şartları bunu sağlık açısından zorunlu kıldığı gibi insanın psikolojik yapısı da giyinmeyi zaruri görür. Sağlıklı bir ruh yapısına sahip hiçbir insan çarşının orta yerinde çıplak gezmekten hoşlanmaz. İnsanların mahrem yerlerine bakmaları, onunla ilgili yorumlar yapmaları insan üzerinde olumsuz etkiler yapar. Yani insan bazı şeylerinin, işlerinin diğer insanlarca görünmesi ve bilinmesini istemeyen bir yapıya sahiptir. Açılıp saçılmak, edep ve haya hissinden soyutlanmak ruhi bir bunalımın, başarısızlığını   bu şekilde gizlemenin bir yolundan başka bir şey değildir.  Kısacası insan haya duyan bir varlıktır. Utanma hissini kaybeden insan insani özelliklerinin çoğunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. “ Şayet utanmıyorsan dilediğini yap” hadisi bu hakikati ifade etmektedir.

   Son bir asırdan beri değişik nedenlerden ötürü  dini ve ahlâki inanç ve yaşantının zayıfladığı bir hakikattir. Avrupa’da başlayan dindışı hayatın Hıristiyanlığı temsil ettiğini iddia eden kiliseye bir tepki olarak doğmuş olması doğruysa da, İslam dünyasındaki dinden uzaklaşmanın nedeni bu tarz bir şey değildir.  Yani İslam’ın halk nezdinde değerini kaybetmesi dine bir tepki sebebiyle değil, cehalet, başkalarını taklit ve bu taklidi kanun yolu ile telkin sebebiyledir. Bu memlekette topluma yön veren siyasi güçler çarpık batılılaşma hastalığına  tutuldular. İslam’a, edep ve adaba aykırı bir kıyafeti dayattılar. Bu tarz giyinmenin  medeniyet olduğu, ilerlememizi sağlayacağını telkin ettiler. İlk dönemlerde bu kimlik değiştirmeye tepki gösteren toplum zamanla ısrarlı telkinler ve ceberrut uygulamalar sonucu gevşemeye başlamıştır. Günümüzde olup bitenler yüzyıldan beri uygulanmaya başlayan bu batı tarzı yaşam biçiminin, medeniyetimizin özünden yoksun kalan eğitim sisteminin  sonuçlarından başka bir şey değildir. Yani topluma yön veren sosyo-kültürel yapı, laik yaşam tarzı bu ucube halin tek sebebidir. Yeni nesil aslında bu dayatılan uygulamanın kurbanıdır. Kurbana kızmak değil acımak gerekir elbette.

   Tek sorun sadece çıplak giyinmek de değil. Gençlerimiz  her açıdan problem teşkil eden bir ahlâki yozlaşma ile karşı karşıyadırlar. Tarihi ve kültürel kimliklerinden koparılmış bu nesil ne yapacağını, nereye varacağını bilmez duruma düşmüş ve moda tasarımcılarının deneme tahtası durumuna düşürülmüştür.

  Bugünün en büyük problemi gençlerin bu kimlik kaybıdır. Bir millet ve ülke için ahlâki çöküntüden  daha feci bir şey olamaz. Bundan daha kötüsü varsa, o da  toplum olarak buna gereken tepkiyi duymamamızdır. “Ayıp”  “ar”  hissi çözülüp tükeniyor,... yerine özgür olabilme cesurluğu  yerleştiriliyor ... giyim- moda, turizm üzerinden bir toplum tarihten  siliniyor ve biz sadece seyrediyoruz

Bu hayasızlık ve ahlâksızlığa karşı aileler ve İslami  duyarlılık sahibi kişiler ve yapılar seferberlik  ilan etmeli, gençlerimizi bu canavarın elinden kurtarmak her tarafı saran bu bulaşıcı virüsü ortadan kaldırmak, bu ateşi söndürmek için bir araya gelmeli, işbirliği yapmalıdırlar. Aksi halde yayılan bu ateşin hepimizi birden yakacağından kimsenin kuşkusu olmasın.